Bayramda yemek tarifi

Hiç Kurban Bayramının ilk gününde yazı yazacağım aklıma gelmemişti. Bu günün anlamı ne olabilir diye düşündüm, en iyisi et yemeklerinin nasıl çürümeden, bozulmadan korunacağına ilişkin bir şeyler yazayım dedim.

Fransız Devriminin doruk noktası 1793’te kısa bir süreyle Jakobenlerin iktidara gelmesiydi. Bu kısa süre içinde Jakobenler devrimin bayrağında yazan eşitlik, özgürlük ve kardeşlik için gözlerini budaktan esirgemezler. Kiliseye ve büyük toprak sahiplerine, krallığa ve eski rejimin destekçilerine, her türlü sağ çelmeye karşı kararlılıkla üstlerine giderler.

Ancak Robespierre ve yoldaşlarının anlamadığı şey bir burjuva devriminin içinde oldukları ve burjuvazinin gericiliğe, aristokrasiye ve eski düzen yanlılarına karşı böyle radikal bir programa hiç gereksinimi olmadığıdır. Sorun Jakoben programa eşlik eden şiddet değildir, burjuvazi serbest düşen bir cisim kadar doğal bir şekilde hızlanarak çürümektedir. Gericilerin kelleleri sepete düşerken onlar hızla zenginleşmekte, para kazanmanın türlü yolları ile kendilerinden geçmekte ve Jakoben iktidar onlara bir hilkat garibesi gibi gelmektedir. Sonunda, hâla bugün Avrupa burjuvazinin ölesiye nefret ettiği Robespierre giyotine doğru götürülürken gericilik Fransa’da özgürleşecektir.

Burjuva devrimlerinin doğası gereği, daha servis edilir edilmez çürümeye başlamasına ilişkin bir örnek arayacaksak en iyisi Yakup Kadri’nin “Panorama” adlı romanına göz atmaktır. 1948-1950 arasında kaleme aldığı romanında Yakup Kadri çok samimi bir şekilde 1923 Devriminden 1950’lere, dönemin bir muhasebesini yapar. Farklı yaşamlar süren farklı sınıf ve katmanlardan insanların hikayelerini anlatır ve zaman zaman bu insanların yollarını kesiştirir.

Panorama’da devrime inanmış bazı figürlerin zaman içinde nasıl yalnızlaştığı, dışlandığı, izole edildiği, buna karşın milletvekillerinin rant peşinde koştukları, kırda zenginleşen yeni aktörlerle nasıl işbirliği yapıldığı ve kollandığı, yolsuzluklarla emekçi insanların canının yandığını ve bazılarının bu yollarla nasıl giderek zenginleştiği çok güzel resmedilmiştir.

Kitap çok ilginç bir şekilde sonlanır. Romanın iki entelektüel figürü rastlantı eseri bir gece yollarını kaybederler ve bir tarikatın zikir ayininde bulurlar kendilerini. İlk önce “Cumhuriyet’in kazanımlarına” yaslanarak ayin yapan güruhu tehdit ederler. Gerici güruh önce bu iki adamın özgüvenini görünce korkar, sonra ise bu özgüvenin arkasının boş olduğunu fark eder. İki arkadaş kafaları tanınmayacak kadar ezilerek öldürülür.

Yakup Kadri, oysa, ne olacağını sezmesine rağmen daha hiçbir şey görmemiştir. Ne Sivas’ta aydınlar katledilmiştir, ne Erdoğan iktidara gelmiştir, ne okullar imam hatibe dönüştürülmüştür, ne Türkiye’nin destek verdiği gerici faşist çeteler Suriye’de, Kobanê’de katliam yapmıştır. Fark ettiği şey önüne konan yemeğin hızla çürüdüğüdür.

Yakup Kadri’nin fark etmediği şey ise çürümenin nedenidir. Panorama’da Marx’ın görüşleri temelsiz bir şekilde yanlışlanır, Sovyetler Birliği bir korku nedenidir ve Nazilerin yenilgisindeki başat rolüne hiç değinilmez. Çürümeyi yenecek ve aşacak tek unsur olan işçi sınıfı siyasetini Yakup Kadri anlayamaz.

Türkiye’de bugün birbirinin sofrasına oturmayan ve bir diğerinin pişirdiği yemekten nefret edenlerin ortak noktası tam da budur. Ulusalcılar birinci Cumhuriyet’e dönmeye çalışıyor, devrimci demokratlar bitmeyen bir demokratik devrimi tamamlamayı istiyor, Kürt ulusal siyaseti “demokratik modernite” adında bir burjuva devrimini hedefliyor. Çoktan çürümüş veya tabağa konar konmaz çürüyecek bir yemeği niye pişirmek isteriz, eğer kapılırsak bizi de çürütecek, samimiysek kellemizi alacak bir idealin peşinden neden gideriz?

Bu bir eleştiri yazısı değil, işçi sınıfının bayrağı altında eşitlik ve özgürlük için mücadele etmeye bir davet.

Bayramda, devriminizi, pardon yemeğinizi çürümekten, bozulmaktan korumak istiyorsanız, bağımsız işçi sınıfı siyasetini, pardon tuzunu, biberini, yağını ve ateşi iyi ayarlayın. Afiyet olsun.