Batmakta olan düzenin son sığınakları: Podemos, Syriza ve bunun gibiler

Podemos geçenlerde İspanya’da yapılan yerel seçimlerde beklenen artışı göstererek %10 civarında oy aldı. İlginç olan nokta oy oranlarındaki artış değil, Podemos’un yükselişine Türkiye’deki liberallerin ve sol çevrelerin saklanmayan heyecanı.

1871 Paris Komünü’nden bu yana dünyamız sosyalizme geçiş çağı içinde bulunuyor ve o günden bu yana bütün sermaye iktidarlarının temel ölçeklerinden biri, işçi sınıfını ve muhtemel bağdaşığı olabilecek emekçi tabakaları düzene ideolojik olarak ne kadar bağlayabildikleri oldu.

Ve ideolojik bağlama kapasitesi giderek zorlaşıyor. Aşağıda derlediğim bazı Avrupa ülkelerindeki işsizlik oranlarını gösteren tabloya kısaca göz atalım. Tablo hem AB’nin eşitsiz ülkeler arasında nasıl bir hegemonya zincirine dayandığını hem de Yunanistan ve İspanya’nın nasıl perişan edildiğini çok iyi gösteriyor. Eğer bir ülke gençlerinin yarısını işsiz bırakıyor ve geleceklerini yok ediyorsa, orada ideolojik olarak düzene bağlanma meselesi zora girmiş demektir.

İspanya ve Yunanistan’ın yakın tarihlerinde benzerlikler buluyoruz. İspanya’da Halk Cephesi’nin iktidara gelmesinden sonra 1936’da başlayan iç savaş 39’da Nazilerin ve emperyalistlerin desteğini alan faşistlerin zaferi ile sonlandı. Franko’nun baskı rejimi, illaki milliyetçi, gerici, sömürgeci ideolojilerle beslenerek, 1975’e kadar sürdü. Yunanistan’da ise Nazi işgaline karşı komünistlerin öncülüğünde savaşan ve iktidarın doğal sahibi olan Cephe İngiliz müdahalesi ile iç savaşta yenildi ve ülke 1974’e kadar faşist bir rejim altında kaldı.

Her iki ülke de 70’li yılların ikinci yarısında burjuva demokrasisi ile yönetilmeye başlandı ve emekçi sınıflar sağ ve sol merkez partilerinin sahte rekabeti ile kontrol altına alınmaya çalışıldı. Bu yeterli değildi ve her iki ülke de 1980’li yıllarda AB’ye alındı. AB’ye giriş sadece Alman ve Fransız tekellerinin pazar, emek gücü ve sermaye ihracı problemlerini çözmeye yönelik değildi, aynı zamanda işçi sınıfını düzen içine hapsetmenin parlak bir aracıydı.

AB’li tatlı günler ve farkına varmadan kaybedişleri 2008 yılı ve sonrasında patladı. Mali kriz, sanayisizleştirme ve yüksek işsizlik oranları toplumlarını bir tükenmenin eşiğine getirdi. Artık merkez sağ ve sol partilerin sahtekarlığı ideolojik olarak emekçi kitleleri kapsayamıyordu. 

Faşizm ve milliyetçilik yakın geçmişlerinde baskı rejimlerinden yeni kurtulmuş bu ülke halkları için çok iticiydi. 

Düzene ideolojik bağlanma sorununu iyileştirecek son bir sığınma yeri radikal renklerle süslenmiş sol gibi gözüken partiler olacaktı. Podemos ve Syriza’nın varlığını burada aramak gerekiyor.

İktisatçılar ülkeleri karşılaştırırken bir çok ölçek kullanırlar. Bunlar da ideolojiktir, örneğin hiç siz ülkelerin ortalama sömürü oranları ile karşılaştırıldığını duydunuz mu? 

Müsaade ederseniz yeni bir ölçek icat edeceğim: BDİBO, yani “Boktan Düzene İdeolojik Bağlanma Oranı”. Bunun için iki parametreye ihtiyacımız var. İlki bir ülkedeki genel seçimlerde sandığa gitme oranı, diğeri ise o ülkenin komünist partisinin aldığı oy oranı. 

Yalnız komünist partisinin sosyalist devrimi güncel olarak gören ve sapmalardan arınmış bir parti olması gerekiyor. BDİBO’yu sandığa gitme oranından KP’nin aldığı oy oranını çıkartarak bulacağız.

Bir örnek çözmek için Yunanistan’ın son 25 yıldaki genel seçimlerinden oluşturduğum grafiğe bakalım. Aşağıdaki grafikte gördüğünüz gibi Yunanistan’ın yaşadığı kriz boyunca sandığa gitme oranı azalırken YKP’nin oyları artma eğilimi göstermiş. 1993’te %78,5 olan BDİBO, 2012 seçimlerinde %54’e kadar düşmüş. Tabi ki sosyalist devrimin bu grafiğe bağlı olduğunu söylemek istemiyoruz, devrim sürecinin sıçrayıcı, sandıktan bağımsız, dinamik niteliğinin farkındayız. Ancak Syriza’nın 2015’te yaptığı düzeltici etki çok iyi gözüküyor, BDİBO’yu 4 puan yukarı çekiyor.

Türkiye’de genel seçimlere bir şey kalmadı. Herkes kendisinin ne olduğuna karar verecek. BDİBO’yu yukarı mı çekeceksiniz, aşağı mı? Mesele bu.