Azak Denizi’nde kışkırtma

Geçen hafta Azak Denizi’nde yaşanan olay dünyanın gündemine yerleşti. Ukrayna’ya ait üç askeri gemi Kırım’daki Azak Denizi’ne Kerç Boğazı’ndan girmek istemesi üzerine Rusya tarafından durduruldu, askerler tutuklanırken, gemilere el kondu.

Ukrayna gemilerinin Azak Denizi’ne girme hakkı yok muydu? Azak Denizi’nde Rusya ve Ukrayna’nın kıyısı bulunuyor ve askeri gemi bile olsalar, önceden haber vererek boğazdan geçebiliyorlar. Sorunun Ukrayna gemilerinin haber vermeden geçmek istemeleri nedeniyle kaynaklandığı anlaşılıyor.

Peki, gemilerin askeri kuvvet uygulayarak geçme şansı var mıydı? Bu üç geminin hemen hiçbir muharebe şansı bulunmuyordu. Arkasından gelecek bir Ukrayna donanmasından da bahsedilemez, çünkü pratikte böyle bir donanma yok.

Dolayısıyla olayın planlı bir kışkırtma olduğu çok belli. Belki de Rusya’nın gemileri batıracağı filan tahmin edilmişti ama olay özel kuvvetlerin gemilere çıkarak mürettebatı yakalamasıyla ve mahkemede tutuklanmaları ile sonlandı.

Ukrayna’daki rejimin tek başına böyle bir kışkırtmayı planlaması mümkün gözükmüyor. Çok kısa bir süre önce ABD’nin daveti üzerine Ukrayna Dışişleri Bakanı’nın ABD’ye gittiği ve sonrasında bu senaryonun devreye sokulduğu iddia ediliyor.

Dolayısıyla senaryoda nelerin olduğuna bakmak öğretici olacak:

Bir kere Ukrayna’daki faşist yönetimin devamını zorlaştıracağı belli olan genel seçimler sıkıyönetim ilanıyla ertelendi, milliyetçi bir hava yükseltilmeye çalışıldı.

Ve NATO Ukrayna tarafından Azak Denizi’ne davet edildi.

Türkiye’yi ilgilendiren bir yanı ise, Ukrayna’nın olayı bir savaş durumu olarak değerlendirip İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının Rus gemilerine kapatılmasını isteyeceğinin duyurulması oldu. Henüz resmi olarak bu istek iletilmedi ama Ruslar tarihsel bir deneyimle bundan çok tedirgin oldular ve daha ortada bir şey yokken “Yok ya Türkiye bunu yapmaz, birçok ortak çıkarımız var” meyilli açıklamalar geldi. Muhtemelen Türkiye burjuvazisinin güvenilmezliği de bu tedirginliği desteklemiş olmalı.

Bu kışkırtmaya bağlı bir savaşın çıkma olasılığı şimdilik düşük ama gelecekte emekçi sınıfların nasıl bir tehditle karşı karşıya kalabileceklerini anlamak için önemli.

Öte yandan bu kışkırtmanın başka bir boyutu var: Alman emperyalizminin doğrultusuna müdahale. Bir süredir, bu köşede Almanya’nın bir yol ayrımında durduğu ve durumu idare ettiğini yazıyoruz.

Alman sermayesinin Ukrayna’da tarihsel olarak gözü olduğu ve Alman devletinin 2014’teki faşist darbeyi planlayan, destekleyen devletlerden biri olduğu biliniyor.

Öte yandan Alman sermayesinin özellikle Rusya pazarında ve ticaretinde çıkarı olan kesimleri ABD’den bağımsız bir yol haritası belirlemeye çalışıyorlar.

Bu iç çelişkinin dışa yansıyan ve üzerinde odaklanılan başlıca konularından biri Kuzey Akımı 2 Projesi.

Yukarıdaki haritada görüldüğü gibi, Baltık Denizi’ne döşenmeye davam eden boru hattıyla Rus doğalgazı Ukrayna ve diğer doğu Avrupa ülkelerine uğramadan doğrudan Almanya’ya taşınacak.

Rusya, bu projeyle doğalgaz boru hatlarının geçtiği Ukrayna’yı devre dışı bırakıyor, ama öte yandan Almanya’yı iktisadi olarak yanına çekiyor ve NATO içinde bir uyumsuzluk yaratıyor. Bunun ötesi, emperyalist düzende ittifakların yeniden tanımlanmasıdır. Aynı şekilde Karadeniz’i geçerek Rusya’dan Türkiye’ye ulaşan Türk Akımı Projesi için de aynı şey söylenebilir.

ABD ve bazı Avrupa devletleri ise bu nedenle Kuzey Akımı’na şiddetle karşı çıkıyorlar ve projenin durdurulmasını istiyorlar. Ukrayna’nın gerçekleştirdiği kışkırtma sonrası Alman basını sermayenin ikiye bölünmüşlüğünü yansıtarak olayla alakası yok gibi gözüken Kuzey Akımı’nı işe karıştırdı ve kimisi bağlı bulunduğu tekeller adına projenin sonlandırılmasını isterken, diğerleri devam etmesi gerektiğini savundu.

Azak Denizi kışkırtmasının çok boyutlu etkileri bir süre daha devam edecek, dikkatlice izlemekte çok yarar var.