Avustralya’daki orman yangınları dünyanın geleceği ile ilişkili

Bu köşede daha geçen Ağustos ayında Amazon ormanlarındaki yangını ele almıştık. Üzerinden bir yıl geçmeden Avustralya’yı dört aydır kasıp kavuran yangını içimiz acıyarak ele almak zorunda kalıyoruz.

Brezilya ve Avustralya Türkiye’den çok uzak iki coğrafya, ama bu yangınlar dünyada yaşayan herkesin geleceğini karartıyor ve iklim değişikliği üzerinde bir kısır döngü yaratıyor.

Aşağıdaki haritada koca kıtayı kaplayan yangınların yaygınlığını izleyebilirsiniz.

Yangınlar esnasında şimdiye kadar 27 kişi yaşamını kaybetti. İnsanların evleri yandı, deniz kıyılarına kaçarak kurtarılmayı beklediler. Alevlerin yüksekliğinin 70 metreyi bulduğu yangında 8 milyon hektar orman alanı küle döndü.

Dünya Doğayı Koruma Vakfı 1,25 milyar hayvanın hayatını kaybettiğini tahmin ettiklerini açıkladı.

Dünya koala nüfusunun üçte birinin yangın esnasında öldüğü tahmin ediliyor. Buraya yangında ölmüş kanguru veya koala fotoğraflarını asmaya içimiz el vermiyor.

Ama artık dünya hukukunun değiştiğini hepimiz fark ediyoruz. Bugün dünyada yaşayan diğer canlılarla rekabet etmiyoruz, onların yaşamı, refahı bizim sorumluluğumuzda.

Şimdi Avustralya’da yaşanan felaketin iç dinamiklerine bakabiliriz.

Aslında Brezilya’da yaşananlara çok benziyor. 

Son 20 yıl içinde kamusal kaynaklar kısılmış, itfaiye örgütü de bundan payını almış. Böyle bir trajedi yaşanmasına rağmen dört ay boyunca ordu görevlendirilmemiş. Ancak son hafta göreve çağrılmış.

Gönüllü olarak haftalarca ve günde 12 saatten fazla çalışan gönüllülere bir kaynak aktarılmamış.

Yangın başladıktan sonra Avustralya başbakanı Havai’deki tatilini kesmemiş bile.

Sanki hükümet Brezilya’da olduğu gibi yangınlardan memnun gözüküyor.

Bunun nedenini anlamak için aşağıdaki haritaya bakmak gerekiyor.


Avustralya enerji tekelleri tarafından parsellenmiş durumda. 

Sermayenin içinde bulunduğu kriz Avustralya’da sanayiyi geriletirken, doğal kaynakların talan edilmesini hızlandırdı. Doğalgaz, petrol ve madenler Avustralya sermayesinin başlıca kâr elde ettiği alanlar. Hükümetlerin tek görevi bu kârı artırmak olarak duruyor. Haritada işaretlendiği gibi Avustralya enerji tekelleri için bir vergi cennetine dönüştürülmüş.

Harita aynı zamanda, yangın bölgelerinin altındaki dev doğalgaz kaynaklarını gösteriyor. Bunlara ulaşma isteği Avustralya sermayesinin gözünü döndürüyor, büyük bir rekabet söz konusu.

Şimdi anlayabiliriz, Avustralya hükümetinin neden yangınla barışık olduğunu.

Oysa bugün insanlık ulaştığı kültürel birikimle hangi çapta olursa olsun bir yangını hızla söndürme kapasitesine sahip.

Sadece ABD’nin silahlanmaya yılda 750 milyar dolar ayırdığı düşünülürse bu kapasite daha iyi anlaşılır.

Ama bu sefiller bu kadar olanağa sahipken, yangın sürerken, suikastlarla, oraya buraya füze atmakla ve askeri yığınakların yerini değiştirmekle meşguldüler.

Bu konuyu daha önce de tartışmıştık, bugün eğer insanlığın bir geleceği olacaksa sermaye sınıfının ulus düzeyinde sürdürdüğü egemenliklerin son bulması gerekiyor.

Bu konuyu Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin düzenlediği Sosyalist Gelecek ve Planlama Sempozyumunda bir ucundan tartışmaya başladık. 

Nasıl feodalizmden kapitalizme geçilirken soyluluğa ait yurtluklar insanlığın ilerleyişinin önünde engel oluşturuyorduysa, şimdi de ulusal düzeydeki sermayenin öngörüsüz açgözlü tasarruf hakkı sadece ilerlemeyi engellemiyor, bütün insanlığı tehdit ediyor.

Tüm zenginliklerin akılcı ve planlı bir şekilde yönetilebilmesi için sosyalist bir dünya düzenine ihtiyacımız var. 

Hem de acilen.

Çünkü sermayenin gözü dönmüş gaddarlığının ve rasyonalitesinin sonu yok.

Avustralya’da susuz kalmış on binlerce deve ve atı helikopterlerden açılan ateşle öldürmeye karar vermişler.

Bu faşizm kokmuyor mu?

Yeni su kaynakları yaratılabilir, yanı sıra bir kısırlaştırma programı uygulanabilir. Ama yok, helikopterlerden ateş açıp öldürecekler.

Yarın aç kalmış emekçi yığınlarına da aynı şeyi yapacaklarından emin olalım.

Sınıf mücadelesinin çok keskin ve kritik olduğu bir döneme giriyoruz.