ABD NATO’yu bir bütün olarak koruyabilecek mi?

Bu sonbahar NATO’nun 45 bin asker, çok sayıda savaş gemisi ve uçağın katılımı ile Rusya sınırında bir tatbikat yapacağı ABD deniz piyadeleri komutanı tarafından açıklandı. Tatbikata katılacaklara “büyük kavgaya” yaklaşıyoruz sinyali veriliyor. ABD gizlemeye gereksinim duymadan NATO’yu Kuzey Denizi’nden Karadeniz’e Rusya’ya karşı bir savaşa hazırlıyor.

NATO’nun 1949’da kuruluşunda koşullar çok farklıydı ve keskin bir sınıf mücadelesi devletler arasında sürüyordu. Artık ABD emperyalizmiyle Sovyetler Birliği arasında Naziler yoktu. Sosyalizmin ve zaferin prestiji büyün dünyada işçi sınıfını iktidara çağırıyordu. Bu nedenle NATO ABD’nin patronajında bir karşı devrim örgütü olarak kuruldu, sermaye egemenliğini devrimlere karşı koruduğu için bir çıkar birliğini temsil ediyordu.

Bu dönem boyunca Avrupa’da bir sıcak savaş olmadı ama NATO eski Nazileri de kapsayarak bir yeraltı örgütü, kont-gerilla teşkilatını kurdu. Bunun üzerinden işlenen cinayetler, darbeler, satın almalar bütün soğuk savaş boyunca devam etti. ABD’nin patronluğu bu dönem boyunca egemenler tarafından hiç tartışmaya açılmadı. 1955’te NATO’ya alınan Federal Almanya karşı-devrimin kale ülkesi olarak ABD tarafından donatıldı.

Sovyetler Birliği ve Avrupa’daki sosyalist ülkeler çözüldükten sonra da ABD’nin NATO’yu bir araç olarak kullanması sorgulanmadı. NATO’nun karşı devrim örgütü olarak varlığı sürmekle birlikte işlevleri değişti. Karşıda işçi sınıfı devletleri kalmayınca eli rahatladı ve eski sosyalist ülkeleri emperyalist sistemle bütünleştirmek, direnç noktalarını düzlemek için emekçi haklara dönük birçok saldırı gerçekleştirildi. ABD’nin altındaki diğer emperyalist ülkelerle birlikte ganimetleri paylaştılar. Almanya ve Avrupa Birliği bu yağmadan en çok yararlanan kesim oldu. Yugoslavya’dan eski Varşova paktı üyesi ülkelere kadar girilmedik, pazar haline getirilmedik, çürütülmedik yer bırakmadılar.

2001 İkiz Kuleler komplosu ile uluslararası hukuk geçersizleşti, Irak, Afganistan, Libya işgalleri bu şekilde gerçekleşti.

Ancak 2008’den sonra NATO’nun işlevi bir kez daha değişti. 1990’da başlayan saldırı Rusya ve Çin’in birer kapitalist ülke olarak toparlanmasını ve emperyalist hegemonya krizine yol açmasını engelleyemedi.

Şimdi artık NATO’nun amacı ABD’nin kaybetmeye başladığı emperyalist hegemonyayı korumaya çalışması olarak kişiselleşti.

Şu hale bakın, sanki IMF ve diğer kurumlarıyla ülkeleri borç batağına düşürüp, tuzaklar kuran ve yağmalayan kendileri değilmiş gibi, Afrika ülkelerine dönüp “Çin’in sizi para ile elde etmesine izin vermeyin” diyorlar. 1990 sonrası emperyalist operasyonlar “Küreselleşme” ile kodlanıyor ve güzelleniyordu. Şimdi ABD’nin çelik ve alüminyum ithalatına vergi getirmesine karşı Çin “küreselleşme” edebiyatı yapıyor.

ABD bir yandan soğuk savaşta göze alamadığı bir topyekûn savaşa sürüklüyor Avrupa’yı, bir yandan AB tekellerine vergi koyuyor.

Bu durumda Avrupa’da Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya gibi emperyalist ülkeler NATO’da kalmaya devam edecekler mi? Gerçek bir çıkar çatışması NATO’yu etkiliyor.

Almanya, Fransa, Avusturya, İtalya gibi Avrupa’nın birçok ülkesinde faşizan ve popülist partilerin yükselmesini bu açıdan okumakta yarar var. Birincisi ABD’ye gereksinim duymadan bir karşı-devrimci örgütlenmeye, ikincisi yaklaşan fırtınada en azından bölgesel bir güç olarak kendilerini korumak ve mümkünse etrafı yağmalamak için bir ideolojiye ihtiyaçları var.

Türkiye’de böyle, bir yandan NATO’yu idare et, askeri manevralara katıl, bir yandan komşu NATO ülkesinin askerlerini tutukla, ABD’nin başlıca rakibinden S-400’leri satın al.

Bunlar NATO’daki sarsıntının dışavurumları.

Öte yandan dünya bir şekilde ayrışacaksa, bu işçi sınıfı ve sermaye olarak yaşanacak. Uzun bir süre sonra Komünist Parti (İtalya) 100 bin oy alarak çıktı seçimlerden. Avrupa’da işçi sınıfının devrimci partilerinin kazandığı mevzilerde artış gözleniyor.

Bu partiler emperyalist sistemin içindeki bütün tepişmeleri düzeni koruyan karmaşık aygıtı zayıflatan süreçler olarak ele alıyorlar.