Evrim ve rastlantı-1

Evrimsel biyologlar herhangi bir biyolojik özelliğin evrimleşmesinde rastlantının çok önemli bir rolü olduğunu gayet iyi bilirler ancak evrimin rastlantısıyla gündelik hayattaki ve elbette evrim karşıtlığındaki tesadüf-rastlantı algısı arasında dağlar kadar fark vardır. Aslında evrim karşıtlığı, tarihsel bulanıklığı içinde rastlantı kavramını bilimsel içeriğinden tamamen soyutlanmış bir şekilde sunmak için özel bir gayret gösterdiği bir “geleneğe” de sahiptir.

Bu ve sonraki üç yazımızda evrimsel biyoloji açısından rastlantının ne olduğunu ele alacağız. İlk olarak, rastlantının öncelikli ve ilk evrimsel tanımından, genetik sürüklenmeyle evrimleşmeden kısaca söz edeceğiz. İzleyen iki yazımız da ise önce mutasyonların rastlantısallığından ardından doğal seçilimle rastlantısallık arasındaki ilişkiden bahsedeceğiz. Yazı dizimizin sonunda ise, canlılığın kökenindeki rastlantısallığı ele alarak tarihsellik bahsine de bir parça gireceğiz.

Önce genetik sürüklenme demiştik: bu hayli enterasan matematiksel sonuçları olan evrimleştirme sürecini öncelikle bir varsayımsal örnek üzerinden anlamaya çalışalım.Bir kap içinde 1000 tane misket olduğunu varsayalım. Bu misketlerden 600 tanesi mavi, 300 tanesi beyaz ve 100 tanesi kırmızı olsun. Bu kaptaki renk kategorilerinin sıklıkları ise sırasıyla 0.6, 0.3 ve 0.1 olacaktır. Şimdi bu kabı karıştırıp içinden 10 tane misketi renk ayrımı yapmadan (rastgele) seçelim.Kritik soru şöyle olacaktır: seçilen 10 misket içinde mavilerin sıklığı kaçtır? Hemen söyleyelim: çok büyük ihtimalle 0.6’dan oldukça farklı olacaktır. Hatta bu yeni kümede kırmızı misket hiç olmayabilir de. Peki neden böyle bir sonuca varıyoruz? Çünkü: temel istatistiğin bize gösterdiği üzere, bir büyük gruptan küçük gruplar oluşturduğumuzda küçük grupların büyük grubun özelliklerini temsil etme ihtimali çok düşer. Bu deneyi 1000’er misket içeren 10 kapta tekrarlayalım. Her defasında 10 tane misket aldığımızda iki temel sonuçla karşılaşırız: birincisi, her kaptan türetilen küçük (10’luk) grubun renk kategori sıklıkları örneklemin yapıldığı büyük gruptakilerden son derece farklıdır. İkincisi, her bir 1000 gruptan alınan her bir grubun renk kategori sıklıkları diğer 1000 lik gruplardan oluşturulan küçük gruplardan farklıdır. Bir başka deyişle, her bir küçük grubun özellikleri kendine has bir yaygınlık gösterir.

Şimdi ise, bu on tane 1000’lik gruptan çekilen küçük grupları bir türün bir popülasyonundaki ardışık kuşaklar olarak kabul edelim. Gözlediğimiz tür Kaliforniya çöl çiçeği olsun. Mavi, kırmızı ve beyaz renkler de çiçek renkleri. Mavi çiçekli olmak daha fazla böcekle tozlaşmak olsun. Sonra beyaz, ardından da kırmızı çiçekli gelsin tozlaşma yoğunluk derecesinde. En çok tozlaşan en çok yavru verendir değil mi? Ancak her kuşakta çiçek rengi sıklığı, o kuşaktaki bireylerin azlığına bağlı olarak (aslında biyolojik açıdan az sayıda bireyin eşleşerek yavru döl bırakmasından ötürü), bir büyük bir küçük sıklıklara dalgalandığı için ve böyle bir süreç de çiçek rengi değişkenliği kolaylıkla yitirebileceğinden, sonuç itibarıyla mavi çiçeklerin geçen zamanla popülasyonda artmasından bahsedilemez.Bir başka deyişle, çiçek rengi sıklıkları önceki kuşaklardan tahmin edilemez. Yani, çiçek renklerinden birinin sonuç itibarıyla yaygınlaşacağı, yönü belli bir evrim süreci gözlenemez. Çiçek rengi kaltımsal olduğuna göre, her kuşakta farklı sıklıklara sürüklenen renk değişkenliği önceki kuşaklardan yönü kestirilemediği için tamamen rastlantısal olan bir genetik evrimleşme süreci söz konusudur.Genetik sürüklenme teriminin sebebi budur.

Peki Neanderthal akrabamız biz Homo sapiens’lere bir bahar akşamı mı rastlamıştır? Genetik sürüklenmeyle Afrika’dan çıkışımıza da değinerek haftaya devam edeceğiz.