Doğal seçilim ve tarihsellik-1

Doğal seçilimle evrimleşmenin temel koşullarını şöyle özetlemiştik:

Biyolojik özellik (vücut ağırlığı, çiçek rengi, süt verimi, sıtmaya karşı direnç v.b.) değişkenlik içermelidir.
Özelliğin değişik biçimleri arasında hayatta kalma ve üreme başarısı açısından farklar bulunmalıdır.
Özelliğin değişik biçimlerine karşılık gelen genetik durumlar olmalı yani özellik değişkenliği kalıtabilir olmalıdır.
Özelliğin etkileştiği, maruz kaldığı çevresel haller görece uzun bir süre aynı şiddette devam etmelidir.

Doğal seçilimin bu koşullarının kabaca görünür kılındığı durumların sayısı çoktur.Bununla birlikte, her koşulu hakikati temel alan modern çerçevesinde ele aldığımızda doğal seçilimin başka türlü süreçlere sıkça bağlı olabilen karmaşık bir tarihsel bir süreç olduğu görülür.

Birinci koşula bakalım. Biyolojik özelliğin değişkenlik içermesi. Örneğin belli bir böcek popülasyonunda böcek öldürücü tarımsal ilaçlara karşı farklı direnç seviyelerine sahip bireyler olacaktır. Dolayısıyla, farklı direnç özelliklerine sahip bireylerin hayatta kalış oranları farklı olacaktır: Direnci yüksek olanlar böcek öldürücüye dayanıp hayatta kalanlardır.Direnci biraz daha düşük olup hayatta kalma oranları daha düşük olanlar da aynı popülasyonda bulunurlar. En çok hayatta kalanlar eşleşme yaşına geldiklerinde en çok sayıda eş bulup eşleşirler ve sonraki kuşaktaki yavrular arasında en yüksek yavru sayısını bunlar verirler.Yani sonraki kuşakta dirençli bireylerin sayısı artar. Süreç bu şekilde devam ettiği sürece, belli bir zaman sonra popülasyon tamamen dirençli bireylerden oluşacaktır. Çok yalın ve makul gözüken bu çıkarım temel bir nedenden ötürü fazlasıyla doğrusaldır bir canlının yaşam döngüsü yalnızca hayatta kalma ve üreme bileşenlerinden ibaret değildir.Bireyler arasındaki-örneğin direnç-farklılıklar hayatta kalmayı elbette etkiler ama direnç farklılıkları erkeğin eş bulma başarısını ya da dişinin üretkenliğini etkileyen farklar da iseler, bu durum direnç farklılıklarının sonraki kuşaklardaki temsil oranlarını derinden etkileyebilir. Örneğin düşük dirençli bireylerin hayatta kalış oranları daha düşük olmasına karşın, böyle erkeklerin eş bulma başarısı daha yüksek ya da dişilerinin birey başına bıraktıkları yumurta sayısı daha çok olduğundan, seçilim düşük dirençli bireylerin zamanla artışı yönünde ilerleyecektir.Tarımsal ilaçlamanın kesintili karakterini göz önüne aldığımızda, yüksek direnç göstermenin avantajından burada bahsetmek pek mümkün değil.

Yine, yüksek ve düşük dirençliler arasında hayatta kalma farkları olmasına karşın üreme yeteneği (erkek eşleşme başarısı ve dişi üretkenliği) açısından iki durum arasında farklar bulunmayabilir. Buradan da direncin yüksek görüldüğü bireylerin bir sonraki kuşağa daha çok yavru döl aktarmasıyla, direnci yüksek olanların avantajlı kılındığı klasik seçilim süreciyle tekrar karşılaşırız. Ancak, aynı üreme yeteneğine sahip fakat hayatta kalma düzeyleri farklı bu bireylerin üreme hücrelerinin, örneğin direnci yüksek ve düşük bireylerin oluşturduğu spermlerin farklı verimliliklerle döllediğini varsayalım. Düşük dirençlilerin spermleri daha çok sayıda yumurtayı döllesin. Böyle bir durumda, sonraki kuşağa en çok yavru aktaranlar düşük dirençliler olacaktır.

Son olarak, düşük ve yüksek dirençlilerin, yaşam döngüsünün farklı evrelerinde başarılı ya da dezavantajlı olduğunu varsayalım-ki bu gerçek duruma çok daha uygundur. Böylece, yüksek direnç yüksek hayatta kalma dolayısıyla daha çok yavru üretme anlamına gelse de, direncin sağladığı fayda üzerinden ilk bakışta kurguladığımız seçilimin şiddetini hayli düşük kabul etmemiz gerektiği aşikardır.

Seçilimin genelde düşük olan şiddeti ile ne mi olur? Haftaya devam edelim.