Aykut Kence

Tarihte iz bırakmak dediğimizde aslında hep şimdiki zamanda devam eden, fiziki yitirilmişliğin bıraktığı acı boşluğun hep bir adım ötesinde ilerleyen bir tür ölümsüzlüğü kast ederiz. Geçtiğimiz günlerde yitirdiğimiz ülkemizin büyük evrimsel biyoloğu ve genetikçisi Aykut Kence için de yakınları, meslektaşları ve öğrencileri açısından hep bu tür bir yok olmazlığın elle tutulamazlığın yaratacağı gerilimin yaşamlarına damgasını vuracağını söylemek yanlış olmayacaktır.

Aykut Kence Türkiye’nin tarihsel olarak ilk gerçek evrimsel biyoloğuydu. Ancak buradan Aykut hocanın ilk olmakla bir dönemi başlattığı, ardından kendi tarihsel vazifesini tamamlayıp memleketin şu kısa bilim tarihinde geçmişin köşesine çekildiği şeklinde bir sonuç çıkarılmaması gerekir. Aykut Kence sahip olduğu son derece yüksek evrimsel genetik ve ekoloji donanımıyla, parlak zekasını muhterisin kifayetsizliğine dönüştürmeyen mütevazılığıyla yaşamının son günlerine dek nitelikli çalışmalar yapmaya devam etti. Yaşamının önemli bölümünü kapsayan hastalığının şiddetine aldırmadan büyük bir mütevazılıkla çalışması, karıncayı incitmekten çekinen sakin halinin verdiği bir yaşsızlık hissi, incelmiş kentli terbiyesiyle ışıldayan dostluğu Aykut hocayı unutulmaz kılan nüveleri olsa gerek.

Aykut hocanın yaşamı, kimi zaman düş kırıklıkları yaşayarak da olsa, titizliğinden taviz vermeden devam ettiği oldukça önemli bilimsel araştırmalarla doludur. Aykut Kence, Türkiye’deki avam evrimciliğin sirk gösterilerinin evrim karşıtlığının vodvilleriyle birlikte zihni bulandırdığı memleket ortamında evrimi gerçekten çalışan ya da evrimsel biyolojiye ciddi ilgi göstermiş kesimler haricinde pek bilinmeyen bir insandır. Aykut hocanın kendisi de zaten avam evrimciliğin aktörleri arasında asla anılmak istemezdi. Ancak hoca çok uzun yıllardır memleketteki evrim karşıtlığına ciddi eleştiriyi yapan, “zamanın ruhuna” bakmaksızın evrim karşıtlığının akıl tutulmasına nesnel ve içeriği hep yüksek şekilde mücadele veren birisiydi. Yirmi yıl kadar önce, 90’ların ortasından itibaren iyice gemi azıya alıp, devlet zincirinin Genelkurmayından Posta İşleme Müdürlüğüne kadar her bir halkasına “Darwinizm Doğu Anadolu’daki bölücü terörün sebebidir” başlıklı kâğıda dökülmüş delirme hallerini de gönderen evrim karşıtlığının beslendiği siyasal korku ve terör ortamında, Aykut hoca ve teşviklediği bir avuç idealist geri adım atmamıştı. Ne tür bir müdahale olduğu her taraftan beyin hücresi öldürmeye devam eden 28 Şubata değin süt dökmüş kedi pozisyonunda olup, bu tarihten sonraki siyasal atmosferde aslan kesilen “evrim savunucularına” bakıldığında, Aykut Kence’nin dönemlere bağlı olmayan ödünsüz dik duruşunu fark etmemek olanaksızdır.

Aykut hocayla yirmi yılı aşkın öğrenci, meslektaş ve dostluğumda beni en çok etkilemiş bir noktadan da bahsetmek isterim. Aykut hoca, geniş manasıyla bilimsel bakışın tüm toplumsal sorunların sağlıklı biçimde ele alınıp çözümlerine kavuşturulması için yegane yol olduğuna inanırdı ki bu noktada çok uyuşurduk kendisiyle. Ancak bu inancı çok iyi bildiği evrimsel biyolojiyi toplumsal dönüşüm projeleri içinde sulandırmaya hiç bir zaman varmadı. Sahip olduğu dünya görüşünü mesleğinin içeriğiyle bileyip gerçeklikten uzak bir keskinliğe, kategorik algının hüküm sürdüğü ucuz bir çizgi roman dünyası haleti ruhiyesine hiç taşımadı. Bu özelliğinin altında yatan sebep sanırım incelmiş bir akıl ve vicdan sahibi olmasıyla birlikte evrimsel biyoloji bilgisinin derinliği ve ülkemiz popülist evrimciliği karşısındaki normalliğiydi.

Bu büyük bilim emekçisinin, Aykut hocanın, bilgi derinliğinin yansımaları olan bilimsel çalışmalarına ise haftaya kısaca değineceğiz.