Avam evrimcilik

Charles Darwin’in anıtsal eseri Türlerin Kökeni’nde dikkati çeken çok önemli bir nokta vardır. Darwin kullandığı “Varolma mücadelesi” tabirinin tamamen bir metafor olduğundan, doğal seçilim gibi çok yüzlü ve karmaşık olan bir süreci kolaylıkla anlatabilmek için böyle bir metafora başvurduğundan söz eder. Ancak bu metafor, Köken’in yayınlandığı tarihten itibaren oldukça sancılı bir anlama sürecinin de-Darwin’den bağımsız olarak-fitilini ateşlemiştir. Bu tarihten sonra evrimsel biyolojinin anlama sürecinin biri bilimsel diğeri avam ve popüler olmak üzere iki yola ayrıldığını kabaca söyleyebiliriz. Özellikle Herbert Spencer’in historisizmi ve Ernst Haeckel’in monist felsefesi üzerinden sonu “sosyal Darwinizme” varan, beşeri tüm durumları kötü bir evrimsel biyoloji ve seçilim anlayışıyla izah etmeye çalışan avam kol ve diğer taraftan, Köken sonrası temel kırılma noktasını evrimsel genetiğin tanımsal evrim bilgisiyle birleşimini ifade eden Modern Sentezin vurguladığı bilimsel kol. Avam kolun 1930’larda zirveye çıkan ifadesi ciddi evrimsel biyologlar açısından tercih edilmezken, avam evrimcilik bugün hala popüler algıyı yaratan ve besleyen bir bulanıklık şeklinde, bir tür şarlatanlığa da kaçarcasına, evrim karşıtlığı ile birlikte evrimsel biyolojinin yaygın biçimde anlaşılmasını zorlaştırmaya devam etmektedir.

Darwin’deki bir parça muğlak haliyle ve modern evrimsel biyolojideki açıklığıyla doğal seçilimle bir özelliğin evrimleşmesi için şu koşulların yerine gelmesi gerekir:

Biyolojik özellik (vücut ağırlığı, çiçek rengi, süt verimi, sıtmaya karşı direnç v.b.) değişkenlik içermelidir.
Özelliğin değişik biçimleri arasında hayatta kalma ve üreme başarısı açısından farklar bulunmalıdır.
Özelliğin değişik biçimlerine karşılık gelen genetik durumlar olmalı yani özellik değişkenliği kalıtabilir olmalıdır.
Özelliğin etkileştiği, maruz kaldığı çevresel haller görece uzun bir süre aynı şiddette devam etmelidir.

Bu koşullar söz konusu olduğu sürece örneğin sıtmaya direnç sağlayan genetik varyantın frekansının geçen zamanla görece artması ya da günlük süt verimi farklı inekler kullanılarak azami süt verimi elde etmek için ıslah yapılabilmesi mümkün olur. Ancak, özellikle kalıtımsal durumlar karmaşık bir hal aldığında, çevresel koşullar uzun vadede değiştiğinde ve ele alınan türün populasyon tarihi işe karıştığında seçilimin yönünü ve şiddetini kestirmek çok zorlaşır ve hatta değişen koşulların bileşik etkisiyle ya da koşulardan birinin aşırı ağırlık kazanmasıyla seçilim tamamen ortadan kalkabilir. Galapagos’un meşhur ispinozlarını kırk yılı aşkın süre çalışan Peter ve Rosmary Grant’lerin bize öğrettiği en önemli ders seçilimin yönünün kestirilemez olduğudur.

Hal böyle iken, biyolojik özellik netliğinde tanımlanamayan bir durumun-örneğin “uygarlaşma seviyesi”, “girişimcilik ruhu” ve hatta zeka-genetiği ortaya konması en azından modern genetik bilimi dahilinde mümkün gözükmeyen kalıtımsal farklılık kabulleri üzerinden, tarihsel hiç bir koşul göz önüne alınmaksızın seçilimsel senaryolarının ortaya konmasının ciddiyeti yoktur. Kabalığıyla meşhur “sosyobiyoloji” ve onun tumturaklı tomurcukları olan “evrimsel psikoloji” ve “evrimsel iktisat”ın argümanları, yüzeysel seçilim hikayelerinin taşıdığı avamlığın içine sokulduğu bilimsel disiplinin diliyle gizlendiği bir yapı arz ederler.

Aklın süzgecinin yerini doğal seçilimin metaforik eleğini aldığı kurmacalar ne yazık ki evrimsel biyolojinin popüler düzeyde izahını zorlaştırmakta ve sonuç itibarıyla evrim karşıtlığının yarattığı kirliliğe de hizmet etmektedirler. Üzerinden çok ahkam kesilen doğal seçilimin ne olduğunun ayrıntılarını ise haftaya bırakalım.