Simit tablası, limon sandığı

Yargıtay sözcüğünü nerede, ne zaman duysam, Cumhuriyet’in Ankara Savcısı Doğan Öz’ün sesi çınlar önce kulaklarımda:

“Dostlar biz ölmeyiz savaşta

Yarının doğması bizden yana”

Sonra zamanın eskitemediği o yargı kararı gelir aklıma. Sanık Çiftçi’yi dört kez ölüm cezasına çarptıran mahkeme, Askeri Yargıtay Daireler Kurulu’nun bozma kararı karşısında çaresizdir:

“Sanık İbrahim Çiftçi’nin maktul Doğan Öz’ü teammüden öldürdüğü mahkememizce sabit görülmüştür. Ancak Askeri Yargıtay Daireler Kurulu kararına direnilemeyeceğinden 7/8’lik oy çokluğuna dayanan bozma ilamına sırf bu hukuki zorunluk nedeniyle uyulmuş, sanık Çiftçi’nin beraatine karar verilmiştir.”

Yargıçlar, cinayeti kimin işlediğini saptıyor, Savcı Öz’ün tasarlanarak öldürüldüğünü görüyor. Tetiği çektiren belli. Ama yöntem gereği katilin beraatine karar verilmesi karşısında ilk mahkeme çaresiz kalıyor. Kutsal adalet, hukuki zorunluluğa yeniliyor.

Bu hokkabazlığın adına o günden bugüne adalet deniyor.

Öyle mi, elbette değil... Yanlış, yanıltıcı... Güvensiz, kuşkulu...

Adalet duygusu nerede, insan onuru nerede... Simit tablası, limon sandığı burada.

ANKARA’DA YARGIÇLAR
Çiftçi yıllar sonra Mamak Askeri Cezaevi’nde bir yüzbaşıdan devlet tetikçiliği teklifi aldığını anlatıyor:

“Güneydoğu’da ihtilal idaresinin beceremediği hadiselere karşı bizim mücadele etmemiz istendi. PKK’ya Asala’ya karşı veya Türkiye’nin maruz kalacağı hareketlere karşı mücadele etmemiz teklif edildi.” (Artakalanlar, 26 Kasım 1996, Show TV)

Peki, kim bu adam, neyin nesi? Soran da, anımsayan da yok. Oysa bilen de var, bilmezden gelen de:

Doğan Öz’ü katili Çiftçi’nin adı Ankara Bahçelievler’de TİP’li yedi gencin öldürülmesi olayının sanıkları arasında yer almadı mı? Aldı.

Öz’ün öldürülme emrini veren Ülkü Ocakları İkinci Başkanı Hüseyin Demirel, olaydan sonra Bulgaristan’a Oflu İsmail’in yanına gönderilmedi mi? Gönderildi.

Oflu İsmail MHP’ye para yardımı yapmadı mı? Oflu İsmail’e MİT için çalışmasını söylenmedi mi? Söylendi. (Gazete Pazar, 16 Kasım 1997)

Hukuk devletinden uzaklaştıkça, o günlerden bugüne, yargının yüz kızartan benzer kararları birbirini izledi. Askeri cunta ya da sivil dikta el ele, gönül gönüle “Ankara’da yargıçlar var” gerçeğini unutturdu.

ULTRAŞİZOFRENİK SENTEZ
Başbakan Bay Tayyip’in “yargıç bilmez, ulema bilir” yaklaşımını sesiz tepkisiz karşılayan yargı, demokrasinin temel taşı olma özelliğini o gün yitirdi. Evrensel adalet tanrıçası Themis’i “ultraşizofrenik sentez”le ölü yıkayıcısı kadına dönüştüren Ali Dibo yargısı kazandığı özgüvenle akepe gizli ajandasının sigortası oldu. (Akşam, 24 Nisan 2009)

Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Yargının çürümesini tüm çıplaklığıyla anlatan Yargıtay’ın Balyoz kararı, hiç kuşkusuz, adalet duygusunun dibe vuruşunu açığa çıkaran özgün bir utanç örneği.

Evet, artık Evren’in, Özal’ın, Çiller’in irin kokan, kan kokan, dışkı kokan “siyasi şube” koridorları yok. Yaşı büyütülerek asılan, aranan, yargılanan siyasi suçlular yok. İşkenceyle öldürülen kurbanlar yok.

Oysa cezaevlerinde yanlışlaştırılarak F Tipi ölüme mahkum edilen yüzbinler var. Özgürlük istedikleri için, hayır dedikleri için kurşunlananlar var. Yaşama müdahaleyi reddedenler, baskıya direnenler, yasağa karşı duranlar var. Gençliğini barikatlara armağan edenler var. Kürtçe eğitim için, cemevinde ibadet için geleceğini ortaya koyanlar var. Şeriatın karanlığına sürüklenenler var.

KARARIN ANLAMI
Bu özgürlük abidesi karşısına dikilen “Türkiye Cumhuriyeti’ni Türkiye İslam Cumhuriyeti’ne dönüştürmek için satıp savan, bölüp parçalayan, yargısını kuşatan, ordusuna tüfek çattıran bir siyasal iktidarın arkasına saklanacağı” kapı gibi yüksek bir yargı kararı var.

“Yargıtay’daki arkadaşlarımızı yıllardır tanırım. Donanımlı, bilgili ve tecrübelidirler. Yanlış yapma ihtimali çok ama çok düşüktür” diyen bir Anayasa Mahkemesi’nin muhasebeci başkanı var. (12 Ekim 2013)

Dahası Fethullahcı polisin, aklıevvel MİT’çinin hazırladığı sahte deliller için “Dijital delil benim için kutsaldır, ne derse inanırım” diyen Yargıtay 9. dairesinin akıl almaz bir iftira çağını başlatma tehlikesi var.

Evet, var çünkü “Artık ülkede kimse güvende değil, çünkü herkesin hasımlarını hapse göndermek için rahatça kullanabileceği Yargıtay onaylı bir yöntem mevcut...” (Prof. Cem Say, 12 Ekim 2013)

Yargıtay kararı bu. Kutlu olsun. Ancak bu karar zülme vesile sayılmasın.

Cumhuriyet’in Savcısı Doğan Öz’ün dizeleri anımsansın.

“Dostlar biz ölmeyiz savaşta

Yarının doğması bizden yana”

Türkiye İslam Cumhuriyeti zulmü karşısında direnenlerin, kurşunlanarak, gazlanarak ve öldürülerek tükenmediği anlaşılsın.