Postmodern secde..

DÜNYA GÖRDÜ: Saygı, sevgi, sadakat gösterisi için o inadım inat bez parçasının önünde takla atar gibi reverans yapmanın hiç gereği yoktu. Kaldı ki o reverans değildi. Kralın ya da kraliçenin önünde reverans yapmakla padişahın ya da sultanın huzurunda takla atmak arasında fark var. O bilinen türden bir reverans ya da söylenen cinsten bir aferin taklası olmayabilir. Ama dünya gördü, buram buram biat kokan bir selamlama. Dahası bal gibi postmodern bir secde.

Belleğimin derinliklerinden Amerikan destroyerinin bacasına girmek için havalanan bir kamikaze pilotu çıkıyor. Gözümün önünde, ekranımda yere burun üstü çakılacakmış gibi çöken genç bir general duruyor. İlki kıskandırıyor, ikincisi düşündürüyor.

Bu fotoğraf iki omuza konacak parıltılı yıldızların coşkusunu anlatıyor. Bu fotoğraf secdenin bir pazarlama yöntemi ya da risksiz bir yatırım olduğunu da düşündürüyor.

Sonuna dek yükselme umudunun heyecanı... Yabancılaşmanın ve hatta çürümenin kanıtı...

Sonuçta beklentisini görsel bir gösteriye çeviren Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral, bileğinin hakkıyla “ilkler gecesinin” dikkat çeken konuklarından biri olmayı başarıyor.

* * *

UYUMLU VE SADIK: Son on bir yılın yıkımına bakınca böyle bir gösteri gerekli mi sorusunun yanıtı, “kahir bir ekseriyet” ile hiç kuşkusuz hayır yok oluyor. Yüzde ellinin üstünde yeller esiyor, toplumsal vicdan ve siyasal ahlak ağır aksak geri dönüyor.

Bu, kendi ayakları üstünde kalkmanın habercisi, kendi iradesiyle reddetmenin müjdesi oluyor.

Aslında Türk Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı Cumhurbaşkanı Gül Bey’in yıllar önce belirttiği gibi “Türkiye’de İslam’ı camiin içine hapseden düzen” (10 Aralık 1995) beklenenden daha önce yıkılıp zaten tarih olmadı mı?

Aslında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel Paşa “Biz İslam’ı hayat tarzı olarak görmek istiyoruz” diyen (10 Aralık 1995) Türkiye Cumhurbaşkanı Başkomutan Abdullah Gül’ün en uyumlu, en sadık komutanlarından değil mi?

Aslında Türkiye İslam Cumhuriyet modelinin şifreleri arasında dindar ordu, dindar yargı, dindar vali, dindar polis, dindar öğretmen ve tümüne kaynaklık edecek dindar gençlik yok mu?

* * *

CEVDET İLE FAİK: İletişimci paşanın kimini güldüren kimini düşündüren anlamlı reveransı, bana Atatürkçü ordunun bazı dinci-dindar generallerini anımsattı:

27 Mayıs sonrasının yeni darbe korkutmaları ürünü Cevdet Sunay Paşa cumhurbaşkanıydı. İktidarda 27 Mayıs’ın rövanşını alan Süleyman Demirel vardı. Muhalefet lideri İsmet İnönü “irticai gelişme” kaygılarını Sunay’a iletti.

Ulusal Kurtuluş’un Teğmen Cevdet Efendisi, büyük bir bağlılık duyduğu Garp Cephesi Komutanı İsmet Paşası’na “endişe edilecek” bir şey olmadığını iletirken “Laik okulların anarşi yuvalarına dönüştüğünü” vurguluyor, “1960’lı yılların sonunda ülkenin geleceğini imam hatip okullarından yetişecek kadrolara teslim edileceğini” müjdeliyordu. (Halkoyu Dergisi, 1977, sayı 11)

1970’lerin başında ordudaki darbeci gruplar arasında mekik dokuyarak varlığını koruyan Cevdet Paşa’nın “Genelkurmay Başkanlığı sözü verdiği” Orgeneral Türün, bir sonraki darbenin simge isimlerinden biri olacaktı.

1. Ordu Komutanı Orgeneral Faik Türün “bir işkenceciydi ama aynı zamanda şeyhinin eteğine yüz süren bir tarikat ehliydi” Bildirilerinin altına “tespih çeken elle tetik çeken el bir değidir” diye yazan “örfi idare kumandanı” oydu. Yıllar önce genç bir subayken tekkesine uğrayıp Şeyh Süleyman Çiliptay’ın terliklerini öpecek ölçüde inançlı biri olduğunu herkes biliyordu. (İsmet Zeki Eyüpoğlu, Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi, sayfa 259)

* * *

ERBAKAN DOSYASI: 12 Mart’ın güçlü adamı Hava Kuvvetleri Komutanı muhtıracı Muhsin Paşa ile bir sonraki darbenin yıldızı olacak Turgut Paşa, darbeden kaçan Necmettin Erbakan’ın yurda dönüp siyasete katılmasını istemek için Zürih’e gitmedi mi?

Dahası Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Korgeneral Refet Ülgenalp, Milli Nizam Partisi’nin kapatılmasına karşı çıkmadı mı? Refet Paşa’nın hazırladığı bir raporda “soldan kaynaklanan anarşinin önünü kesmek için dini eğitime ağırlık verilmesi” istenmedi mi?

Milli Nizam Partisi ile Türkiye İşçi Partisi kapatıldı, dokunulmazlık dosyaları Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne geldi ama Erbakan Hoca’nın dosyası Meclis Adalet Komisyonu’nda kaybedilmedi mi? (Cumhuriyet,18 Nisan 1994)

İşçi Partisi için uygulanan yasayı Milli Nizam Partisi için uygulamayanların darbeci generaller olmasının bir anlamı yok muydu?

Deniz’leri darağacına Boran’ları cezaevine gönderen Atatürkçü generaller için şeriatçı Erbakan’ın umut olmasının nedeni, en Atatürkçü general Kenan Evren cuntasının işbaşı yapmasıyla daha iyi anlaşılacaktı. Kenan Paşa’yla devam edeceğiz.