Orada ne işi var...

Daha ne kadar gizlenebilir, örtülebilir ki? Daha ne kadar göz yumulabilir, kulak tıkanabilir ki? Halının altına ne kadarını süpürebilirsiz perdenin arkasına ne kadarını saklayabilirsiniz?
Bundan böyle kimse örtmesin, gizlemesin. “Karnım bağırsağım, burnum kulağım” gibi nedelerin arkasına gizlenmesin.
Evelemesin, gevelemesin. “Gelmeyeceğim” desin, gelmesin. “Görmeyeceğim” desin, görmesin.
Takke düşeli, kel açılalı çok oluyor. Maymunun gözü açıldı yalanı-sahteyi artık kimse yutmuyor. Olmuyor, cin olup şeytan çarpmak yaşlı başlı koca adamlara hiç yakışmıyor.
Ama elbette biri “karnım bağırsağım” öteki “burnum kulağım ” diyecek. Gelip ne yapacak, gelip nasıl konuşacak gelip ne diyecek, gelip nasıl söyleyecek?
Gelmiyor, dikilmiyor, konuşmuyor, Ahmet’in iki satırlık açıklamasıyla yetiniyor.

HAYAT TARZI
Aslında yaptığı doğru. Niye gelsin, niye dikilsin, niye seslensin?
“Cumhuriyet döneminin sonu gelmiştir” diyen (The Guardian, 27 Haziran 1995) “İslam’ı hayat tarzı olarak görmek isteyen” (Milliyet, 10 Ocak 1995) birinin orada ne işi var?
“CIA Başkanı John Deutch’a Amerikan çıkarlarına aykırı davranmama güvencesi veren” (Hürriyet, 12 Ağustos 1995) dahası “Türkiye’nin demokratik bir İslam devleti olacağını söyleyen” (Die Welt, 23 Kasım 2002) birinin orada ne işi var?
“ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell ile karşılıklı oturup “1,7 milyon Iraklı müslümanın canına mal olacak 2 sayfalık 9 maddelik bir anlaşma yapan” birinin orada ne işi var?
Bence de oraya gelmesin, orada dikilmesin, oradan seslenmesin.

DÜŞMAN YARAT
Hem sonra özgürlük, bağımsızlık ve demokrasi isteyenler için katli vacip fetvası verenlerin ardılının-alkışlayanının-koruyup kollayanının kim olduğunu dünya alem bilmiyor mu?
Hukukun üstünlüğüne aldırmayanların, yargının bağımsızlığını hiçe sayanların eylem ve söylem örnekleriyle dolu ciltler dolusu uluslararası raporlar yok mu?
Sömürünün yanında, emeğin karşısında ezenin yanında, ezilenin karşısında olan politik tercih nasıl gizlenecek?
Hırsızlığa, yolsuzluğa, soyguna, vurguna kulak tıkandığı namuslu insanların yaşamdan dışlandığı gerçeğinin üstü nasıl örtülecek?
Hiç bir ahlaki kaygı tanımayan köşeyi dönme kültürüne göbekten bağımlı ekonomi modeli nasıl görmezden gelinecek?
Rüşvet, zimmet, ihtilas, irtikap, delil karartmak, ihaleye fesat karıştırma, nüfuz kullanmak, evrakta sahtekarlık, sahte evrak tanzim etme, ağır nitelikli dolandırıcılık, insan ticareti gibi yüz kızartıcı suçları işleyenleri “hapis cezasından kurtaran” yasal düzenleme kimden nasıl saklanacak?
Halkı halka karşı kışkırtan, halkı muhbirliğe özendiren “düşman yarat, rahat et” tezine dayalı güvenlik anlayışına nasıl kulak tıkanacak?
İşçiyi, öğrenciyi, sendikacıyı, öğretmeni, aydını, sanatçıyı, gazeteciyi, yazarı cezaevinde yaşatan yargı nasıl duymazdan gelinecek?
Sorulması da yanıtlanması da çok zor bir soru ama sormak gerek: “İnsanları diri diri yakanların yanında, diri diri yananların karşısında olmayı” kim kime nasıl açıklayacak?

HAYIR DEDİKÇE
İsteseniz de örtemezsiniz, gizleyemezsiniz, duymazdan görmezden gelemezsiniz. Özgürlükten, bağımsızlıktan, eşitlikten korktuğunuzu batılı anlamda demokrasiyi sevmediğinizi saklayamazsınız. Cennet pazarlayarak siyaset yaptığınızı yadsıyamazsınız.
Önce bunları kabul edin sonra kör inadınızdan vazgeçin. Sözün kısası aynada kendinizi izlemeyi, ben bilirim demeyi, her zaman haklı olmayı bırakın. Kendinizi büyük resim/şanlı tarih masalıyla aldatmayın. Dönüp arkanıza bakın.
Bu ülkede özgürlüğü tutkuyla, bağımsızlığı yüreğiyle, kardeşliği vicdanıyla yücelten barışı aklıyla, adaleti hukukla, eşitliği ahlakıyla, siyaseti ilkeyle taçlandıran milyonların olduğunu görün.
Bir insanın özgürlüğe nasıl bu kadar bağlanabileceğini bağımsızlığı nasıl bu kadar içten savunabileceğini anlayın.
Bir insanın temel hakları korumaya, hukuka bağlılığa kendini adamasına tanık olun.
Sonra başınızı iki elinizin arasına alıp insanın nasıl insan olduğunu düşünün.
İnsanın ayağa kalktıkça, hayır dedikçe, isyan ettikçe insan olduğu gerçeğine kendi elinizle dokunun.
Kısaca evelemeyip gevelemeyin, ister gelin ister gelmeyin.