Kıl…

Erbil Tuşalp'in “Kıl...” başlıklı yazısı 18 Haziran 2013 Salı tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

KİBİR KÖRÜ: Sincan ve Kazlıçeşme’den yükselen tahrik ve tehdit, birkaç soru dışında, söylenecek söz bırakmadı.
Türkiye’nin başbakanı kimi neden tahrik ve tehdit ediyor, bilen var mı, yok.
Türkiye’nin başbakanı hangi amacın peşinde koşuyor, gören var mı, yok.
Türkiye’nin başbakanı kime, niçin, nasıl hizmet ediyor, soran var mı, yok.
Belli ki “gerecek, bölecek, korkutacak, karşı karşıya getirecek, iyi de bu işin sonu ne olacak? Aslında önü de sonu da belli. Anlaşılan o ki sonrası sonra konuşulacak.
“Büyük Ortadoğu Projesi” eskidi. Eşbaşkan Recep başkan üç kuruşluk saygınlığını içte ve dışta çoktan sıfırladı. Yenisinin adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri Projesi”. Biraz daha genişlerse ipin ucunun nereye varacağı, dahası kimin elinde olacağı belli değil. Ortalıkta aklından zoru olan onca insan dolaşıyor.
Biri çıkar Japonya “ne ki”, Avustralya “yayla” der, zevahiri kurtarmak için bir uğursuzun peşine takılır gider!
Götüreni getireniyle, söyleyeni dinleyeniyle “kimse kusura bakmasın ama..!” Sincan da Kazlıçeşme de bir miting alanından daha çok hastane bahçesi gibiydi.
Hasta kim derseniz susarım, doktoru soran olursa korkarım.
Hastalığın adının körleşme olduğunu bilirdim. Değilmiş. Halkımız doğrusunu öğrensin isterim. Meydanlara sığmam taşarım hastalığının adının “kibir körlüğü” olduğu açıklarım.
***
ÜÇ BEŞ İLE BİRKAÇ: Dışarıdan bakınca kibir körü ama içinde kurnaz bir dilenci var. Menderes’in Özal’ın ruhu için bir sadaka diye kapı kapı dolaşıyor. Kendisini Menderes’e benzetmekte haklı. Çünkü benziyor.
Olanak olsa da iki başbakanın “örtülü ödenek defterleri” yan yana konsa. Ya da ülkeyi bölüp parçalama faslından “Vatan Cephesi operasyonu” ile başlansa, “6-7 Eylül’e kırımına” gelinse.
Dahası Menderes’in “odunu milletvekili yapma…” paranoyası, Recep Bey’in “imamdan cumhurbaşkanı...” inadıyla karşılaştırılsa yakın akrabalık savı bile ileri sürülebilir..!
Özal’la benzerliğin ortak paydasında “tepe tasının atma durumu” var. Özal’ın “üç beş baldırı çıplak’ı” ile Recep Bey’in “bir kaç çapulcusu” aynı vurdumduymazlığın ürünü. Faturayı nasıl olsa “bedeli ne olursa olsun sigortası” ödüyor.
Tepe tasları atınca düzey benzerliği de ortaya çıkıyor. Daha az dindar olan Özal “küçük Turgut’la uğraşsınlar” diyor, daha çok dindar Recep “ananı al da git” ile başlayıp idrar’la, büyük abdest’le bitiriyor.
***
NİKAHLA BAĞLANMAK: Gezi Parkı sürecinde din devleti başı olmayı aklına koyan Recep Tayyip’in siyasal iletişim danışmanlarını sevindiren gelişmeler yaşandı. Çok önceden başlayan şehir efsanesi yöntemiyle bazı kapılar zorlanmıştı.
Örneğin “İlahilerle Hakka Çağrı” adlı kitapta “peygamber gibi” gösterilen Recep Tayyip Erdoğan’a kızanlar “Allah’a kızmış” kabul edildi. (27 Mart 2008)
Örneğin “Bizim Çalık’ın ATV televizyonunun Avrupa kanalında yayınlanan bir programda “Recep Tayyip’in beklenen Mehdi olabileceği” anlatıldı. (22 Eylül 2009)
Örneğin Gölcük Düzağaç’da Kadın Kolu Başkanı Nuran Yıldız akepe’ye üye olmanın “Başbakan Recep Tayip Erdoğan’a nikahla bağlanmak olduğunu” vurguladı. (26 Mayıs 2013)
Gençlik Kolları Başkanı İsmail Karaosmanoğlu’nun “Kazlıçeşme’de olmak farz-ı ayn hükmündedir, farz-ı kifaye değildir...” çağrısından sonra bir kadın seçmenin miting meydanında yaptığı açıklama demokratik rejimdeki eksen kaymasının kanıtıydı.
Mitinge gelmeyi “her Müslümanın bizzat kendisinin yapması gereken kural” olarak gösteren ahlak dışı çağrıdan istenen sonuç anında alındı.
Mikrofona uzanan kadın CHP Genel Başkanı’na “ sayıp sövdükten” sonra AKP Genel Başkanı’na bağlılığını “Erdoğan’ın götünün kılıyım ben” sözleriyle anlattı