Kendi çöplüklerine

Birkaç gün önce okuduğunuz iki haber, biliyorum ki sizi de benim gibi hiç şaşırtmadı. Siz de “bunu ondan başka hiç kimse başaramazdı...” dediniz. Bu sonucun mimarı Başbakan Bay Tayyip’i kutlamak istediniz.

Gerekçenizin “iç savaş hüznü” ya da “bölge barışı coşkusu” olması hiç önemli değil. Dün “Yeşil Kuşak”, bugün “Büyük Ortadoğu”, yarın kim bilir ne?

Onlar için gecenin karanlığı ile günün aydınlığı arasında fark yok. Gözleri kararsın yeter. Herkes gördü: Kimi gece yarısı ODTÜ’de kendi çocuklarını kurşunlayıp pis pis sırıttı, kimi gündüz gözüyle Ortadoğu’da kan akıtıp salya sümük ağladı.

Öcalan’ın “Newroz bildirisi” ile Erdoğan’ın “demokratikleşme paketi” arasında gidip gelen “süreç”, kimi zaman kertenkele kadar hızlı, kimi zaman akbaba kadar sabırlı bir görünüm vermekten kurtulamadı.

Bir İmralı seferinde umudunu “İslam Birliği’ne” bağlayan Öcalan’ın, bir başka İmralı seferinde Mahir Çayan’ın emanetini Halkların Demokratik Partisi’ne (HDP) teslim etmesi elbette heyecan verici bir gelişme oluyor.

Ülke ve bölge siyasetine çözüm önerileri, yol haritaları, mektupları, kitapları ile katkı yapan Başkan Apo’nun da Bay Tayyip gibi kutlanmasını gerekli kılıyor.

ORTAK PAYDA
Kutlama yöntemini, yerini ve zamanını ayakta yana yana durarak mı, bir masada karşılıklı oturarak mı olacağını kutlama töreninin heyetler arasında mı, liderler arasında baş başa mı yapılacağını dahası neyin neden kutlanacağını bilen var mı? Yok. Olabilir mi? Olamaz. Çünkü baskı altında olduğunu hisseden bir gazeteci istese de eli varıp yazmaz, canı çekse de ağzını açıp konuşmaz. Kutlarım der, kurtulur. Arkasına bakmadan geçer gider.

Ortak paydada Öcalan’ın İslam Birliği yaklaşımı mı ya da Mahir’in devrimci ilkeleri mi veya ümmetin umdeleri mi ağırlıklı olacak kim bilebilir ki? Bilse kime söyleyebilir ki? Söylese kim anlayabilir ki?

Ülkenin ve bölgenin yazgısına hükmedenler, hüznü ve coşkuyu karşılıklı çıkarlara endeksleyip güçlü olmanın keyfini yaşıyor.

Bu durumda kim neyi nasıl isterse öyle kutlasın. Ya da kutlamayıp, kimi neyi nasıl isterse öyle suçlasın. Ama aşağıdaki iki haberin ne getirip ne götüreceği iyi hesaplansın.

EMANET TESLİM
“Virgülüne dokunmadan” okunmayı bekleyen haber şöyle başlıyor:

Demokrasi paketini eleştirdiği için cezalandırılan BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş’ın yerine heyette sürpriz bir şekilde yer alan Bingöl Milletvekili İdris Baluken, “Öcalan’ın HDP’ye Mahir Çayan’ın emanetini teslim ediyorum mesajını gönderdiğini” ifade etti.

Baluken son İmralı görüşmenin detaylarını Özgür Gündem’e şöyle anlattı:

“Ben Mahir Çayan’ın çizgisiyle, onun sempatizanlığıyla başladım bu mücadeleye. 40 yıldır Mahir’in çizgisinin kavgasını yürütüyorum. Mahir’in bana verdiği bir emanettir ve ben 40 yıllık süre içerisinde bu emaneti kavga boyutu ile en iyi şekilde yerine getirmek için uğraştım. Şu anda da bu emaneti teslim ediyorum” dedi.

Bu emaneti teslim ettiğini herkesin önemsemesi gerektiğini, kendisinin de 40 yıllık bir birikim ve deneyimle bu emanete nasıl yaklaşıldığını takip edeceğini dillendirdi. HDP’nin çalışma tarzının bir isyan partisi olmaması gerektiğini söyledi:

“İsyanı 40 yıldır yaptık biz ve şu an barış ve müzakere sürecini yürütüyoruz. HDP artık barış ve müzakere sürecini güçlendirecek şekilde bir tavır ortaya koymalı. Halkın tüm sorunlarına çözüm üreten yeni bir ruhla ortaya çıkmalı. Devlete isyanı biz yaptık ve o isyan aşamasından halklara çözüm getirecek bir aşamaya geldik. Dolayısıyla HDP’nin ekolojiden kadın sorunlarına, işsizlikten yoksulluğa kadar bütün Türkiye halkının beklentisini karşılayacak radikal, katılımcı bir demokratik mücadelenin etrafında şekillenmesi gerekir.” (18 Ekim 2013, T24)

İSLAM BİRLİĞİ UMUDU
Dumanı üstünde öteki haberin de şaşırtıcı yanı yok. Abdullah Öcalan 2013 Nevruz mesajında göz ardı ettiği Alevi toplumunu yeni açıklamasına özür diler gibi ekledi. İmralı’dan gönderdiği bayram kutlamasında yer alan “Demokratik İslam Kongresi” çağrısı şöyle:

“Özellikle El Kaide, El Nusra gibi İslam’a ihanet içinde olan kesimlere karşı kongre çalışmalarında Alevisi, Sünnisi ile tüm halkımızın derinlikli tartışmalar yürütmesi son derece önemlidir. Şeyh Said gibi tarihi kişilerin ruhuna uygun bu çalışmaların yapılması önemlidir.”

Öcalan’ın “Alevilere, Kürt siyasal hareketiyle birlikte hareket edebilecekleri birleşme önerisi” konusunda ilk değerlendirmelerden biri “Aleviliğin tarih ve sosyolojisine yönelik derinlikli bir okumadan uzak kaldığı” biçiminde oldu. “Umudu İslam Birliği olan Öcalan’ın olası tepkileri azaltmak için küçük bir Alevi takısı eklediğini” görüşünde olanlar da vardı. (17 Ekim 2013, Cumhuriyet)

İPUCU VAR
İki haber bir soruya yol gösteriyor. Dahası “Mahir’in mirasını devretme” ve “Alevilerle ortak hareket etme” gibi sürpriz gelişmeler asıl sorunun çözümüne ilişkin ipuçları veriyor. Savaş ve barış sorununun Türkiye solunun tapulu mirası üstüne gecekondu yapmaya soyunan “yetmez ama’cı döneklerle, sahte solcuları” kendi çöplüklerine emperyalist işgalcilerin saflarına göndermekle aşılacağını gösteriyor.