İfade mifade, adli madli

Biri başbakanlık müsteşarı Efkan Alâ. Olay tarihinde hükümet üyesi dört bakanın adının geçtiği Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayından iktidarın en az zararla çıkmasını sağlamak için çare arayan hükümet bağımlısı bir müsteşar. Devletin sıra sayılı yüksek bir memuru. Elbette İmam Hatipli.

Öteki Amasya valisi Selami Altınok. Olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdürü. Hükümet üyesi dört bakanın adının geçtiği Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet olayını ortaya çıkaran polisler işten el çektirilince Amasya’dan getirildi. Devletin son dönem valilerinden. Elbette İmam hatipli.

ÇÖP ÖĞÜTÜCÜ
Kara para aklama, altın kaçakçılığı, imar rantı ve benzeri alanlarda hükümet üyesi üç bakanın desteğiyle iş bitiren bir örgütün (tuhaf ama bir seçim öncesi ortaya çıkan) serüveniydi bu. Sanki Amerikan sinemasını kıskandıracak bir ustalıkla çekilmiş bir film! Ahlakı ve vicdanı yerle bir eden gelişmelerle dolu yüksek bütçeli bir yapım! Daha şimdiden 247 milyar lira götürmüş durumda! Tekmili birden otuz iki kısım olacağı ilk günden belli olan filmde bildik tanıdık insanlar var. Roller başbakan, başbakanın çocukları, dört bakan, bakanların çocukları, vakıf uzmanı oğlan, villa siparişcisi küçük kız, çöp öğütücü büyük kız, kayınpeder, bacanak, dünür, ATV Televizyonu ve Sabah Gazetesi’nin bir zaman ki sahibinin oğlu, başbakan damadı, ceo enişte ve bilcümle akraba arasında paylaştırılmış durumda.

HİÇ BİKERE
Bir devlet bankasının genel müdürü ile üç bakan çocuğunun gözaltına alındığı operasyon büyük heyecan yarattı. Suçlamaların sonu gelecek gibi değil. Belge yok etme ve para sıfırlama telaşına düşen onlarca insanın sıranın kendisine gelmesini beklediği karışık bir ortam.

Belgelerin, ses kayıtlarının adam ayırmadığı ilk günlerde İstanbul İl Emniyet Müdürü Selami bey Başbakanlık Müsteşarı Efkan beyi aradı.

“Sayın müsteşarım saygılar sunuyorum” ile başlayan “Efendim merhaba” ile devam eden alışılmışın dışında “selamünaleyküm’süz ve aleykümselam’sız” şaşırtıcı bir o kadar düşündürücü bir diyalog başlayacaktı

Selami Altınok müsteşara “İstanbul Cumhuriyet Savcısı Celal Kara’nın Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürü Ahmet Arıbaş’ı savcılığa getirilmesini istediğini” iletiyordu.

Bundan sonrası yalanın ve baskının hüküm sürdüğü kir pas içinde bir Türkiye’dir.

“-Hayır kardeşm ifade mifade yok. Bu hükümet meselesi Selami, hükümet meselesi.
-Yalnız yazılı emirle istendi.
-Yazıyı yırt at, çöpe at kardeşim. Hiç bikere, hiç bikere. Hayır, hayır, hayır ifade mifade yok. Bir dakika dur.Tamam mı sizi tanımıyoruz kardeşim de. Tamam mı, aynen böyle.Tanımıyoruz o kadar.
-Adli görev, bizim arkadaşları sıkıntıya sokabilir
-Adli görev, madli görev yok. Telefon et, bu adama de ki sizi tanımıyorum, tanımıyoruz. Bunu söyle.
-Çocuklar için zor olacak
- Yahu bu önemli değil. Bu artık hükümet meselesi.

Belli ki hükümet meselesinin çözümü “savcının yazısını geri almasına” bağlıydı! Almazsa. Bulunan çözüm yeni rejimin ilk işaretlerinden biri olacaktı.

Müsteşar Alâ Emniyet Müdürü Altınok’a aynen şöyle dedi:

“O zaman savcıya de ki ben emniyetten adam gönderirim, seni de çete kurdunuz diye alır getiririm”

YIRT AT
Bir cumhuriyet savcısını çete kurmak iftirasıyla tehdit eden Başbakanlık Müsteşarı Efkan Alâ bu sınır tanımaz çabalardan sonra III. Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin İçişleri Bakanı oldu.

Bakanlık koltuğuna oturmadan önce verdiği izlenim, bakanlık koltuğuna oturduktan sonra yapacaklarını anımsatıyordu.

“İfade mifade..” yok diyen,”adli madli..” tanımayan, “yazılı emri..” çöpe atan bir kimlikle işbaşı yapan içişleri bakanı sizce demokratik hukuk devletine ne kadar yakındır, ne kadar uzaktır?

Temel hak ve özgürlüklerini kullanan siyasi parti, sendika, dernek yöneticilerinin, işçi ve gençlik liderlerinin ve bilim ve sanat adamlarının, gazeteci ve yazarların güvencesi olabilecek midir?

“Oğlum evde ne var?” ya da “Kaç para oğlum?” gibi sorularla “Senin paran var baba” ya da “üç beş kuruş baba” yanıtlarının izini silmek için “hukukun gücünün mü” yoksa “ gücün hukukunun mu” yanında olacaktır?