Çetenin elinde tutsak

Çukurova’dan seslenen papağanı dinledikten sonra bu işler nasıl böyle oldu diye düşünmenin hiç gereği yok. Demokratikleşme Paketi’nin aslında “demokratikleşirseniz fena yaparım paketi” olduğunu daha nasıl anlatsın. Dili, dini, ırkı ayrı gurbette bir kuş. İyi eğitildiği belli pek güzel konuştu. Biri dışında dünkü sorular bence yanıtlandı.

Şimdi soru/sorun, işlerin “asla demokratikleşme!” noktasına gelmesinde öncelikle kimlerin etkili olduğu:

Bence onlar. Kimi sendikadan, kimi dernekten, kimi hareketten, kimi partiden bizim çocuklar. Gazeteciler, dergiciler, radyocular, televizyoncular arkadaşlar, meslektaşlar yani.

Benim tanıdığım yıllarda hepsi terbiyeli çocuklardı. Usül erkan, yol yordam bilen insanlardı. Özgürlükten, bağımsızlıktan, hukuktan, emekten yana “az biraz” devrimci, “az biraz” demokrat çocuklardı.

Önce onlar bozuldu. Yoz insanlarla kucaklaştılar. Yabancılaştılar. Hep birlikte çağ atladılar. Kimi hem gazeteci, hem bankacı hem de borsacı oldu. Kimi hem yazarlık, hem ajanlık hem de diplomatlık yaptı.

“İdeolojilerin bittiğine” inanarak çıktıkları yolun sonunda “ideolojiler bitti ideolojisi”nin militanı oldular. İdeolojilerin bittiğini “savundukça” şansları açıldı. İdeolojilere “küfrettikçe” cepleri doldu. “Birey olma” arayışının ortak paydası, sadece “kişisel çıkarları” oldu. Kimliğinden, kişiliğinden, partisinden, örgütünden vazgeçenler, geçmişlerinden kurtuldu. İslam cumhuriyetinin önündeki ciddi engel aşılmış oldu.

Siyaset, “ türban, imam, Kuran” ile kuşatıldı. Ekonomi, “ döviz, borsa, faiz” ile sınırlandı.Toplum, “ölümün bile seslenemediği” bir kalabalığa çevrildi.”

BUNLAR KİM
“Demokratikleşirseniz fena yaparım paketinin” dayatıldığı bu pusuya öncelikle hangi siyaset adamlarının katkısı olduğu elbette önemli bir sorun. RED dergisi için yukarıdaki satırları karaladığım 2003 yılından bu yana, kendi çocuklarımızı düşündüğümde hep Hitler’in o korku veren “çocuklarınız artık bizimledir” gözdağını anımsarım.

Belki kötümser bir yaklaşım ama çocuklarımızın on yıldan beri bir eğitim-öğretim çetesinin elinde tutsak olduğunu düşünürüm. Dahası on yılda ancak Gezi Parkı isyancısı kadar özgür insan yaratabildiğimiz için üzülürüm.

Milyonlarca anne-babanın çocuklarını eğitimi dinsel gericiliğin karanlığına mahkum eden yaşadığı çağa karşı, defolu iki bilim insanına nasıl teslim ettiğini merak ederim.

“Cumhuriyetin başında Bediüzzaman dinlenseydi bugün ülkenin durumu böyle olmazdı” diyen Hüseyin Çelik’e “Cumhuriyet ilkesinin zayıfladığı ve işlevini kaybettiğini” söyleyen Ömer Dinçer’e nasıl güvendiniz? Bunlar kim diye hiç mi düşünmediniz? Size bunların neyin nesi kimin fesi olduğunu anlatmayan gazeteleri, dergileri nasıl aldınız radyoları, televizyonları neden izlediniz?

HECELERİ AYIRMA
Küçük bir kımıldanışla dünyaya güzel isyan örneği veren çocuklarınızın bir gün bu sorulara yanıt arayacağını düşünmediniz mi?

Çocuklarınızı teslim ettiğiniz şu adamlara bakın, ister alkışlayın, ister şakşaklayın.Övün, sövün ama mutlaka düşünün:

Çelik’in bakanlığında kurtuluşa , kuruluşa ,devrimlere ve de Mustafa Kemal’e de atış serbestti.

İlköğretim 1. sınıf öğrencileri için hazırlanan derginin “hecelere ayırma” bölümünde iki köpek resmi vardı. Küçük köpeğin üstünde “öğretmen” büyük köpeğin üstünde “Atatürk” yazılacaktı.

İlköğretim 2. sınıf öğrencileri için hazırlanan hayat bilgisi test kitabındaki “hayvanları koruma günü ne zaman kutlanır” sorusuna yanıt isteniyordu minik çocuklardan. Yanıt üç seçenekliydi.“a-)25 Ekim, b- 4) Ekim,c-)10 Kasım” “Hayvanları koruma günü” ile “Atatürk’ün ölüm gününü” çağrıştırmak için akepe’li eğitim bakanı olmak gerekiyordu.

Ona göre “İşgal askerleri Mustafa Kemal’in kurtuluş ordusunun silah gücüyle değil, Said-i Nursi’nin talebelerinin iman gücüyle ülkeden çıkarılmıştı.

GÖRÜLMEMİŞ TEMEL
Ömer Dinçer’in karanlığı eğitim bakanı olmadan çökmüştü. O başlangıçta “İslam’la bütünleşmeden yana” bir başbakanlık müsteşarıydı. “Türkiye Cumhuriyeti’nin daha ademi merkeziyetçi, daha katılımcı, daha Müslüman bir yapıya devredilmesini” istiyordu:

“Türkiye’deki kültürel İslami hareketlerle siyasi İslami hareketlerin ilişkisi yeniden tanzim edilmeliydi. Eğer bu iki hareket bütünleşmiş bir halde devam ettirilebilirse Türkiye’de İslam hiçbir ülkede görülmemiş bir temel üzerinde gelecek vaat edecekti.”

Dahası “Türkiye Cumhuriyeti’nin başlangıçta ortaya koyduğu laiklik, cumhuriyet ve milliyetçilik gibi birçok temel ilkenin yerine daha katılımcı, daha ademi merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi sorumluluğu ve artık bunun zamanının geldiği düşüncesindeydi.”

Din devletine son armağanı insan olanı u-tandıracak 4+4+4 ucubesi oldu.

Ne dersiniz çocuklarımızdan, torunlarımızdan özür dileme zamanı gelmedi mi?