Altı artı on dört

ÖTÜRÜ SEVMEK: Milyonlar isyanda, ama o görmüyor, duymuyor. Umursamıyor da. Meydanlarda gaz, sokaklarda kimya var. Gaz, su, cop. Boğuyor, yakıyor, çürütüyor. Can yakıyor, can alıyor. İnsanların iki gözü iki çeşme.

Ne gam. Biri gitti öteki ışıldıyor hocam.

Onun için aslolan polisin öfkesi, yumruğu, kurşunu. Hayır diyeni korkutsun, karşı olanı sustursun, direnene saydırsın yeter.

Bir değil, üç değil, tam altı genç insan ölüyor. Abdullah Can Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan dün vardılar, bugün yoklar.

Ne gam. Altısı gitti gerisi isyanda hocam.

Başsağlığı yok, geçmiş olsun yok, dua yok. O zaman “yaratılanı yaratandan ötürü sevmek” bin yıllık koca bir yalan oluyor.

Kısaca, genç ölüleri o tarafta önemseyen kimse yok. Nasıl ölmediklerini yazmaktan başka ne yazdı ki gazeteleri. Örneğin titrek hamsi örgütünün mülevves kalemi utanmadan “sadece 6 ölü, sadece 4312 yaralı” diye cinayet savunup ihanet katmerliyor. Aklı fikri savaşta bir sürü kalem.

Dahası aklı fikri yalanda bir sürü hacı hoca. Yıllar öncesinin Benî Kurayza (627), Medine (683), Cürcan (717) katliamlarının kafa kesme öyküleriyle düş kurup hülyalara dalıyorlar.

Onlara göre hava kuvvetlerinin jeti düşürülmedi, hava yollarının pilotları tutsak edilmedi! Dahası Reyhanlı’da 53, Cilvegözü’nde 17 kişi ölmedi!
Varsa yoksa helikopter. Medyasının “Vurduk... Uyardık... Düşürdük” başlıkları düşündürüyor. “Sınır ihlaline jet yanıt”, “Esad al sana misilleme” yorumları şaşırtıyor.

* * *

UNUTULMAYACAKLAR: Dile kolay, gösteri hakkını kullanmak isteyen tam altı genç birbiri ardına öldürüldü. Binlerce insan yaralandı. Yetmedi biber gazı fişeği atan polis, tüfeğinin ucunu güzel insanlara doğrulttu. Özgürlük isteyen, demokrasi isteyen gençlerin başına nişan aldı. Valisini, Emniyet müdürünü, bakanını, başbakanını mutlu etmek için tam on dört kez tetiğe bastı:

Vedat Oğuz, Necati Metin, Yusuf Murat Özdemir, Burak Ünveren, Muharrem Dalsüren, Mahir Gür, Sefer Vahabi, Selim Polat, Erdal Sarıkaya, Hakan Yaman, Hülya Arslan, Volkan Kesanbilici, Orhan Şahin ve Burcu Metin’in gülen gözlerinden birinin ışığını söndürdü.

Bu zulmün unutulacağını sanan devlet ve siyaset adamları da onlara hizmet eden polisi, jandarması, savcısı, yargıcı da hep birlikte yanıldı. Ne gece girdikleri sorgu odalarında sabahın ilk ışıklarına ulaşamayanlar ne de sakat kalanlar unutuldu.

Öldürdüklerinin anıları bugünlere güç veriyor, öldüremedikleri eskimeyen yürekleriyle bugün de yürüyor. İşkencede ölümün bir kurtuluş olduğunu en iyi onlar biliyor.

Ahmet Ayvalı ile başlıyor kısa listem. Unutamadığım Aysel Zehir var, Gülay Beceren var. Ve sayfalar dolusu daha niceleri:

Hüseyin Özlütaş, Cevat Akkaya, İhsan Tüysüz, Hasan Bayram, Halil Güçlü, Metin Aslan, Kemal Bilget, Selim Yalvaç, Azimet Bayacı, Cemal Aktaş, Hamdullah Erbil, Feremez Aydın, Fetullah Sunar, Şaban İba, Abdürrezzak Balcı, Sedat Karaağaç, Hayrullah Küçükatak, Ferhat Aksu, Erol Kocaünlü, Enver Karagöz, Sadık Varer, Abdullah Varlı, Ömer Gazel, Veysel Kubat, Ayhan Yılmaz, Ümit Kaya, Erdal Alkan, Hüseyin Duyar, Turan Kaymaz, Cumali Tepe, Haydar Yılmaz, Aydın Caner, Tünay Durukan, ibrahim Türk, Hafız Doğan, Salih Özgökçe, İ. Hakkı Mütevellizade, Mustafa Karasu, Rıza Altun, Oğuz Artan, Hüseyin Kıy, Rafet Erdem, Hüseyin Özkan, Mustafa Coşkun, Muhammet Koksal, Dilek Çetinkaya, Mustafa Kılıç, Hüseyin Şimşek, A. Galip Sayılgan, Hasan Gül, Hüseyin Yaver, M. Rıza Karadağ, Meral Gündoğan, Nimet Erdoğan, Bünyamin Kılıçaslan, Kadir Merit, Şükrü Göktaş...

* * *

AYNAYA BAKMAK: Not defterlerimin sayfalarındaki Eylül 1980 kayıpları ile Haziran 2013 kurbanlarının tarihin güvenli elinde sonsuza gideceklerini ve asla unutulmayacaklarını biliyorum.

Kara gözlüklerinin arkasına gizlenen işkenceci katillerin, onları suça bulaştıran devlet ve siyaset adamlarının aynaya bakmaktan korktuklarını görüyorum.