Akil armada...

Artık çaresizler. Fena yakalandılar. Hukuk devletinde bu suçu işleyenin bileğine kelepçe takarlar. Ama işin başında “hukuk devleti ne ki...” diye söze başlayan eli maymuncuklu devlet ve siyaset adamları var. Göz göre göre alınan rüşveti artık saklayamıyorlar.

Yolsuzluğun soysuzluğun, hırsızlığın arsızlığın adı değişiyor. Trilyonluk yatırımlar üzerinden hesaplanan rüşvete artık komisyon deniyor. Katriyonluk ihalelere girmenin yolu parti tarifesine uymaktan geçiyor.

17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonu ile görülmemiş bir yoğunlukla açığa çıkan soygunun önünü kesmek için ayıplı önlemlere başvuruluyor.

Adli kolluğa el koymaktan, hırsızı arsızı sorup soruşturan polisi dağıtmaktan başka çareleri yok.

İstiyorlar ki savcılar dosya kapatsın, istiyorlar ki polisler eşya toplasın.

SAVCILAR VE POLİSLER
Ülkenin tüm savcılarının hırsızlığı arsızlığına göz yumacağını “sayın bakanım izniniz olursa rüşvete aracılık eden oğlunuzu soruşturacağız” diyeceğini sanıyorlar.

Yanılıyorlar yargıda artık sadece olağanüstü yargı yollarına ve olağandışı yöntemlere başvuran Alidibo savcıları ve yargıçları yok.

Ülkenin tüm polislerinin soyguna vurguna kulak tıkayacağını “sayın bakanım izniniz olursa rüşvete aracılık eden oğlunuzu gözaltına alacağız” diyeceğini sanıyorlar.

Yanılıyorlar emniyette artık sadece Mehmet Ağar’ın eli kanlı burnu kokainli, Abdülkadir Aksu’nun başı takkeli eli tespihli polisleri yok.

Savcıyı yargıcı kul olmaktan kurtaracak polisi bekçiyi köle olmaktan çıkaracak sendikal adımların sesi duyuluyor.

GAZETECİLER VE YAZARLAR
Emniyetin kapısını gazetecilere kapatınca, akıllarınca, iktidarın bağırsaklarından boşalan kirin pasın yazılmayacağını sanıyorlar.

Gerçeği yok eden, saptıran, yalanı savunan, sermayenin yanında emeğin karşısında olan besleme gazeteciler “17 Aralık” pisliklerinin yazılmasına engel olabildi mi? Hayır. Kendilerini kanat önderi sayan “yetmez ama evet’çi” akil armada “17 Aralık” pisliklerini görmezden gelip “baba oğul kutsal ruhu” savunabildi mi? Hayır.

O zaman “yolsuzluğu psikolojik savaş yöntemleriyle” savunanların yenildiği gerçeği gün gibi ortada. Yenildiler. Bundan sonra adli kolluğa el koymanın, polisi dağıtmanın, medyaya yasak getirmenin yararı yok.

Hükümetin dört bakanı hakkında rüşvet iddiaları varken, 23 ilde daha soruşturmadan söz edilirken, dahası bir numaranın kendisi ve ailesi ile ilgili suçlamalar konuşulurken, saldırmak da yasaklamak da artık çare olmuyor.

ÖRTÜNÜN ALTINDA
Bunu anlamak için, üç kuruşluk çıkarlardan arınıp insanlık tarihinin “medyayı baskı altına alarak suç ve ihanet, ceza ve linç psikolojisi yayan” faşizmlerini anımsamak yeter.

“Alman halkının yüce mahkemesi benden ibarettir” diyen Adolf’u ya da “Nasyonal sosyalizm karşısında hukuk bağımsızlığı yoktur ” diyen “adalet müşaviri” Dr. Hans’ı anımsanmak bu kadar mı zor?

Dün ile bugün arasında belli ki iktidarın bağırsaklarından boşalan hırsızın ve arsızın rüşvetinin ve haracının kiri pası duruyor.

Bu pislik her türlü rezilliği üstünü örtüp unutturuyor.

Örtünün altında hazinesini, maliyesini, bankalarını finans kapitale teslim eden yer altı servetlerini, denizlerini, limanlarını göllerini, akarsularını, ormanlarını kapitalizme kaptıran işçi ve emekçilerini örgütsüz bırakan açları ve yoksulları toklarından ve varsıllarından daha çok olan bürokrasinin kilit noktalarını dinci gericilere peşkeş çeken çocuklarını geleceksizliğe mahkum eden milletvekillerini, üniversite rektörlerini, sanatçılarını, aydınlarını, gazetecileri, bilim insanlarını şeriata boyun eğmeyen komutanlarını şaibeli gizli tanık ifadeleriyle cezaevlerine dolduran öğretmenleri, askerleri ve polisleri intihar eden polisi orduya, polisi polise karşı güç olarak örgütleyen muhaliflerini fişleyen, karşıtlarının telefonlarını dinleyen gençlerini coplayan, biber gazıyla boğan, kurşunlayan diri diri insan yakandan yana olan, insan kesip parçalayana destek çıkan tek parti diktası var?

Örtüyü açmak için haftaya buluşalım, çay demleyip konuşalım.