Acaba ne zaman...

VARSA YOKSA: Siyasetin sıcak yazı hüzünlü anımsamalarla dolu. “Anımsanan” ile “yaşanan” benzerliği korkutuyor. Yakın tarih parmak sallayıp duruyor. Aldıran yok.

Silahlı güçleri yedeğine almak isteyen iktidar, dün olduğu gibi bugün de, polis ile asker arasında bocalıyor. Rejimi bir ona bir buna emanet ediyor. Birini aşağılıyor, ötekini yüceltiyor birini dövüyor, ötekini okşuyor. Parayla değil sırayla.

Ordu rejimin güvencesi olmaktan çıkıyor, polis rejimin güvencesi oluyor. Halk yok, ordu var. Halk yok, polis var.

Partinin, sendikanın, örgütün güvencesi, üretimden gelen güç artık eski günlerde kalan hoş anılar faslından. Gezi Direnişi olmasa hepten unutulacaktı.

Şimdilerde varsa yoksa kadrolaşma. Karada denizde havada her yerde, her iklimde, her coğrafyada, dernekte vakıfta, okulda hastanede benim memurum, benim işçim, benim askerim, benim polisim fetişizmi.

İktidar kadrolaşmada “bekçiden personel müdürü...”, “ütücüden genel müdür müşaviri...” yapma becerisini silahlı kuvvetlerde ve diplomasi alanında da başarıyla sürdürüyor. Oysa yaparken bozuyor, onarırken yıkıyor.

* * *

DAMAD-I ŞEHRİYARI: Ordunun komuta kadrosunu oluşturan Yüksek Askeri Şura’nın “tüm teamülleri yıkan” kararları ile “bir önceki komuta kadrosunu mahkum eden” Özel Yetkili Mahkeme kararlarının peşpeşe gündeme gelmesi bozmaya ve yıkmaya dair ilginç bir örnek. YAŞ ve ÖYM kaynaklı bu iki olayı kamuoyuna aynı tepside sunmanın güç gösterisinden öte başka sonuçları var. Örneğin bu yöntem silahlı kuvvetlerin yaşadığı sorunların üstünü kolayca örtüyor.

İktidarın “benim” diyeceği “kendi genelkurmay başkanını...” belirlemede izlediği yol “majestelerinin seçimi” gibi hukuksuz ve adaletsiz. 2010 ve 2013 yıllarında ordunun yönetimi “ittirilerek-sıçratılarak-zıplatılarak” arkadaşlarından geçirilen generallere teslim edildi.

Son Genelkurmay Başkanı Necdet Paşa da, iki yıl sonra genelkurmay başkanı olacak Kara Kuvvetleri Komutanı olan Hulusi Paşa da, “damad-ı şehriyarı” kontenjanından koltuklarında oturuyor.

* * *

KIRK SATIR: Onlar bundan sonra bir plan gereği savunma refleksi azalan ordunun sorunlarını çözmekle değil, sorunlarını örtmekle görevliler:

Balyoz ve Ergenekon kararları üst yargıda, uluslararası yargı kapıya dayanmak üzere Casusluk davası gibi süren yargılamalar var Genelkurmay Başkanlığı’nın duruşmalarda gözlemci bulundurmaması kısaca Vefa’nın bir semt adı olarak kalması savaşın kıyısındaki ordu için büyük sorun..

Silahlı Kuvvetler İç Hizmet Yasası’nın 35’inci madde değişikliği, “Türk vatanını, istiklal ve Cumhuriyetini” kimin koruyacağı, rejimin güvencesini kim olacağı belirsizliği gündemde... Genelkurmay’ın yasa çıkmasını beklemeden görevleri arasından “iç tehdidi” çıkarması, ayrıca, “iç güvenlik harekâtından” vazgeçip “iç güvenlik harekâtına destek sağlamakla yetinmesi neyi anlatıyor... Kırk katır, kırk satır sorunu gibi ya askeri cunta, ya polis devleti...

Ordudan 2013’ün ilk üç ayında 335 subay , 886 astsubayın ayrılması hava kuvvetlerinde 123’ü savaş pilotu 170 subayın istifası deniz kuvvetlerinde 54 amiralden 27’sinin tutuklanması personel açığından ertelenen tatbikatlar Harp okullarından son beş yılda 2 bin 396 öğrencinin ayrılması... Uçaklar hangara, gemiler limana kuşkusu, ordunun tüfek çatıp istirahata çekilme korkusu.

* * *

ATLI VE YAYA: Aslında YAŞ ve ÖYM’nin belirlediği gündemden kaynaklanan yanıt bekleyen sorular da var:

Subay ve astsubay olma koşullarına değişiklik getirilmesi, Genelkurmay Başkanlığı’nın uygun gördüğü ülkelerin vatandaşlarına TSK’de subay-astsubay olma olanağı verilmesi tuhaf değil mi? akepe’nin al takke ver külah ilişkisi olduğu ülkeleri düşününce, “cihad’ı, tevhid’i...” anımsamak yanlış mı?

Genelkurmay’ın PKK’nın çekilme sürecinde “görevimiz devam ediyor” ve de tam tersi “elimizde herhangi bir görüntü ve bilgi yoktur” gibi açıklamalar yapması üzerine başbakanın “çekilmemişler” demesi nasıl açıklanacak? Dahası Genelkurmay Başkanlığı’nın binlerce kaçakçının Suriye sınırdan geçtiğini duyurmasının altında ne var? Atlı ve yaya 2500 kaçakçı topluca sınır geçmeyeceğine göre, silahlı kuvvetler Suriye’ye girmek için El Nusra, El Kaide, Taliban ve ÖSO’nun Rojava’da sürdürdüğü katliamın büyümesini mi bekliyor?

* * *

HANGİ İLK: akepe iktidarının onbirinci yılında, aslında her şeyden daha önemli olan, bence, geç kalmış yaşamsal bir soru var:

Harp Akademileri Komutanlığı’nda ilk kez gerçekleşen “iftarlı mezuniyet töreninden” sonra, “resmi konutta “sahur vaktine kadar süren sohbet” gibi en başsavcı başbakangillerin demokratikleşme atakları, acaba bundan sonra “hangi ilk’lerle” süslenecek?

Örneğin devletin zirvesi ne zaman birlikte saf tutup, nerede toplu cuma namazı kılacak?