Çıkış yok, Tayyip!

AKP iktidarı ve Tayyip en zayıf dönemini yaşıyor. Gerek içerde gerekse dışarıdaki ittifakları sarsılmış durumda ve bütün olgular bu ittifakların yeniden toparlanacağını değil daha da sarsılacağını gösteriyor.

Bugün AKP iktidarının on parmağında on pire var. Ve pirelerden biri kaçtığı an diğerleri de sökün edecek. Denize düştüklerinde sarılacak bir yılan bile bulabilecekleri şüpheli.

Manevra alanları hiç bu kadar daralmamıştı. Saldırganlıkları ve kural tanımazlıkları güçlülükten değil güçsüzlükten kaynaklanıyor. Bir hayat memat davası içindeler.

Olgulara bakalım:

1) Çok cephede savaş vermek ve hepsini de kazanmak zorundalar. O kadar maceracı bir çizgi izlediler ve o kadar hesap hatası yaptılar ki, bu cephelerden herhangi birinde bir ateşkes sağlama olanağını da yitirdiler.

Birincisi, Suriye cephesi. Libya’da olduğu gibi çabuk ve kolay bir zafer kazanılacağını sandılar. Esat yönetimiyle bütün köprüleri atarak, Suriye muhalefetinin en gerici güçlerine koşulsuz destek verdiler komşu ülkede iç savaş örgütlediler. Süreç hiç umdukları gibi gitmedi, Esat güçlü bir direnç gösterdi ve inisiyatifi aldı. Gelinen noktada, bu cephede, uluslararası suç anlamına gelecek provokasyonlar yapmak dışında bir kozları kalmadığı gibi, şu ana kadar yaptıkları provokasyonlar da ortalığa saçılmaya başladı.

Bu cephede bir ateşkes sağlama ve geri çekilme olanakları yok. Henüz adı konmadı ama aslında savaşı kaybettiler. Adı konduğu an -savaşı kaybetmelerinin yanı sıra- kucaklarında bir saatli bomba da bulacaklar: El-Kaide! Tayyip’ler geçicidir, yıkılıp gidecekler ama bu saatli bomba -AKP iktidarının büyük bir suçu olarak- Türkiye’nin kucağında kalmaya devam edecek, o ayrı bir konu...

İkincisi, Türk devleti ve Türk büyük burjuvazisi cephesi. Tayyip burada da bir savaş vermek zorunda ve veriyor. Bu savaşın Tayyip açısından yıkıcı tarafı, geleneksel düşmanlara karşı değil eski ittifaklara karşı verilmek zorunda oluşu. Yani bu 3 değil 6 puanlık bir maç!

Tayyip bu cephede de bir ateşkes sağlama olanağını yitirdi. Ne klasik büyük burjuvaziyi ne de Cemaat’i yeniden çevresine toplama olanağı yok Dolayısıyla bu cephede de savaşmak zorunda. Kazanma şansı var mı? Sıfıra yakın! Çünkü hem eski gücünde değil ve manevra olanağı yok, hem de bizzat savaşmak zorunda oluşu yenilginin kendisi.

Yeri gelmişken, AKP-Cemaat savaşının, Tayyip’in göstermek istediği gibi, Gladyo’ya karşı bir mücadele veya gayrı-milli odaklara karşı millici bir savaş olmadığının, dolayısıyla desteklenecek ve yanında olunacak bir mücadele olmadığının altını çizelim. Tam tersine Tayyip, Gladyo’ya hakim olmanın ve çürümüş iktidarını korumanın savaşını veriyor. Bu savaşta halk güçlerinin çıkarı, mücadelenin keskinleşerek sürmesi, iki tarafın da birbirini zayıflatması ve bir kazananın olmamasıdır ancak. Yani ne iki tarafın da elini tutalım ne de ellerinden tutalım.

Üçüncüsü, halk cephesi. Tayyip bu cephede direniyor. Seçimlere bu kadar asılmasının, her türlü hileyi göze almasının ve halka karşı saldırganlaşmasının nedeni bu. Biliyor ki bu cephede kazanırsa diğer cephelerde de bir koz elde etmiş olacak. Fakat karşısında son derece kararlı, halkın çoğunluğunu kapsayan ve ülkenin en dinamik ve ileriye dönük güçlerini içeren bir halk hareketi var. Ve son yerel seçim sonuçlarından da görülebileceği gibi her muharebede biraz daha güç kaybediyor.

Kısacası Tayyip çok cephede savaşmak ve tüm silahlarını savaşa sürmek zorunda. Türkiye’nin ve bölgenin sosyal yapısıyla savaşıyor, dolayısıyla kendini gereksizleştiriyor. Çıkışı olmayan bir durumdadır.

2) Tayyip’i iktidarda tutan ittifakları çatırdamış durumda ve yeni ittifaklar bulmak için elinde fazla kozu bulunmuyor. Ayrıntıları başka bir yazıya bırakarak formüller halinde sıralayalım:

Seymour Hersh’in somut olgulara dayalı makalesinden de anlaşılacağı üzere, Tayyip-ABD ittifakı çatırdamış durumda. Tehlikeli provokasyonlarla ABD’yi ve NATO’yu kışkırtıp taşeronluğu yeniden elde etmek gibi delice taktikler peşinde. Ama artık bölgede ABD açısından tercih edilir bir taşeron değil.
Klasik büyük burjuvazi ve Cemaat ile yaptığı ittifak yıkılmış durumda. Burada doğan boşlukları özgücüyle doldurmaya çalışıyor. Ama Türkiye gibi bir ülkede hiçbir odak salt özgücüyle iktidarda uzun süre kalamaz, hele bu özgüç Tayyip’inkiler gibi ipini koparmış yılan-çıyan takımıysa (Gökçek’i de ekleyerek balkondakileri anımsayalım!).

Yakında özgücü içinde de yarılmalar başlayacak. Çevresi potansiyel Brütüs’lerle dolu.

Ve halkı geri dönülmez biçimde kaybetti.Hâlâ yüzde 40 küsur oy aldığı söylenerek itiraz edilebilir ama bu dinamik bir taban değil.

İki ittifakı kaldı: El Kaide ve Kürt Hareketi. Denize düşen yılana sarılır hesabı... Önemli olduğu için Kürt Hareketi ve BDP konusunu sonraki yazıya bırakalım.

Peki, nasıl hâlâ iktidarda kalabiliyor? Birincisi savaşı seçti ve savaş henüz devam ediyor. İkincisi, karşısında henüz ciddi bir iktidar seçeneği oluşmadı.

Bu da bizim görevimizi ortaya koyuyor. Aramızdaki çelişkileri erteleyip hedefe kilitlenerek, Türkiye’nin yüzde 60’ını oluşturan mücadeleci halk kitlesine önderlik edecek bir siyasal oluşumu yaratmak zorundayız. Bunu beceremezsek, Tayyip’ler yine gidecek ama başka seçeneklerin tabanı olacak bu halk. Yazık olur halka da bize de...