Biz bu oyunu bozarız!

İşte tepişme (pardon seçimler) başladı. Önümüzdeki iki yıla yayılan seçimler döneminde Türkiye’nin siyaset arenası yeniden kurgulanacak. Türkiye’yi dizayn etmek, doğal olarak bölgeyi dizayn etmenin de çok önemli bir parçası. Yani satranç tahtası sadece Türkiye’yi değil bölgeyi de kapsıyor.

Gerçek partiler (küresel güç odakları) her türlü yöntemle kozlarını masaya sürmeye başladılar. Mücadele taşeronlar aracılığıyla veriliyor. Eskiler konumlarını korumaya, hâlâ güçten düşmediklerini göstermeye yeniler ise kendilerini beğendirmeye, göze girmeye çalışacak. Her yolun mubah olduğu, tam bir “makyavelist” çarpışma.

Sonuçta bu tepişmenin galipleri ve mağlupları ortaya çıkacak, böylece halkın kimi seçeceği de belli olacak. 2000’li yılların başında da benzer bir süreç yaşanmış, AKP iktidara getirilmişti. Şimdi öyle gözüküyor ki, aynı biçimde gidecek.

Bu oyunda, emekçi halka verilen rol tribünde oturup, fazla abartmadan tezahürat yapmak. Emekçilerin öncüsü iddiasında bulunanlara biçilen rol ise ya taşeronun taşeronluğu ya da yine tribünde oturup incelikli “analizler”le meşgul olup politika yaptığını sanmak.

Şimdi soru şu: Bu oyunu bozacak mıyız, en azından bozmaya çalışacak mıyız? Bunu gerçekleştirecek gücümüz var mı? Bu soruya soyut sözlerle veya salt potansiyelleri vurgulayarak yanıt veremeyiz. Arenada ağız değil bilek çalışır.

“Gücümüz yok, o halde ehven-i şer olanı destekleyelim” türünden politika önerileri her zaman hüsranla sonuçlanmıştır. Bu yolu tutanlar -emin olun- kirlendikleriyle kalırlar. Gücün yoksa, sistemin dayattığı bu arenaya hiç girme, tribüne bile çıkma!

Peki, var mı? Olmadığını düşünüyorduk, 31 Mayıs akşamına kadar. Sonra bir baktık ki varmış! Dayatılan satranç tahtası sarsılabilirmiş.

Şimdi bizim tarafta da mücadele şöyle sürüyor: Küresel satranç oyuncuları, bu ansızın ortaya çıkan deli dolu oyuncuyu, bir satranç taşına dönüştürüp tahtaya almaya çalışıyorlar. Bu işin de türlü taşeronları var. Halk hareketini siyasal ranta dönüştürmeye çalışanları görmüyor muyuz? Peki biz, oyunu bozmak için tek şansımız olan bu gücü, kurtlara ve çakallara yedirtecek miyiz? Yedirtmemek için ne yapmalıyız?

Bir kere, bu tepişmenin taraflarından herhangi birinin safında olmadığımızı net olarak ilan etmeliyiz. Biz bu oyunda yokuz arkadaş!

Ama yetmez. Oyunda yokuz diyorsak, bu, kumda oynayacağız anlamına gelmez. Bu oyuna örgütlü bir huruç harekatı yapmak gerekir. Yani halkın 31 Mayıs’ta yaptığının örgütlü hali...

Yapabilir miyiz? Denemek lazım. Başarırsak ne âlâ, önümüze bakarız. Başaramazsak, en azından ardımızda devrimci bir gelenek bırakırız.

İşte Sol Cephe’yi bunun için kurduk. Sol Cephe, ne siyasal rant elde etmek için, ne yeni kurgularda küçük de olsa bir köşe kapmak için, ne de kenarda bekleyip tepişme sonucunda payımıza düşecek kırıntıları toplamak için kuruldu.

Sol Cephe bir devrim aracıdır.

Önümüzde iki yıllık kritik bir dönem var geç kalmış değiliz. Tam zamanında çıkıyoruz yola. Emekçi halka güvenerek, özgüvenle, kararlılıkla, gemileri yakarak, ama ustalıklı taktiklerle devam etmeliyiz.