Alman Askeri-Sanayi Kompleksi Tam Gaz Yola Devam

DÜNYA SOLA DÖNÜYOR - BALKANLAR ve DOĞU AVRUPA yazıları

Geçen hafta Almanya'da açıklanan bir rapor, Türkiye'yi yakından ilgilendirmesine rağmen ne basında ne de entelektüel çevrelerde yankı buldu. Anlaşılan, dünyayı Amerikan strateji kuruluşlarının raporları üzerinden anlamaya çalışan entelektüellerimiz ve bu raporlardaki bilgileri derslerinde bilimsel verilermiş gibi sunan akademisyenlerimiz uzun bayram tatili ile beraber beyinlerini de tatile sokmuşlardı.

Almanya'daki Katolik ve Protestan kiliselerinin kalkınma politikaları geliştirmek için kurmuş olduğu die Gemeinsame Konferenz Kirche und Entwicklung (Kilise ve Gelişim Komisyonu-GKKE) isimli komisyon, geçen hafta Almanya'nın silah ihracatı ile ilgili hazırlamış olduğu 12. raporunu açıkladı. Rapora göre, Almanya'nın silah ihracatı 2007 yılında %13 oranında artış gösterdi ve Almanya, ABD ve Rusya'dan sonra dünyanın üçüncü büyük silah üreticisi oldu. Almanya'nın en çok silah sattığı ülkeler arasında Türkiye, sahip olduğu %15'lik payla ilk sırayı alırken, Yunanistan ise %14'lük payla ikinci sıraya yerleşti. Almanya'nın, 126 ülkeye 8,7 milyar Avro değerinde silah satışı yaptığı bilgisinin yer aldığı GKKE raporuna göre, bu miktarın yaklaşık %20'si silah alan ülkelerde dağıtılan rüşvete gitti. Bu bilgiye göre, Alman silah şirketleri 2007 yılında Türkiye'de yaklaşık 260 milyon Avro rüşvet dağıtmış oldular. Yurt dışına silah satışı yapmakta olan Alman şirketleri, Milli Güvenlik Kurulu'ndan (Bundessicherheitsrat) izin almak zorundalar ve Alman Milli Güvenlik Kurulu, 2007 yılında AB silah satışı kodeksine uygun olmayan 2.660 satış ihracat izni verirken, silah satışlarıyla ilgili Federal Meclisi bilgilendirmekten kaçındı.

2008 yılını Avrupa'nın "silahlanma yılı" olarak ilan eden, Alman "Savaş" Bakanlığı bürokratlarından Alexander Weis, ulusal silahlanma politikası yerine Avrupa Birliği (AB) tarafından ortak bir silahlanma politikası yürütülmesi gerektiğine dikkat çekerken, AB'nin Sanayi Komiseri Günter Verheugen, silah sanayinin kamu kaynakları ile daha fazla desteklenmesi gerektiğini yönünde açıklamalarda bulundu. Bu iki Avrupalı yetkilinin açıklamaları, AB'nin diğer ülkeleri tarafından da uygun bulunmuş olacak ki, geçen hafta sonu yapılan AB zirvesine sunulan "Askeri Kapasitenin Güçlendirilmesi Deklarasyonu"nda, "gelecek yıllarda AB'nin büyük bir operasyonda, 60 gün içinde 60 bin askeri konuşlandırma kapasitesine ulaşması gerektiği" vurgulandı. Mevcut askeri kapasitenin güçlendirilmesini "en önemli" hedef olarak belirleyen AB, hem Avrupa kıtasında hem de dünyanın diğer bölgelerinde aktif bir askeri politika izlemeyi öncelikli politikası olarak görmekte.

Hedeflenen bu politika çerçevesinde 1999 yılındaki Yugoslavya saldırısı ile beraber yeniden tarih sahnesinde yerini almak için emin adımlar atmaya başlayan Alman Askeri-Sanayi Kompleksi, sonuncusu 2006 yılında yayınlanan Wei&szligbuch zur Sicherheitspolitik Deutschlands und zur Zukunft der Bundeswehr (Almanya'nın Güvenlik Politikası ve Federal Ordunun Geleceği Hakkında Beyaz Kitap) isimli raporda yer verilen hedeflere uygun bir biçimde yeniden yapılanmaya ve dünyanın değişik bölgelerinde operasyonel hale gelmeye başladı.

Osman Çutsay'ın 12.12.2008 tarihinde Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan haberinde dikkat çektiği gibi, Alman "Savaş" Bakanı Franz Josef Jung, "dünya ihracat şampiyonu olarak Almanya'nın uluslararası ticaret yollarının serbestliğine son derece bağımlı olduğunun" altını çizmişti. Almanya'nın öncülüğünde "ticaret yollarını militarize" edilmesine ortak olan AB, korsan komedisinin yaşandığı Somali açıklarında "Atalanta" operasyonunu ile "korsanlarla" mücadele bahanesiyle, bu önemli ticaret yolunu askeri olarak denetlemenin imkânlarına kavuşmuş oldu.

Almanya, AB çatısı altında yürütülen askeri misyonlarla yetinmeyerek, komşusu İsviçre'nin hava sahasını ve ordusunu kontrol etmek için de çeşitli girişimlerde bulunmaktan geri durmamakta. 1815 yılında imzalanan Viyana Anlaşması ile tarafsızlığı uluslararası hukuk tarafından tanınmış olan İsviçre, NATO ile imzaladığı anlaşmalar nedeniyle ordusunu bu savaş aygıtına teslim etmiş durumda. Kısa bir süre öncesine kadar Afganistan'da Alman komutasında asker bulunduran İsviçre, Almanya ile askeri işbirliğini daha ileri safhalara taşıma hazırlığı içine girmiş bulunmakta. İsviçre Güvenlik Komisyonu Başkanı Hans Altherr, İsviçre hava sahasının kontrolünün Alman Hava Kuvvetlerine bırakılabileceğini belirtirken, kendi hava sahasının kontrolünü Almanya'ya bırakacak İsviçre'nin Almanya'dan satın alınan yeni savaş uçaklarının nerede kullanacağına açıklık getirmekten kaçınması oldukça dikkat çekici olduğu gibi, yıllarca tarafsızlığına gölge düşürür bahanesi Birleşmiş Milletlere bile üye olmaktan kaçınan İsviçre'nin, elindeki silahları hızla NATO standartlarına uygun hale getirmeyi "tarafsızlık" politikasıyla nasıl bağdaştırabildiği de yanıtlanması gereken başka bir soru.

[email protected]