Haziran Direnişi’nden şimdiye dek kazandıklarımız

Betonlaşmadan kurtarmak için mücadele verdiğimiz, Haziran Direnişi’nin ilk kıvılcımını çakan Gezi Parkı’nı kurtardık. Tayyip Erdoğan’ı sıkıntıya sokmamak için projenin askıya alındığını açıklamak Abdullah Gül ve Kadir Topbaş’a düştü.

Erdoğan genel olarak taviz vermediği görüntüsü yaratmak için üst perdeden konuşmaya devam etti ama gayrı samimi oldukları kesin de olsa validen bakanlara kadar bir dizi yetkili aşırı güç kullanımı için defalarca özür dilediler. İstanbul valisi polis şiddetine duyulan tepkiyi azaltmak için türlü şirinlikler yapmak zorunda kaldı.

AKP yıllardır uyguladığı, muhafazakar oy tabanını konsolide etmek için kendisine oy vermeyen ve dolayısıyla ‘millet’in ve ‘milli irade’nin parçası addetmediği kesimlere alenen hakaret etmeye ve onları çeşitli araçlarla köşeye sıkıştırmaya dayanan siyasetinin bir bedeli, hem de büyük bir bedeli olduğunu gördü.

Erdoğan’ın başkanlık planları suya düştü. Birkaç hafta öncesine kadar yenilmez görünen kudretli lideri yedirme yedirmeme meselesi açıktan konuşulur oldu. Başdanışmanı Yalçın Akdoğan Erdoğan’dan korumaya çalıştığı bir çocuk gibi bahseder oldu.

Halk korku duvarını aştı. İnanılmaz sertlikteki polis saldırılarına, polis şiddeti sonucu kaybettiğimiz 3 cana rağmen insanlar sokağa çıkmayı sürdürdü.

Medyanın AKP yandaşlığı kimsenin inkar edemeyeceği kadar açık bir biçimde ortaya çıktı. Direnişin başladığı günlerde alev alev yanan Taksim ve Kızılay’ı görmezden gelen haber kanallarına büyük öfke oluştu ve neticede NTV izleyicilerden ve çalışanlarından özür dilemek zorunda kaldı. Direnişin sonraki günlerinde de ana akım medya hükumet yandaşlığını çok daha dikkatli biçimde yapmak ve muhalif seslere de yer vermek durumunda kaldı.

Bir süredir iyice zayıflamış olan, AKP’nin ülkeyi demokratikleştireceği yalanı iflah olmaz derecede yara aldı. Son ana kadar AKP’den demokrasi umanlar dahi hükumetin baskı politikasını ve polis şiddetini kınamak zorunda kaldılar. İkinci bir ‘yetmez ama evet’ kampanyasının yapılması artık çok zorlaştı.

Yandaşların anti-demokratik karakteri bir kere daha görüldü. Haziran Direnişi’ne kadar hem nalına hem mıhına vurabilen kimi becerikli yandaşlar dahi tavırlarını açık etmek zorunda kaldılar. Eylemlerin toplumsal meşruiyeti karşısında iyice sıkışan İslamcı basın deli saçması komplo teorilerine sarıldı. Mesela büyük sosyolog Yasin Aktay ‘komplo yoktur diyen de komplonun parçasıdır’ diyerek Allah’ı AKP’nin yardımına çağırdı (Yeni Şafak, 22.06.13).

Erdoğan konuştukça borsa düştü, dolar yükseldi. AKP’nin yurtdışı kaynaklı sıcak para - arsa rantı - inşaat sektörüne dayanan büyüme politikalarının yarattığı ekonomik kırılganlık tüm çıplaklığıyla görüldü.

İstanbul’un mevcut sorunlarını büyütecek ve kenti bir boş spor tesisleri mezarlığına çevirecek olan 2020 olimpiyat oyunları adaylığı büyük bir darbe yedi.

Siyasal partiler ve diğer örgütlerle örgütsüz insanların bir arada bulunabileceği, mücadele edebileceği bariz olarak görüldü. Hükumetin marjinaller ve çevreci cici çocuklar ayrımı üzerinden yürüttüğü tüm bölme çabalarına rağmen direnişçiler birlikte durmayı sürdürdü. ‘Flamasız gezi’ talebi üzerinden yayılmaya çalışılan örgüt karşıtı hava tutmadı.

Aradan geçen zamana, yorgunluğa, polis şiddetine rağmen direniş bitmedi. Parklarda, mahallelerde forumlar, meclisler biçimini alarak devam etti.

Türk bayrağı hassasiyeti aşıldı. Şimdiye dek faşistlerin, gericilerin bir siyasi simge olarak bolca kullandığı bayrak zafer işaretleriyle, çeşitli sol örgütlerin amblemleriyle birlikte meydanlarda dalgalandı. Bazı solcuların pek sevdiği bir oyun olan, rakip siyasi grubu bayrakla görüntüleyip zor durumda bırakma devri sona erdi.

Memleketten ümidimiz arttı. Bir süredir belimizi büken, soluğumuzu kesen tepkisizlik ve sessizlik hali dağıldı. Genç kuşağın apolitik ve ülke meselelerine duyarsız olduğu yolundaki yaygın kanaat buharlaşıverdi.

En önemlisi, hava döndü.