Bu ülke inşaat sektörü için mi var?

AKP dönemi ekonomisinin lokomotif sektörünün inşaat olduğu malum. Öte yandan iktidarın inşaat sektörüne ve arsa rantına nerdeyse bir kutsallık atfettiği de artık iyi biliniyor. İktidarın bu eğilimi “İnşaat ya resulallah” biçiminde çoktan sloganlaşmışken yakın zamanda Erdoğan “Yol için gerekirse cami de yıkarız” diyerek bu teşhisin hiç de abartılı olmadığını, inşaatın kendileri için gerçekten de kutsal olduğunu göstermiş oldu.

Ekonominin yapısal sorunlarını çözemeyen, çözmeye de niyeti olmayan hükumet çevre, insan, estetik vs. hiç bir değer tanımadan bitmez tükenmez bir talanı teşvik etmeyi sürdürüyor. AKP çarkının dönmesi için inşaatların devam etmesi şart.

Çarkın dönmesi için gereken şeylerden biri hız. Tüm inşaatların neredeyse panik haline yakın bir hızla projelendirilmesi ve tamamlanması isteniyor. Bu hız takıntısının üç sonucu olduğu söylenebilir. Birincisi, projelerin teknik ve tasarım yönleri üzerinde yeterince düşünülmediği için ortaya kullanım ve estetik açısından birer ucube niteliğinde yapılar çıkıyor. İkincisi, bu hız tutkusu bırakın daha genel anlamda katılımcı demokratik süreçleri, mevcut mevzuatı dahi uygulamayan ve yasal süreçleri işletmeyen bir anlayışı egemen kılıyor (bkz. Tarık Şengül, “Direnişin ardından: Gezi Parkı başkaldırısı ertesinde kent ve siyaset”, Sol, 08.08.2013). Üçüncüsü, gerek hız gerekse düşük maliyet yönündeki baskılar inşaat sektöründeki işçileri düşük ücretlerle ve çok tehlikeli koşullarda çalışmaya zorluyor.

Türkiye’nin iş kazalarına dair sahip olduğu feci istatistikte inşaat sektörü özel bir yer kaplıyor. Son 12 yılın verilerine göre ülkede günde ortalama 172 iş kazası yaşanıyor ve bu iş kazalarında her yıl yaklaşık 1000 işçi hayatını kaybediyor. Üstelik toplam iş kazalarının yaklaşık yüzde 10’u inşaat sektöründe olurken, ölümlü kazaların yaklaşık 1/3’ü inşaat sektöründe gerçekleşiyor. Pek çok kazanın kayıtlara geçmediğini düşünürsek, gerçek kaza, yaralanma ve ölüm rakamlarının çok daha yüksek olduğunu varsayabiliriz. İş kazaları taşeronlaşmaya paralel olarak artıyor güvencesizlik, hukuksuzluk ve örgütsüzlük ölüm getiriyor.

İnşaatların ne pahasına olursa olsun sürmesini kendine birinci hedef olan koyan AKP iktidarı taşeronlaştırmanın yarattığı sorunları ortadan kaldırmak ve iş kazalarını azaltmak için kılını kıpırdatmazken, kurmayı planladığı kıdem tazminatı fonu üzerinden başka ‘numaralar’ yapmak niyetinde.
Sosyal Haklar Derneği’nden Nazır Kapusuz kıdem tazminat yasa tasarısının ayrıntılı bir analizini yaparak, hükumetin kıdem tazminatı cinliğini ortaya koymuş. Kapusuz’a göre sermayenin ille kurulsun diye bastırmadığı, işçilerin kesin olarak karşı çıktığı fonun hükumetçe bu kadar istenmesinin altında inşaat sektörüne kaynak bulma telaşı yatıyor.

Gerçekten de tasarruf oranının düşüklüğü Türkiye ekonomisinin en büyük sorunlarından biri. Bu eksiklik esasen dış kaynak yoluyla kapatılmaya çalışılıyor bu da ciddi bir cari açık sorununu besleyen unsurlardan biri haline geliyor. Kıdem tazminatı fonu kurulursa bu 100 milyar dolarlık devasa bir kaynağın oluşması anlamına gelecek. Tasarıya göre işçilerin fondan biriken haklarını almalarının önünde pek çok engel olduğuna göre fonun esas işlevi ne olacak? Kıdem tazminatı fonu özel sektörün işleteceği bir fon olacağı için bu muazzam kaynak esasen sermaye piyasalarına büyük bir destek işlevi görecek. Ancak tasarıda getirilen bazı düzenlemeler amacın bunun da ötesine geçtiğini gösteriyor. Fondaki birikimler ya kamu borçlanma araçları ya da kira sertifikaları yoluyla değerlendirilecek. Yani fonun amaçlarından biri tutmayan kira sertifikaları fonlarına yatırım yapmayı adeta zorunlu kılarak büyük bir kaynağı inşaat sektörüne aktarmak. Dahası, işçinin fondan parasını erken çekmesi ancak ev almak amacıyla olabiliyor. Yeter ki emlak piyasası canlansın, inşaatlar durmasın.

En az 3 çocuk yapın ısrarı, kürtaj-sezaryen çıkışları, kent içinde 5 ağaçlık bir yeşil alan görünce bile dayanamayıp betona dönüştürme hırsı, çevreyi ve insan hayatını hiçe sayan çılgın projeler, “yol için cami bile yıkarız” itirafı ve nihayet kıdem tazminatını ortadan kaldırıp çalışanın hak ettiği bir kaç kuruşu da müteahhitlere aktarma cinliği... Bunlar birleşince ortaya çıkan resim açık. AKP’nin Türkiye’ye dair büyük projesi şu: betonla kaplı bir ülke, yarısı kelle koltukta düşük ücretlerle inşaat işçiliği yapan, diğer yarısı TOKİ’nin ve yandaş müteahhitlerin inşa ettiği çirkin binalarda oturan, tek eğlencesi alışveriş merkezlerinde vakit geçirmek olan ve ömrünü trafikte tüketen bir toplum.