‘Alternatifsiz’ AKP ve ara rejim

AKP’nin son dönemlerde attığı bazı adımların ‘normal’ işler olmadığı açık. HSYK yasası HSYK’yı tümüyle Adalet Bakanlığı’na bağlı kılmayı amaçlıyor. Internet Yasası hem iktidarın kirli çamaşırlarının ortalığa saçılmasını engelleyecek hem de herkesin internetteki faaliyetlerini kayıt altına alarak iktidara muazzam bir güç sağlayacak. En kötüsü belki de MİT yasası: MİT mensuplarının suç işlediği şüphesi olduğunda savcılar önce MİT’e soracak. MİT “yok öyle bir şey” derse, savcılar da “yokmuş öyle bir şey” deyip dosyayı kapatacak. Amaçlanan, başbakana bağlı, kanunen tümüyle sorumsuz, her tür suç işleme yetkisine sahip şahsi bir örgüt. Ankara ve İstanbul’da polisin almaya çalıştığı herkesi, her yeri, istediği zaman arama yetkisi de bu çerçevede düşünülmeli.

HSYK yasasında olduğu gibi atılan küçük geri adımlara ve Internet yasasının onay sürecinde Cumhurbaşkanıyla hükumet arasında yaşanan evcilik oyunu gibi ‘hoşluklara’ rağmen istikamet net: AKP bir ara rejimin altyapısını oluşturuyor.

Malum, Suriye’de büyük bir yenilgi alan AKP iktidarı Haziran Direnişi’yle birlikte iyice sarsıldı tam “bu fırtınayı da atlattık” derlerken Gülen cemaatinin müthiş yolsuzluk hamlesi geldi. Ekonomide uzun zamandır varolduğu bilinen sorunlar iyice su yüzüne çıktı ve dışarıda desteği de azalan iktidar iyiden iyiye bir krize girdi.

AKP şu anda yönetemeyen bir iktidar durumunda. Ancak parlamenter sistem içinde sağdan bir alternatifi de görünmüyor. Oylarında düşüş olduğu muhakkak, ancak bu düşüş birinci parti olmasını tehlikeye atacak kadar değil. Hâlâ belirli bir oy desteği olan ancak yönetemeyen, bir yandan da alternatifi olmayan bir partinin bulunduğu konjonktür sermaye için çok tehlikelidir. Büyük bir ekonomik kriz yaşanabilir, mevcut sermaye birikim modeli tehlikeye girebilir, daha kötüsü sistem şu ya da bu biçimi alabilecek sol alternatiflere açık hale gelir. Daha önce Türkiye siyasal hayatında buna benzer durumlar yaşandığında, yani DP ve AP belirli bir seçmen desteğine sahip olmalarına rağmen ülkeyi yönetemez hale geldiğinde TSK müdahale etmiş ve siyasi krizleri sermaye lehine çözmüştü.

Şu sıralarda emek hareketi ve sosyalist hareket 1971 ya da 1980 öncesinde olduğu kadar güçlü değil elbette. 1971’de olduğu gibi ordu içinden Ba’as benzeri bir hareketin çıkma riski de yok. Ama alternatifsizlik sorunu şimdilerde eskisinden daha akut biçimde yaşanıyor. CHP’nin Sarıgül üzerinden ya da bir başka modelle hizaya getirilip iktidar alternatifi olarak desteklenebileceğine dair işaretler var. Ancak bunun önünde iki engel var gibi görünüyor. Birincisi, Türkiye burjuvazisi AKP iktidarı döneminde o kadar güzel günler yaşadı ki, iyice ehlileştirilmiş bir CHP içinde kalabilecek sınırlı etkiye sahip sol nüvelere bile razı olması zor. Dahası, AKP’nin popülist siyaseti sağ seçmeni iyice kemikleştirdi ve sağ-sol oy geçişkenliğini azalttı.

Sağdaki en büyük alternatif MHP’nin de Bahçeli’nin tüm çabalarına rağmen tarihsel ‘bagajından’ kurtulması ve sermaye için bir seçenek haline gelmesi zor. Sağdaki diğer alternatiflerse AKP iktidarı boyunca çeşitli biçimlerde ortadan kaldırıldı. Kimi Mehmet Ağar, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu örneklerinde olduğu gibi şu ya da bu biçimde ‘satın alınarak’ tasfiye edilirken, diğer alternatiflerin zorla tasfiyesinde Gülen Cemaati büyük rol oynadı. Sıklıkla gözden kaçırılıyor esasen Kemalist muhalefeti zayıflatmak amacı taşıyan Ergenekon davasının içine AKP’ye sağdan alternatif oluşturmak isteyen odakların tasfiyesi de sıkıştırılmıştı. Sinan Aygün ve Mehmet Haberal gibi kişiler Süleyman Demirel’in manevi himayesinde bir merkez sağ parti kurulması için görüşmelere başlamıştı ki o sıralarda AKP’ye sıkı sıkıya sarılmış olan Cemaat’in buna tepkisi çok sert oldu. Cemaat-AKP koalisyonu esnasında hep AKP’nin yaptığı hatalar tartışılıyor ama Cemaat’in de “kendim ettim kendim buldum” türküsünü söyleyeceği yerler az değil.

Velhasıl, bu alternatifsizlik ve yönetememe durumunun er ya da geç, en azında teknokrat hükumeti kılığındaki bir ara rejimi gündeme getireceği açık. Bunu fark eden AKP bu ara rejimi kendisi oluşturuyor. Orduda ve yargıda çok kapsamlı tasfiyeler yapıyor, hükumetin elinde muazzam bir güç biriktirecek yasalar çıkarıyor. Hem yerli ve uluslararası sermaye çevreleri, hem de ‘uluslararası toplum’ bu ara rejim denemesinin nereye varacağını görmek için süreci sessizce izliyor.