Sosyalistlerin içindeki virüs

Bu ülkede sola, sosyalistlere, komünistlere saldırı Cumhuriyet'in kuruluşu öncesinden başlar . Salt ideolojik, politik alanla da sınırlı olmadı bu düşmanlık. 15 TKP önderinin alçakça katli gelenek haline geldi. Burjuvazi sıkıştığı anda gizli-açık cinayetlerle elini kana bulamaktan, kendisi için tehlikeli gördüğü solcuları, sosyalistleri, komünistleri zindanlara tıkıp, işkence masalarına yatırmaktan vazgeçmedi.

Ne Cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki saldırılar ve yapay komünist parti kurmaya varan manevralar, ne de soğuk savaş süresince dört koldan sürdürülen anti-komünist propagandalar, kanlı darbeler falan sosyalizm mücadelesini bu topraklardan söküp, atamadı. Her seferinde, yerle bir olduğu, tamamen bittiği sanıldığı anda bir tohum patladı, bir dal filize durdu.

Kısacası, bütün bunlar vız geldi, tırıs gitti!

Ancak bir virüs var ki, kendisini “sosyalist” olarak niteleyen çokların beynini sarmış bulunuyor. İstediği kadar “ben komünistim”, “ben sosyalistim” desin, istediği kadar “kurtuluş sosyalizmdedir” diye haykırsınlar, çokların beynini sarmış bir virüsten bahsediyorum. Bu virüs beynin tüm hücrelerine sızıyor, düşünceleri sınırlar içine hapsediyor, bilinçaltını baskı altına alıyor, devrimci enerjiyi de böylece tüketiyor.
Çokların, “sosyalizm” lafını ağzından eksiltmeden reformizmin bataklığına saplanmasına da neden oluyor.

Sinsi bir virüs bu. Kolay kolay da temizlenemiyor. Ona kurban olmuş çoklarını rasyonel düşünceyle tedavi etmek mümkün değil. İstediğiniz kadar gri teorik bilgileri yeni baştan gözden geçirerek, onlara yaşamın gerçekliğiyle renk kazandırıp bunların önüne koyun. İstediğiniz kadar kanıt gösterin. Faydası yok.

Çünkü onlar insanlığı sömürü ve baskılardan kurtaracak olan nihai çözümüm sosyalizmde mümkün olacağını biliyorlar.
Dolayısıyla, “sosyalizm için mücadele ettiklerini” söylüyorlar.
Ama... “ama”sı var! Bunlar düşüncelerinin derinliklerinde “sosyalizmin kendi yaşamlarında gerçekleştirilebilecek somut bir hedef olmadığı”na inanıyorlar.

Sosyalizm onlar için, çok ama çok uzaklardaki bir tarihsel dönemde gerçekleşecek olan bir ütopya”dır. Günümüz koşullarında ne üretim ilişkileri, ne de bu ilişkiler içinde yaşayan ve kapitalizmin her çeşit pisliğine bulanmış insan malzemesinin sosyalist devrimi gerçekleştiremeyeceği... Böylesi bir devrim olsa bile bu insanlarla sosyakizmin kurulamayacağı...

Virüs beyni sarmış bir kere. Sadece hücrelere değil, bilinçaltına yerleşmiş. Bilgiyi, rasyonel düşünceyi abluka altına almış. Onun için derinlerde yatan bir inanca dönüşmüş.

İşte bu nedenle böylesi insanlar için bu ülkede sosyalizm olasılığı bir türlü gündemlerindeki en sonuncu madde olmaktan kurtulamıyor. Gündemin daha güncel maddelerine doğru taşınamıyor. Sosyalizmi sürekli erteleme manevralarına da bir dizi mugalata (sözümona teorik) neden sıralanıyor.

Burjuvazinin demokrasisini genişlete genişlete sosyalizme varılır mı? Asla varılmaz!

Kendi yaşamımızda gerçekleştirebileceğimiz, pırıl pırıl ışıyan bir hedef olarak önümüze koymazasak, sosyalizme ulaşılabilir mi? Asla ulaşılmaz!

Şimdi, kendisini komünist-sosyalist-devrimci vb olarak niteleyenlerin, ülkede sosyalist bir düzenin kurulması için gereken objektif ve sübjektif koşulların uygunluğunu tartışmaktan önce yapması gereken çok önemli bir iş var:

Önce, bir kez derin bir nefes alıp, kendi içlerine dönmeliler. En derinde yatan düşüncelerini, duygularını yoklamalılar. Sosyalizm onlar için gerçekleştirmek üzere mücadele ettikleri bir hedef mi, yoksa uzaklarda, sisler içinde yarı kaybolmuş bir hayalden, bir çeşit süsten mi ibaret?

Sonra daha hınzırca, kaçamak yapma olanağı pek de olmayan bir soru sorsunlar kendi kendilerine: “Ben gerçekten sosyalist bir sistemde yaşamak istiyor muyum?”

Bu sorulara verecekleri yanıtlara göre konumlarını dürüstçe ve açıkça yeni baştan belirlesinler.

Ben şahsen, bu sınavdan sonra, “Ben burjuva reformcusuyum sosyalist, komünist falan değilim” diyene de, inanın ki, ne kızarım, ne de küserim.