Selam olsun Kızılordu’ya!

Denizin ufkunu saran zırhlılar toplarıyla sahili döverken, sıkıca birbirine sokulmuş, yüzlerinde kararlı bir ifade ve sabırsızlıkla kıyıya varacakları anı bekleyen askerlerle dolu amfibik araçlar hızla karaya doğru yaklaşıyorlar. Derken, sabahın kızıla çalan ilk ışıkları bir anda ufukta beliren uçaklarla kararıyor. Denizden ve havadan karaya yönelen eşi görülmemiş mermi yağmuru, çıkartma gemileri sahile yaklaşırken yavaşlıyor. Kilometrelerce sahili tarassut edecek şekilde dizilmiş beton siperlerden uzanan ağır makineliler, kıyıya ulaşan askerlere ölüm kusuyor. Sahile varamadan denizde vurulanlar, kumsala attığı ilk adımda düşenler... (Tüyleri ürpermiş, için için denizden gelenlerin kazanmasını dileyen seyirciler.)

Her biri birbirinden yakışıklı ve eşi bulunmaz birer kahraman olan askerler mermi yağmuruna aldırmaksızın kıyı başını tutmak için koşuyor. Ölüme meydan okuyarak kıyıya yerleşmeyi başaran, akıl almaz bir cesaretle beton siperlerin yanına kadar gidip el bombalarıyla içerdekileri havaya uçuranlar... (Kahraman Amerikan ve İngiliz ordusunun zaferi üzerine inceden inceye sevinç duyan seyirciler.)

Bu seyircilerin acaba kaç tanesi büyük bir yalanla karşı karşıya olduğunu biliyor? ABD, İngiliz, Fransız Genel Kurmayı’nın ve cümle diplomatlarının savaş öncesinden başlayan, entrika ve alçaklıklarla örülmüş taktiklerinin doruk noktasının, bu Normandiya çıkartması olduğunu düşünen kaldı mı acaba Batı dünyasında? 2. Emperyalist Paylaşım Savaşı’na bu çıkartmayla son verildiği yalanı üzerine ABD sinema endüstrisinin elli yılı aşkındır ürettiği konulu filmlerin, Pentagon’un talimatıyla hazırlanmış belgesellerin, her türden okuyucuya hitap eden kitapların sayısını bilmek olanak dışı. Sinemalarda, kütüphanelerde, okul ve üniversitelerde bu ürünlerle karşılaşanlar, 20. Yüzyılın en kuyruklu yalanlarından biri ile karşı karşıya olduklarını bilmelidirler!

Bu savaşın dönüm noktasında Normandiya’nın değil, Kursk’un damgası vardır!

Savaşın sonlanacağı ve Almanların yenilgiye doğru gittiği işaretini, kendi aralarında “bırakalım, Sovyetler biraz daha kan kaybetsin” anlaşması yapan ABD ve İngiliz emperyalistleri değil, Kızılordu vermiştir! Emperyalist güçler bir taşla iki kuş vurmak, Almanlarla Sovyetler’i birbirine kırdırıp ikisini birden yenme hesaplarıyla Afrika’nın çöllerinde kumla oynamaya, uçsuz bucaksız Atlantik ve Pasifik sularında gemilerini -kimi zaman da hedefsizce- dolaştırmaya devam ederken...

Onlar öyle yaparken, savaşın en kanlı, insanlık tarihine dehşet ve utanç verici sayfalar yazılan Doğu cephesinde güç dengeleri değişmeye başladı. Stalingrad kuşatmasını çökerten Kızılordu, Almanları Moskova’nın yaklaşık 450 kilometre güneyine çekilmek zorunda bıraktı. Alman orduları burada geniş bir yay çizerek, büyük bir taarruzla Kızılordu’yu kuşatıp yok etmek üzere mevzilere yerleştiler. Dört ay boyunca ağır Tiger tankları, orta büyüklükteki Panter’ler ve Alman silah endüstrisinin en gelişkin silahlarıyla donanarak büyük taarruza hazırlandılar.

Moskova önlerinde, Stalingrad’da hırpalanan ve daha da kan kaybetmesi beklenen Sovyetler ise 1943’ün ilk yarısında, endüstriyi dev adımlarla geliştirerek, Kızılordu'yu güçlendirerek beklenmedik bir güç yarattı. Alman ordularının kuşatmasına karşı askerlik tarihinin en büyük savunma önlemini gerçekleştirdi. Bu cephe boyunca 500 binden fazla tank mayını, 439 bin personel mayını yerleştirildi** başta sadece Stalingrad kuşatmasından kalan askerlere dayanan Kızılordu’ya, yıl ortasına dek bir milyon asker daha katıldı. Almanların yıldırım savaşıyla çökerteceği umulan Sovyetler’in, bu cephede saldırganların karşısına 3 bin 600 tank, 20 bin top, 2 bin 792 savaş uçağı ve 1 milyon 300 bin mevcutlu bir ordu dikme mucizesini gerçekleştirdiğini bilmek gerekiyor.

Böylece o günlerin en gelişkin teknolojisiyle donanımlı elit SS birlikleri ve Wehrmacht’ın en savaşkan orduları önce dukları yere mıhlandı sonra karşı saldırılarla bozguna uğratıldı. Kızılordu, Alman birliklerini 5 Ağustos’ta Orel ve Belgorod’dan 23 Ağustos’ta Harkov’dan söküp attı. Hitler’in dört aylık bir hazırlık ve bekleyişten sonra hücum emri verdiği, tarihin gördüğü en büyük tank savaşının gerçekleştiği Kursk cephesindeki Kızılordu zaferi, tüm savaşın kaderini belirleyen bir zafer, stratejik bir dönüm noktası oldu.

1943’ün Eylül ayında, savaşın sonuna yaklaşıldığı, Nazi ordularının direnişinin kırıldığı bir döneme gelinmiştir. Amerikalılar Normandiya’ya çıkartma yaptığı için değil. Kızılordu ve partizanlar Doğu cephesinde birbiri ardına zaferler kazanmaya ve Alman ordularını geriletmeye ve başladığı için!

Utkan Kızılordu, artık kentlerde ve kırlardaki partizan birliklerinin de desteğinde hızla Batı’ya doğru ilerlemeye başlamıştır. Hedef, Nazi Almanyası’nın başkenti Berlin’dir. Fakat yol çok uzun ve zorludur. SS birlikleri, Hitlerin isterik çığlıklar haline gelen emirlerine uygun olarak son nefeslerine kadar direnmekte, bu arada her bir kasabayı yıkarak, tek tek demir yollarını sökerek, köprüleri havaya uçurup, ormanları ateşe vererek, ellerine geçirebildikleri partizanları köy meydanlarına asarak adım adım geri çekilmektedirler.

Artık Kızılordu’nun durdurulamayacağı belli olmuştur. Müttefiklerin yeni bir cephe açmasında ısrar eden Stalin’in arkasından dolaplar çevirmeye çalışan ABD ve İngiliz emperyalistleri, işte bu andan sonra savaşın kaderinin değiştiğini gördüler. Şimdi asıl amaçları, Hitler ordularını yenmek değil, Kızılordu’yu durdurmaktır. Normandiya’ya çıkartma yapma zorunluluğu, işte böylece gündeme gelmek zorunda kaldı.

Şu ikide bir gözümüze sokulan, beynimize kakılmaya çalışılan çıkartma, yukarıdaki çetin savaşlardan tam bir yıl sonra, 6 Haziran 1944’de başladı.

Hitler’in savaş tecrübesi ve teknik donanımı en yüksek birlikleri, etrafa dehşet saçan SS kıtaları Doğu cephesinde savaşırken, Batı’daki Alman ordusunun ne yaptığını sanıyorsunuz? Fransızlar zaten çoktan General Peten’le teslim olmuştur. Hollanda ve Belçika bir avuç topraktır. Kuzey’de Danimarka, İsveç, Norveç ve Finlandiya usluca Nazizme biat etmiştirler. Avrupa kıtası Güney’de de, Mussolini İtalya’sı ve Franko İspanya’sıyla, faşistlerce emniyete alınmış bulunmaktadır. Bu koşullarda, kendinden emin Alman ordusunun subayları Paris’in balo salonlarında dans etmekte, randevu evlerinde gönül eğlendirmektedirler. Bu birliklerin, arada bir İngiltere’den gelen hava saldırılarını bile umursadıkları söylenemez. Çünkü bunların çoğu Kiel, Hamburg hedeflerine yönelmektedir. Batı cephesindeki işgalcilerin o sıralardaki tek tasaları, olsa olsa Fransız ve Belçika’daki direniş hareketleridir. Casusların Normandiya’ya bir çıkartma hazırlığında olduğu haberini bile kahkahalarla karşılayan ve Almanya’ya izne giden generaller... Uyduruk filmlerle, balondan efsanelerle pazarlanan büyük ve kuyruklu Normandiya yalanı, çıkartmanın bu durumdaki Alman cephesine karşı düzenlendiğini gözlerden saklamaktadır. (Lütfen aşağıdaki, her iki cephedeki kayıpların sayısına bir bakın.)

Bundan sonra ne oldu? Kursk cephesinden kopan Kızılordu, karşısındaki ölümcül direnişe karşın, hızla ilerlerken Batı’daki pek kahraman ve yakışıklı Amerikan ve İngiliz askerleri ne yapmaktadırlar? Karşılarında hiçbir ciddi direniş olmadığı, kimi kent ve kasabalardaki yerel yönetimler oldukları yerde çark edip, gamalı haçlarını kollarından söküp, onları alkışlarla karşıladığı halde, yavaş yavaş ilerlemekte önlerindeki Alman ordusunun kalıntılarını değil, Kızılordu’yu gözlemlemektedirler.

Batı cephesi kahramanları birkaç yüz kilometreyi aşmayan asfalt yollarda böylece oyalana dursun... Dağları, ormanları, bataklıkları ve binlerce kilometre uzanan kanlı yolları aşan Kızılordu, 2,5 milyon mevcuduyla 1945 ilkbaharında Berlin’in yakınlarına dayandı. 16 Nisan sabahı 40 bin topun bir anda başlayan ve 25 dakika süren salvosunun ardından, özel seçilmiş askerlerin ellerindeki kızıl bayraklarla başı çektiği büyük saldırı başladı. Kızılordu askerleri, 30 Mayıs günü, parlamentonun cephesindeki, pençelerinde gamalı haç tutan kartal sökülene ve Reichstag’ın tepesinde kızıl bayrak dalgalanmaya başlayana dek, Nazi birliklerinin, SS taburlarının her bir sokağı, her bir binayı son bir çığlıkla savunduğu kentin her karışı için savaşmak, kanını akıtmak zorunda kalacaktır.

Nazi Almanyası işte böyle dize geldi. Ve 8 Mayıs günü, Almanya teslim oldu.

O gün Elbe’nin karşı kıyısındaki Kızılordu birlikleriyle buluşana kadar oyalanan emperyalistlerin tek bir sorunu vardı: Kızılordu’nun Berlin’den öteye geçmesine engel olmak!

Bugünkü meselesi de, insanlığa Nazi teröründen kurtuluşunu asıl Kızılordu'ya borçlu olduğunu unutturmak.

Ama biz...

Biz, insanlığın Nazizm belasından kurtulmasını en başta Sovyetler Birliği’ne, Kızılordu’nun kahraman savaşçılarına borçlu olduğumuzu asla unutmayacağız!

Kızılordu’nun, Sovyet partizanlarının bu savaştaki fedakarlıklarını ve kahramanlıklarını çocuklarımıza ve torunlarımıza anlatmayı sürdüreceğiz!

Bu savaşta hayatını kaybetmiş kızıl savaşçıları her fırsatta saygıyla anacağız!

Ek bilgiler:

- 60 devletin doğrudan ya da dolaylı olarak katıldığı 2. emperyalist bölüşüm savaşında, cephelerde silah altında bulunan insan sayısı 110 milyon. Ölü sayısını ise, değişik kaynaklar 50-70 milyon arasında veriyor. (Aradaki 20 milyon fark, sadece soyut bir sayı değil, insandır!)

- Kursk savaşı öncesindeki savunma önlemleri sırasında, tüm cephe boyunca kilometre başına ortalama 1,500 tank mayını ve bazı bölgelerde 1,700 personel mayını döşenmiştir. (Savaştan sonra bu bölgede hiçbir mayın kazası olmadığına dikkat çekmek isterim.)

- Kursk savaşında Kızılordu mevcudu üzerine verdiğim sayılar, Sovyetler Birliği' o sıradaki toplam asker mevcudunun % 26’sı, uçakların %35’i, tankların %46’sı ve topların %26’sına denk düşmektedir.

- Normandiya çıkartması ve ardından gelen savaşta ABD ordusu toplam 1465 ölü, 5138 yaralı ve kayıp verdi. İngilizlerin toplam kaybı 2700 ölü ve yaralı, Kanada ordusunun da 621 yaralı ve esir oldu. Buna karşı, Berlin harekatının başlamasıyla birlikte cephenin her iki tarafındaki toplam ölü sayısı 170 bin! 500 bin de yaralı.