Şaşkınlığın orta yerinde inanç baskısı

"AKP Dinci parti değildir" mi demişti? Dar bir çevreden tepki geldi. Ama... Kürt ulusal hareketinin politikacılarından duyduğumuz, çok sayıda ve aslında çok tartışmalı söylemler gibi arada kaynadı gitti.

Sonradan bir kez daha düşündüm de... Ne yapsın ki adamcağız? İyice şaşırmış artık. Dinci kimdir? Dindar nedir? Müslümanlık nedir? Dahası, din nedir? Henüz Homo Habilis erişkinliğinde bir sürünün ortalığa döküldüğü, medyadadan başlayarak, yaşamın birçok alanında, devletin tüm kademelerinde başlattığı fetih savaşlarında mevziler kazandığı, devlet idare eder, gündem belirler, milyonlara yön verir hale geldiği bir çılgınlığın orta yerinde...

***

Videoda bir psikopat, yuvarlarından fırlamış gözlerle objektife bakan bir insanın kafasını kesiveriyor. Bir yandan da tekbir getiriyor. Bir başka görüntüde „Allah! Allah!“ haykırışları, dualar arasında bir grup insanın üstüne benzin dökülüp yakılıyor. Sonuna dek seyredilemeyecek bir sürü başka vahşet görüntüsü. Hepsi Allah adına, İslamî cihad adına. Derken biri çıkıyor, "hayır efendim, müslümanlık bu değil" diyor. Kime inanılacak? Bu iddianın sahibine mi, yoksa esirleri bir çukurun başına dizip, elindeki tabancayla gözünü kırpmadan sırayla her birinin başına bir kurşun sıkıp, tekmeyle çukura yuvarlayan, her seferinde de "Allah-u Ekber!" diye çemkirene mi?

Başka bir yerde insanlıktan en ufak nasibini almamış olan, gözü dönmüş katiller, peygamberlerinin onurun kurtarmak için bir dergiyi basıp, ortalığı kan gölüne çeviriyorlar. Dünya dehşet içinde kalıyor. Milyonlarca insan ayağa kalkıyor. Yine bir takım aklı evveller, "Müslümanlıkta bu yoktur! Kınıyoruz" diye mızmızlanıp, akılları sıra Müslümanlığın namusunu kurtarmaya çalışıyorlar. Tam bir takım meczuplar "ya demek öyle" diyecekken, başka birileri utanmadan ve sıkılmadan "efendim, onlar da çizmeseydi" falan diye hafifletici nedenler öne sürmeye kalkıyorlar.

Bunlar "mahalle baskısı“ ile başlayıp, işi öylesine azıttılar ki, artık rahatlıkla bu kavramı tarihe gömüp, onun yerine "ülke baskısı“nı koyabiliriz. Bu nedenle de kimse başını kaldırıp, yanıt vermeye cesaret edemiyor. Asıl söylenmesi gerekeni söyleyemiyor.

Biri çocuklara tasallut ediyor, kızları alıp satıyor. Öteki sokakta hamile kadın görmeye dayanamıyor. Bir başkası, kadın kahkahası duyunca cinsel hezecanlar geçiriyor. Derken biri, "kocalar ölmüş karılarıyla ilk bilmem kaç saat içinde cinsel ilişkiye girebilirler“ diye fetva veriyor.  “Allah'ın hikmeti” Kimisi saçaklı sakallarından yağ ve kötülük damlayan, ruhunun kötülüğü suratlarına vurmuş karanlık tipler, kimisi ince kesilmiş bıyıklarıyla, dolar yeşiline dönüşmüş gözbebeklerinden riya ışıyan kasaba kurnazları. Hep bir ağızdan emekçi kitlelere öbür dünyayı vaaz ederken, kendileri bu dünyanın nimetlerini biriktirmeye doyamıyorlar. Sorulduğunda hepsi de „elhamdürillah...“

Hayır efendim, İslam bunların hiçbiri değilmiş. Herkeste bir çekingenlik, bir pısırıklık. Kimse başını kaldırıp, söylenmesi gerekeni söylemeye cesaret edemiyor.

***

İslam daha başından devlet dini olarak doğmadı mı? Muhammet ve ilk müslümanlar ellerinde kılıç fetih savaşlarına çıkmadılar, kafa kesmediler mi? Tarih boyunca Muaviye'sinden bilmem kimine dek her eline iktidar geçiren muktedir, müslümanmış-hıristiyanmış ayırt etmeksizin karşıtlarını din adına kesmedi mi? Hüseyin'i Kerbela'da susuzluktan kavuranlar... Hayır İslam bu olamazmış. İnsanlar cehennemde yanma korkusu, hurilerle hoş vakit geçirme vaadiyle tanrıya tapmasınlar diye bir elinde meşale, öteki elinde bir kova suyla cehennemi söndürüp, cenneti ateşe vermek için yola çıkanın bacaklarını kollarını dört parçaya bölüp, dört köşeye asanlar... Tarih şiddet, cinayet, her muktedirin işine gelen fetvalarla dolu. Fakat, yok efendim, İslam o da değilmiş, bu da değilmiş. Ya neymiş?

Öyleyse ben söyleyeyim: Evet efendim, İslamda bunların herbirine yer vardır! Sadece İslam dini değil, dinlerin tümü budur. İlkel toplumlarda ortaya çıkan büyücülerden, Mısır'ın firavunlarından, Antik Yunan'ın tanrılarından başlayarak tarih boyunca egemenlerin elinde iktidar aracı olarak da bundan başka bir işlevi olmamıştır! Her türlü şiddeti, cinayeti, ırza geçmeyi, talanı mübah saydırmak için araç olarak kullanılmıştır. Kölelerin dini olarak doğan Hıristiyanlığın iktidarı kokladıktan sonra işlediği cinayetler kitaplara sığmaz. Tanrı adına Kudüs'ü fethe giden Haçlıların Doğu Avrupa halklarına yaptıklarının, Bizans topraklarında işledikleri cinayetlerin, ırzına geçtikleri kadınların, talan ettikleri toprakların istatistikleri nerede? Amerika anakarasında medeniyetleri yerle bir eden, yerli halkların tüm değerlerini talan ettikten sonra soyunu da kıran “fatihler” bunu Hristiyanlık adına yapmadılar mı? Engizisyon mahkemelerinde verilen kararların, Hıristiyanlık adına yapılan işkencelerin tarihte kaldığını iddia edenler, başlarını çevirip, bugün Vatikan'ın koridorlarında dönen komplolara, kilise duvarları arkasında ergenliğe ermemiş çocuklarla işlenen cinsel suçlardan başlayarak, dünya çapında uygulanan entrika ve ahlaksızlıklara baksınlar.

İnsanın kusası gelir!

***

Başa dönelim: Artık neyin ne olup, ne olmadığı öylesine karışmışken... Sadece "dinci parti değil“ demekle de yetinmedi. Bunu „AKP'ye yaranmak“ gibi algılayanları ayıplamaktan da geri kalmadı. Ne yapsın adamcağız bu karamaşada? Öylesine aklı karışmış ki, ülkeyi adım adım faşizme doğru sürükleyenlerle, barış yapacağına inanıyor. Bunlarla kendi halkı için eşit yurttaşlık hakları pazarlığı yapabileceğine inanmaya kalkıyor. Ülkeyi yüzyıllar öncesinin karanlığına boğmaya çalışanlarla ne olduğunu pek bilemediğim “modernite”de biraraya geleceğine inanıyor. Bu düzen içinde, yine onlarla yanyana oturacağı koltuklarda ileri/süper/radikal falan nitelenecek bir demokrasi kurulabileceğine inanıyor.

Evet, anlaşılan kuvvetle inanmış...

Bu nedenle, yıllardır faşizme giden yolda AKP'nin araç haline getirdiği, artık oylamayı da bir yana bırakıp, tekme tokat yasa çıkarmaya başladığı meclisin meşruiyetini de dişiyle tırnağıyla savunuyor. Yüzde onla bu gidişe „dur“ denebileceği inancını yayıyor. O da yetmiyor, ülkenin üstüne çökmekte olan karanlığa karşı olan herkesi de "sol“ adına baskı altına alarak buna inandırmaya çalışıyor.

Bilimselliğe dayanarak iş yapan insanlara konuşacak-yazacak-eyleyecek alan iyice daraltıldı. Onun yerine insanların baskı altında inanca zorlandığı bir ülke haline geldi Türkiye. Formül şudur: “İnan ve her türlü baskıya boyun eğ!”

Acaba o da siyasetini aynı çizgiye oturtmaktan başka yol bulamıyor mu dersiniz?