Proje partileri

Her örgütlenmenin ardında bir proje olması doğaldır. Eğer ortada programatik bir hedef varsa, bu hedefe varmak için ara hedefler, o amaçla çalışmanın ilkeleri, yol ve yöntemler vb belirlenmişse, ortada etraflı bir proje var demektir. Her proje de, belirlenen hedefe giderken ve o hedefe varıldığında kendisine, çevresine, ait olduğu sınıfa çıkar sağlayacağı beklentisinde olan kişiler tarafından tasarlanır ve hayata geçirilir; aynı çıkarlara sahip olduğunu düşünen ya da sanan kişiler tarafından da desteklenir. Bu da doğaldır, başka türlü olması beklenemez.

Bu açıdan bakıldığında, Cumhuriyet’in kuruluşunda CHP bir proje partisiydi. Ardından gelen Demokrat Parti de bir proje partisiydi. 1960 devirmesinden sonra Adalet Partisi... Kısa keselim; siyaset meydanına çıkan partilerin tümünü sayabiliriz.

Neden bunların hepsi bir yana bırakılıp, sadece AKP için “proje partisi” dendi? Çünkü, o projeyi yapanların da, piyasaya sürülmesinden başlayarak her adımını destekleyenlerin de, projede ilan edilen hedeflerin de arkasında karanlık güçler, karanlık emeller, karanlık çıkarlar gizliydi. Etrafına döneklerle, liboşlarla, salaklaşmış solcularla bir dokunulmazlık halkası da örülen bu projeyle birlikte, Türkiye halkı tarihinde görülmemiş bir takıyyeyle karşı karşıya bırakılmaktaydı. Nitekim “proje” adım adım, her aşaması kuşkusuz Tayyip Erdoğan’ın zekâsıyla değil, asıl proje sahiplerinin atadığı danışmanlar sayesinde taktik çıkışlarla ve her aşamaya bir çentik atarak stratejik hedefine doğru ilerledi.

Artık çoktan beridir projenin gizli, kapaklı yanı kalmadı. Arkasında hangi güçlerin durduğu, hangi anlaşmalara dayandığı, kimlerden akıl ve para aldığı ortaya saçıldı. Takke düştü, kel göründü. Halk arasında tepkiler çoğaldı; tepkiler 2013 Haziran’ında yığınsal bir direnişe dönüştü. Ülkedeki 70 küsur milyon insan arasında “biraz” kafası çalışan, “biraz” namus sahibi olan (bunlardan “birazcık” olması yetiyor) herkes de bu kele bakıp, ona göre tekrar karar vermeye, aldanmışlar ondan uzaklaşmaya başladı. O gemi ambarından beslenen bazı fareler de yavaş yavaş gemiyi terk etme hazırlığına girişti. Böylece, başından bu yana AKP’ye ve gizli-açık projesine karşı çıkanların, onunla mücadele edenlerin elinin güçlenmekte olduğu görüldü.

Onun için, derhal, hiç vakit geçirmeksizin yeni bir projeyi hayata geçirme zorunluluğu doğdu! 

- Var mı şimdi böylesi bir proje?
- Evet var! Ve acil bir hedefi gerçekleştirme çabasında.
- Nedir yeni projenin acil hedefi?
- Halk arasında giderek yükselen ve her an, sadece Tayyip Erdoğan’a ve AKP’ye karşıtlıkla yetinmeyerek, sistem karşıtlığına dönüşme tehlikesi de taşıyan gelişimi durdurmak! 
- Bunun için en başta ne yapılması gerekiyor?
- Sistemin temellerine yönelen asıl tehlikeyi bertaraf etmek, dahası ortadan kaldırmak.
- Nasıl başarılabilir bu “asıl tehlikeyi bertaraf etmek, ortadan kaldırmak” işi?
- Halkın tepkisini sistem karşıtlığına dönüştürecek politikalar geliştirecek, bunun etrafında oluşacak yığın hareketini örgütleyecek olan solu tamamen etkisiz hale getirerek!

Türkiye solunu askersel darbelerle tamamen yok edememiş, ama daha sonraki yıllarda estirdikleri liberal fırtınalarla önemli bir kısmını deniz tutmuşa döndürmüşlerdi. Şimdi akılları sıra tümünü bu coğrafyadan silme ve sistemin özüne yönelen söylemlerini tamamen unutturma hesabı yapıyorlar. Artık “işçi sınıfı”, “emekçi yığınların çıkarları” falan denmeyecek. “Sermayenin sömürüsü”nden bahsedilmeyecek. “Bu sisteme temelden son vererek sosyalizmi kurma” hedefi toprağa gömülecek. Onların yerine “demokrasi”, “özgürlük”, “mutlu yaşam”, lay lay lom! 

Şu anda gerçekleştirilmeye çalışılan proje işte tam da bundan ibaret. Üstelik, projenin önemli ölçüde başarılı olduğunu da teslim etmek gerekiyor. Aksi takdirde solun önemli bir kesimi liberallerle, sistem savunucularıyla aynı ağızdan konuşmaz; yok kim yüzde ne alacakmış, kim kimle koalisyon yapacakmış, kim hükümet kuracakmış, kim bakan olacakmış gibi önemsiz ayrıntıların sakızını çiğnemezdi.

Dahası ve en can alıcısı, solculuğunun gereğinin en başta HDP’yi desteklemekten ibaret olduğunu zanneder hale gelmezdi!

Yazımın başında “proje partisi” demiştim, sonuna gelirken, dokunulmazlık zırhını delerek adını telaffuz ettim! Daha da açayım: Çünkü HDP, solda bir cephe/eylem birliği arayışları yükselirken, Kürt ulusal hareketinin sıra sıra haklı istemlerinin de ötesinde, “Kürtlerin değil, Türkiye’nin solda yer alan bir partisi” olduğu iddiasıyla ortaya çıktığı ve parlamentodaki Kürt ulusal hareketinin temsilcileri bu partiye girdiğinden itibaren kuvvetle bu projeye hizmet etmektedir.

Biliyorum, hemen üstüme gelecekler var. Ben “sınıf” diyeceğim, onlar “ulus” diyecekler. Ben “iktidar” diyeceğim, onlar “hükümet” diyecekler. Ben “bu kapitalist sistem yıkılmalı” diyeceğim, onlar “demokrasiyi kurtarmak lâzım” diyecekler. Ben “sıfır”dan bahsedeğim, onlar “10”dan. Ben “sosyalizm” diyeceğim, onlar...

Aynı dili konuşmadığımız için anlaşamayacağız. Çünkü üstüme gelecek olanlar solun dilini unuttular! Onlar artık başka bir dil konuşuyorlar; yeni projenin dilini...

Tutar mı bu proje? Şimdilik tutarmış gibi. Ama çok sürmez, yakında takke düşene dek...