Paket, ziyaret ve süpürge üzerine

Paket
Tayyip Erdoğan, uzun süredir kıskançlıkla sadece halktan değil, kendi kadrolarının bir kısmından bile kıskançlıkla gizlediği paketi en sonunda açıkladı. Anlaşılan paket çok daha önceleri başka mercilere, “eşbaşkan” Tayyip’in “asbaşkanlar”ına açıklanmış. Onların görüşlerine sunulmuş, danışmanlarından öneriler alınmış. Halk da kim oluyor? Asıl olan, asbaşkanların ve onların danışmanlarının onayını almaktır. Görüşmeler bitmiş, onların onayları da alınmış. Bütün bunlar olup bittikten sonra sıra halka - Tayyip’in yıllardır aptal yerine koyduğu yığınlara gelmiş. Bu tiyatronun hemen ertesinde, henüz kimse doğru dürüst derin bir nefes alıp, yorum yapamadan, ABD ve AB ağabeylerinden onay ve destek gelmesi başka neyle açıklanabilir?

Aslında uluslararası diplomaside böylesi metinler, uzun uzadıya incelenmeden, her kavram tek tek tartılmadan, satır araları okunmadan, amaçlanan doğrultunun getireceği sonuçların “A”, “B”, “C” ve bilmem kaçıncı olasılıkları gözönünde bulundurulmadan hiçbir yorum yapılmadığını bildiğimize göre... bir kez daha vurguluyorum:

Tayyip ve çok yakınındaki şürekâ, bu metindeki maddeleri başından itibaren taşeronluğunu yaptıkları patronlarına tek tek danışmış bulunuyorlar! Nokta!

Büyük ağabeylerden yapılan açıklama da, emperyalist odakların Tayyip ve şürekâsını bir süre daha iktidarda tutmaya eğilimli olduklarını gösteriyor. Nokta!

Ziyaret
Zaman ve olaylar Türkiye’de dünyanın geri kalanından çok daha hızlı akıyor. Daha birkaç gün öncesine kadar ortalıkta dolaşıp duran tartışmaların, yorumların çoğu Abdullah Gül’ün ABD’de gezindiği yerler, dolaştığı kapılar, görüştüğü kişiler üzerine yoğunlaşmıştı. Kimle ne konuştuğu, ne türden yeni sözlü/yazılı anlaşmalar yaptığı merak konusu olmuştu.

Bu doğrultuda tahminler, sızıntılar ve bunlara dayalı yorumlar birbiri ardına sıralandı. Bunların bir kısmı, Gül’ün AKP’nin imajını tazeleme çabası içinde olduğunda birleşti. Herkes kendi siyasal bilgi ve deneyine göre bir dizi laf etti. Ve ne yazık ki, bunların önemli çoğunluğu, bilerek-bilmeyerek, elbirliğiyle çok önemli bir tehlikeye de su taşıdı. Neydi bu tehlike?

Süpürge
Bu ziyaretle birlikte, bir zaman ABD’de Erdoğan’ın “kubura süpürülmemesi”nin rica edildiği anılarda canlandı. Gül’ün “süpürgeyi eline tutanlara” yeni ricalarda bulunduğu üzerine yoğun şüpheler ifade edilmeye başladı. Bu iddialarda gerçekle örtüşen ve haklı yanlar olduğundan kuşku duymuyorum. Ancak, bu söylentilerin kamuoyunda yanıltıcı, bilinç karartıcı bir yanı da vardı. Neydi bu tehlike?

Çok gerilere gitmeye gerek yok. Yakın tarihte dünya yüzündeki sayısız örneklerine ve kendi ülkemize baktığımızda gördüğümüz bir manzara var:ABD ve diğer emperyalist güçler, birçok ülkede kimi çevrelerin iktidara gelmesinde, hükümetlerin değişmesinde belli roller oynadılar, halen de oynamaya devam ediyorlar. Gerek CIA vb. kuruluşların hazırladığı dolaplarla, gerekse Soroz gibi sermaye odaklarının destekleriyle medya merkezleri satın alınıyor, partiler kuruluyor, hükümetler değiştiriliyor. Dahası, askersel-sivil darbeler düzenleniyor, savaşlar ve içsavaşlar çıkarılıyor. Bu sayede ülke iktidarlarına getirilen işbirlikçilerle önce ve sonradan belirli anlaşmalar yapılıyor. Böylece ülkeler ekonomik, siyasal ve askersel olarak tutsak alınıyor.

Bütün yukarıda sayılanlar kuşku götürmez biçimde doğrudur. Cumhuriyet tarihindeki pek az sayıdaki başbakanın dışındakilerin ABD ile ilişkileri Erdoğan hükümetinin iktidara geliş serüveninde bu doğrultudaki oyunların önemli rolü, başta ABD olmak üzere emperyalistlerin Tayyip’i kendilerine taşeron belledikleri çoktan sır olmaktan çıkmış bulunuyor. Erdoğan’ın bir aralar kubura süpürülme tehlikesi atlattığı da herkesin malûmu.

Bütün bu doğruları bilmek, ülkemizin nasıl emperyalizmin kıskacına düşürüldüğünü anlamak gerekiyor. Ancak bir koşulla:

Bu gerçeklerin bir yanılgıyı güçlendirmeye de yarayabileceğini unutmamak koşuluyla...

ABD’nin kendisinden de büyük tehlike
Bir yanda yukarıdaki gerçeklere, diğer yanda, çeşitli parti yöneticilerinin -tabii bu arada Kılıçtaroğlu’nun- son zamanlarda ABD ile kurmaya çalıştığı diyaloga bakarak “ABD’nin elindeki süpürge”yi mutlaklaştırma tehlikesi giderek büyümekte:

“ABD, elindeki olanaklar sayesinde istediğini iktidara getirir, istediğini iktidardan süpürür!”

Emperyalizmin gücünü olduğundan da büyük sayan, böylece siyasal bir şaşılık yaratarak çok sayıda insanı umutsuzluğa ve eylemsizliğe sürükleyebilecek olan bir yanılgıdan bahsediyorum. En başta, AKP iktidarından bıkmış olmasına karşın, henüz ona karşı aktif mücadeleye girmekten uzak duran kesimlerin bu tehlikeye kurban gitmesi olasılığı büyük.

Kapitalist toplumdaki sınıfsal çelişkilerin derinliğini, buradan doğan büyük enerjileri, bu enerjilerden işçi sınıfına ve emekçi yığınların payına düşen gücü görmezden gelenler tarihe ve yaşadığı ana diyalektik bütünlüğü içinde bakmaktan yoksun olanlar böylesi mutlaklaştırmalara sürüklenmekten kurtulamazlar.

Bu tür mutlaklaştırmaların, hem emperyalistlerin, hem de onlara maşalık edenlerin işine geldiğini de unutmamak gerekiyor. Tayyip Erdoğan’ın da bir süre böylesi bir mutlaklaştırmaya, “bunlar çok güçlü, sadece medyayı değil, devleti ele geçirmişler, bunları artık kimse yıkamaz” yanılgısına yaslandığını biliyoruz. Ta ki...

Asıl süpürge kimin elinde
Haziran başında milyonlarca insan sokaklara, meydanlara dökülene dek! Bunun Tayyip’i ve onun çevresine toplaşmış güruhu ne denli korkuttuğunu gördük. Tüm dünyayı şaşırtacak düzeydeki polis terörü, “kimyasal silahlarla” sokaktaki halka açılan “savaş” başka neyle açıklanabilir? Tüm haykırma ve hönkürmelerine karşın, ne denli korkak olduğu, sinek misali çevresinde toplaşan korumalardan belli olan Tayyip Erdoğan paniğe kapılmış durumdadır. Şimdi, o ve çevresindekiler de içinde olmak üzere herkes, kimsenin beklemediği bu patlamanın ülkeyi değiştirdiğinin farkında. Şimdi bir farkındalığın daha yaratılması gerekiyor:

Bu iktidarı kubura süpürecek asıl güç, halktır!

AKP’yi iktidardan alaşağı etme işi, asla ABD’de alınacak kararlara, kimi parti yöneticilerinin ABD’deki belirli odaklarla yapacağı anlaşmalara bırakılamaz. Böylesi bir sonuç, AKP yerine kim gelirse gelsin -belki biraz daha farklı yöntemlerle- aynen onun politikasını sürdüreceği anlamına gelecektir.

Haftalar boyu meydanları dolduran insanların bir ağızdan haykırdığı “Bu daha başlangıç...” sloganına bağlı kalmak, o direnişi Hazirandan sonra değişen Türkiye’nin yeni koşullarına uygun biçimde, çok daha yaratıcı şekilde sürdürmekle mümkün olacak.

Bunun için de, AKP iktidarının kurbanı olan milyonlarca insana asıl süpürgenin kimin elinde olduğunu kavratmak gerekiyor. İşçi ve emekçiler, aydınlar, gençler, kadınlar, dinin ticaret ve iktidar malzemesi yapılmasına karşı olan herkes, elinde bir süpürge olduğunun bilincine varmalı. Milyonlar ellerindeki bu süpürgeyi iktidar mücadelesinin her alanında kullanmaya ve hep birlikte ortalığı süpürme işine başladığı zaman... Asıl işte o zaman...

Şimdi herkesin süpürgesini eline alma vaktidir!