Ötekileştirirken ötekileşenler

60'lı yılların başında, "seks doktoru" ünvanıyla dünya çapında şöhret sahibi olan Dr. Kinsey ilk doktora tezini Kuzey Amerika'ya özgü bir yaban arısı türünün üreme sistemi üzerine yapmış. Bu amaçla da, -inanılacak gibi değil ama- tamı tamına 5,5 milyon arı toplamış. Mikroskop altında en ince ayrıntılarına dek incelenen bu 5,5 milyon arı içinde birbirinin tıpatıp aynısı olan iki taneye rastlanmamış.

Doğa işte bunca zengin ve çeşitli. Birbirinin benzeri olmaktan öte, aynı gibi görünen her varlığın kendine özgü bir yanı, onu diğerlerinden ayıran "farklı" bir tarafı var.

İnsan denilen yaratık da evrendeki tüm varlıklardan biri olduğuna göre... O da, gezegenimizdeki doğa örtüsü, bitkiler ve böcekler dahil olmak üzere tüm canlı ve cansızlar aleminde olduğu gibi, ayırt edilmez biçimde birbirinin aynısı değil. Her insan, fiziksel yapısının da ötesinde, zihinsel ve duygusal yapısıyla da farklılıklar gösteriyor. Her olay karşısında başka duygu ve düşünceler geliştiriyor, farklı tepkiler veriyor. Bilimsel araştırmalar sonucu elde edilen bulgular da sadece en genel "aynılıklar" üzerine kuruluyor. Yoksa, örneğin "Beş bin denek üzerinde yapılan incelemeler sonucunda..." diye yapılan açıklamaların hiçbiri gerçekten beş bin adet aynısının aynısı sonuca dayanmıyor, dayanamaz.

Doğada böyle ise, toplumsal yaşamda baska türlü olabilir mi? Tabii olamaz. Toplumsal yaşamda böyle ise, siyasal alanda başka türlü olabilir mi? Olamaz! Aynı ideolojik temelde birleşen, aynı örgütsel yapı içinde biraraya gelen ve ortak bir siyasal çizgide etkin olan insanların bile algıları, düşünce ve davranışlarında farklılıklar kaçınılmazdır.

Bu gerçekliğe karşın, tarih boyunca bir takım popülist politikacıların sıklıkla basvurduğu bir yöntem var: Birilerini, farklılığına vurgu yaparak ötekileştirmek ve böylece dıştalamak... Toplum içinde ötekileştirilmiş ve dıştalanmış olanı düşman ilan etmek... Bu ötekileştirme, dıştalama ve düşmanlaştırma sürecinde, başka birilerini de çevresine toplayarak aynılaştırmak... Uygun buldukları yer ve zamanda aynılaşanları ötekileştirilenlerin üstüne saldırtmak. Ve böylece güç kazanmak, iktidar sahibi olmak. Bunun için bahane her zaman bulunabilir. Ten rengi de olabilir bu, göz biçimi de ulusal-etnik köken de olabilir, dinsel inanç da. Belli bir coğrafi bölgeye ait olmaktan tutun da, insanların cinsel eğilimleri, hattâ boy, vücut ağırlıkları bile ötekileştirmeye temel alınabilir. Roma/Sinti (kimilerine göre hâlâ "Çingene"), Yahudi, (Hiristiyanlar için) Müslüman, (Müslümanlar için) Müslüman olmayan herkes, Hintli, siyah Afrikalı (kimilerine göre hâlâ "zenci"), uzak Asyalı, Kızılderili, Avustralya yerlisi, Latino, Kürd... Saymakla bitiremem. (Bu arada asla unutmayalım: Bunlar arasında burjuvazinin her dönemde asla vaz geçmediği, dünya çapında tartışmaksızın üzerinde anlaşmaya vardığı ve ötekileştirmek-dıştalamak-düşman ilan etmek işini bir an bile elinden bırakmadığı bir kitle var: Komünistler.)

Bu yöntem, tarih boyunca defalarca denenmiş ve her seferinde hezimetle sonlanmıştır. Çünkü, sinsi planların taşeronluğunu yaparken ya da salt kendi maddesel ve tinsel çıkarlarının peşinde koşarken bu yola basvuran siyasiler, her seferinde düştükleri körlük içinde bu sürecin diyalektik sonuçlarını görmekten aciz kaldılar. Ve hiçbiri aynı sonuçtan kendisini kurtaramadı:

Ötekileştiren, dıştalayan ve ötekileştirip, dıştaladıklarını düşman ilan edenlerin kaçınılmaz sonu, kendilerinin de ötekileşmesi, dıştalanması ve düşman ilan ettiklerinin düşmanı haline gelmesidir!

AKP taifesi, başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, en başından bu yana, tarih boyunca denenmiş, ve her seferinde hezimetle sonlanmış olan bu yöntemi benimsediler. Bir an bile uygulamaktan vazgeçemiyorlar. Döne döne bu yola başvuruyorlar.

Minareleri süngü ilan eden başbakan ve adamları süngüyü nereye saplayacaklarını artık şaşırmış bulunuyorlar. "Kendileri gibi düşünmeyen" demeyelim, kendilerinin söylediğini papağan gibi tekrar etmeyen herkesi ötekileştirerek düşman ilan eder hale geldiler. Komünistler, sosyalistler, solda yer alan herkes Kürd halkının demokratik istemlerine destek verenler, 4+4+4 üçkağıdına, İmam Hatip dolabına, gençliği esir almak ve aydınlığı katletmek üzere hayata geçirdikleri projelere karşı çıkanlar... (Bu liste uzar gider. Tabii bunu anladık.) Rumlar, Ermeniler, Yahudiler ve tabii en basta Kürdler... (Bunu da anladık.) Ortodokslar, Katolikler, Protestanlar, ve en başta da Müslüman olmasına rağmen Sünni olmayan herkes tabii bu arada çok kendine özgü olan Aleviler... (Bunda da anlaşılmayacak bir taraf yok.) Ve giderek mahcupça ve alçak sesle de olsa, iktidar partisinin bazı uygulamalarını eleştirenler, adaletsiz adaletten şikayet edenler "evet, ama..." derken, "evet dediysek..." demeye baslayanlar. Eh, geriye kim kaldı ki?

Bir zamanlar, birilerini "öteki" ilan ederek ve "Beğenmeyen bu ülkeyi terk etsin!" diyerek, bazı yurttaşları babasının çiftliğinden kovar gibi kendi ülkelerinden kovmaya kalkışan başbakan ve çevresinin ellerindeki kantarın topu kaçtı. Kısacası artık AKP'li olmayan, başbakana padişah muamelesi yapmayan herkesi ötekileştirmeye ve düşman ilan etmeye giriştiler.

Fakat dikkat: Böylece, sonlarına uzanan yolda hızla ilerlemeye başladılar! Çünkü, ister ülke nüfusunun çoğunluğunun yumuşak karnı olduğunu saptadıkları ve kendilerine göre modifike ettikleri İslam dinini pazarlasınlar, ister vurgun ve yağmayı kalkınma projeleri diye yutturmaya kalksınlar, bunca insanı ötekileştirirken kendilerinin de ülke içinde ötekileşerek yabancılaştıklarının farkında değiller.

Artık asıl "öteki" olanlar, Recep Tayyip Erdogan, AKP kurmayları ve onların etrafına üşüşmüş olan çıkar ve çevreleridir.

Bunlar, işsizliğin, geçim sıkıntısının, gelecek korkusunun gittikçe daha da hızlanarak yaygınlaştığı ülkedemde, işçilere ve emekçilere göre ötekileşmiş ve yabancılaşmıştır!

Bilim yuvalarını medreseleştirmek, bilim insanlarını etkisizleştirerek onların yerine imamları, ne idiğü belirsiz kelebek bıyık üniformasına bürünen intihalcileri getirenler, ülkemin aydınlığına karşı ötekileşmiş, içinde yaşadığımız çağa ve bilime yabancılaşmıştır!

Hem ülke içinde, hem de sınır boylarında komşu ülkelerle çatışkı ve savaş kışkırtıcılığı yapanlar, huzur ve barışa susamış milyonlarca yurttaş karşısında ötekileşmiş ve yabancılaşmıştır!

Kendisine biat etmeyen herkesi azarla, tehditle, yasal oyunlarla pusturmaya yeltenenler, satın alınmış medya dışında kalan az sayıdaki gazeteciyi de tehditle, kovuşturmalar ve tutuklamalarla susturmaya çabalayanlar, demokrasi kavramının içerdiği tüm ayrıntılardan uzaklaşarak ötekileşmiş ve yabancılaşmıştır!

Başta ABD olmak üzere, emperyalistlerin planlarının baş uygulayıcısı olmak için canını dişine takanlar, Türkiye'yi Suudi Arabistan'a benzetmeye çalışanlar, bir zamanlar nice kan dökülerek emperyalistlerin askersel işgalinden kurtarılmış olan ülkemi yeni baştan emperyalizme pazarlayarak kendilerini ötekileştirmiş ve ülkenin bağımsızlığına yabancılaşmıştır!

Öyleyse... Artık her an, her yerde ve herkese söylemeliyim, söylemeliyiz:

Recep Tayip Erdogan, sen ülkemin el emeğiyle, alın teriyle, akıl gücüyle yaşam mücadelesi veren namuslu yurttaşları karşısında düşüncelerinle, yaptıklarınla, duruşunla ve söylemlerinle tamamen ötekileştin! Sen, onların barış, demokratik haklar, bağımsızlık ve özgürlük istemlerine de tamamen yabancılaştın.

Öyleyse... Öyleyse...

Öyleyse, Recep Tayip Erdogan sen Türkiye değilsin!