Lâkin

Başlıktaki sözcük oldukça eski ve artık pek kullanılmıyor. İfade ettiği karşıtlık ise halen taptaze. Çünkü her seferinde yeni baştan pişirilip önümüze konuyor.  Ne zaman ki, “lâkin”ler, “ama”lar işbaşı yapıyor, orada birçok insan doğru olanı kestirdiği, hâttâ bildiği halde başka bir şeye karar veriyor, ya da vermek zorunda kalıyor/bırakılıyor.

Yıllardır birileri “lâkin” ve “ama” tohumları ekerek AKP gericiliğinin ülkeye hakim olmasına değer biçilmez katkılarda bulunmadı mı? Üstelik her seferinde aynı yöntemle.

Yöntem dediğimin formülü çok basit: Bu tohumlar hangi topraklarda yeşerebilir? Umutsuzluğun, çıkarsızlığın çoraklaştırdığı topraklarda. Öyleyse, önce yığınların umudunu yerle bir edeceksin. Onları tam bir çıkmazda olduklarına, ellerinde kendilerini kurtaracak hiçbir güç olmadığına, kurtuluş yolu kalmadığına inandıracaksın. Ondan sonrası kolay. Önlerine sahte umutlar koyup, “... biliyoruz lâkin/ama şu anda tek olanak bu” diyeceksin.

“Lâkin” ve “ama” tohumlarını ekenler umutsuzluğun elçileridir!

Bunların başlıca görevleri, bu sömürü ve baskı düzenini ayakta tutmak, taşınamaz hale geldiğinde de, yığınları sahte umutlar peşinde sürükleyerek, onun devamını sağlamaktır.

Yıllardır siyasetin sağında ve solunda yapılmaya çalışılan işte sadece bundan ibarettir. Sağdakiler, insanları önce sürdürmekte oldukları yaşamın “allahın emriyle yazılmış kader” olduğuna, değiştirilemeyeceğine inandırıyorlar. Sonra da lâkin/ama bir sahte umut kapısı aralıyorlar: Bu kadere boyun eğerken, öbür dünyada rahat etmeye hazırlanabileceklerini söylüyorlar: “Şimdi acı çekiyorsun, lâkin/ama öbür dünyada...”

Ya sol iddialarla ortada dolaşan bazıları? Onlar da düzenin devamı için “lâkin” ve “ama”ların arkasına sığınıyorlar. “Cila”yı “umut” olarak sunuyor, bu sermaye düzenini iyileştirmekten başka olanak olmadığını propaganda ediyorlar. Böylece milyonlarca işçi ve emekçiyi bu düzene atılacak cilayla yetinmeye, ciladan başka olanak olmadığına ikna etmeye çalışıyorlar: “Biliyoruz, bu tam çözüm değil, lâkin/ama şimdilik tek çıkar yol...”

Haziran netameli aydır. Yine yaklaşıyor. Yaklaştıkşa toplumun siyasete ilgisi artıyor. O arttıkça, sahte tahlillerle, sahte basit aritmetik hesaplarla, sahte kamuoyu araştırmalarıyla, sahte umutlar piyasaya sürülüyor.

Kaç zamandır söylüyoruz, yazıyoruz: Bu seçimlerden çıkacak sandalye hesaplarıyla, halka umut dağıtan partilerin hiçbiri ülkenin içine sürüklendiği karanlık tabloyu temelden değiştirme yeteneğine sahip değildir. Dolayısıyla bu seçimlerin iddia edildiği gibi stratejik önemi de yoktur. Bugün yapılmak istenen iş, giderek çöküş dönemine giren ve kendi içinde de çatlaklar oluşmaya başlayan AKP’ye yeni bir biçim vermek, kurduğu düzeni de, köşesini kenarını törpüleyerek, biraz da cilalayarak ayakta tutmaktır.

Onun için elbirliğiyle yığınları bir yandan umutsuzluğa sürüklüyor, öte yandan kötünün iyisini umut kapısı, çıkış yolu olarak gösteriyorlar.

Umutsuz yaşanmıyor. İnsanların umuda gereksinimi var. Ne var ki, sahte umutların peşine takılanlar, yatsıda mumlar sönünce hayal kırıklığıyla karşılaşacaklarını bilmelidirler. Zamanla biriken hayal kırıklıkları, önünde sonunda yığınları hepten umutsuzluğa, “adam sende”ciliğe ve böylece sistemin değiştirilemezliğine inanan kölelelere dönüştürür. Sahte umut tüccarlarının insanları götüreceği yer bundan ibarettir.

Özgüven ve o uğurda çaba birleştirildiğinde umuda hayal olmaktan çıkma şansı doğar. Umudun somut gerçekliğe dönüştürülmesi ise, ancak özgüvenine sahip olan ve o uğurda çabayı göze alan yığınların örgütlü mücadelesiyle olur. Bunun “lâkin”i, “ama”sı yoktur!

 Ve yine “lâkin”siz, “ama”sız iddia ediyorum: Ülkemizde bunu başarabilecek milyonlarca “boyun eğmeyen” ve bu düzenden çıkış yolu arayan insan var.

AKP ile birlikte artık pervasızca yapılan yağmaya, sömürüye, hırsızlığa, aklâksızlığın her türüne son vermek; bu deli gömleğini çıkarıp atmak, bu din simsarlarının “çağ atlatmak” yalanıyla ülkelerini yüzyıllarca geriye götürmesine engel olmak, emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmak umudu taşıyan milyonlarca “boyun eğmeyen”.

Onlar boyun eğmediklerini, umutları için özgüvenleriyle, cesaret ve atılganlıklarıyla meydanları doldurabileceklerini gösterdiler. Sıra şimdi umutlarını gerçek haline getirmek için iki şeyi daha kavramalarına geldi: Birincisi, örgütlü bir güç olarak mücadeleye devam etmek. İkincisi, bu sisteme son vererek, onun yerine sosyalizmi kurmak.

Bunların da “lâkin”i, “ama”sı olmamalı!