Kimin neye ihtiyacı var, neye yok

Dilin kemiği yoktur tek başına duramaz. Onu taşıyacak bir kafa gerekir. O dili taşıyan kafada da, kemiği olmayan dile emirler yağdıracak, onu konuşturacak bir akla ihtiyaç vardır. Bu da yetmez. O kafayı taşıyanın bir de belkemiği olmalı ki, kafa sağa sola yalpalamasın doğru dürüst, dik dursun.

Son yıllarda beyinden yoksun o kadar çok dil ortalığa döküldü ki, bunların ahmaklık ötesi lakırdılarından gına geldi artık. Daha da kötüsü, alıştım bu beyni ve kemiği olmayan dillere. Öylesine alıştım ki, bunların lakırdıları devletin en üst kademelerinde döküldüğünde bile kimi zaman duymazdan geliyorum, kimi zaman da, yine alışkanlıktan olsa gerek, gerçekten duymuyorum.

Bir de kafasında taşıdığı beynin bir çeşit faaliyeti sonucu her duruma uygun bir laf eden, bugün söylediğinin ertesi gün tam tersini iddia eden, durmadan ve yüzü kızarmaksızın her yalanın kuyruğuna başka yalanlar takan, yeri geldiğinde esip gürleyen, tehditler yağdıran, yeri geldiğinde gözyaşlarını sel ederek yalvarıp, merhamet dilenmesini de beceren diller var. Son zamanda ortalığa dökülen bu insan türü, her çeşitten üçkâğıtçılığa girişirken, dala-vere-li işlere dalıp fakat asla vermeden, hep alarak çıkarken, kara akçeyi beyaza boyarken ve benim aklımın ermediği sürü sepet başka karanlık sokaklarda dolaşırken, ortalığı toz dumana boğmak için de söyletiyorlar dillerini.

Biliyorlar ya, dilleri kemiksizdir onun için dillerine söyletmekten çekinecekleri hiç, ama hiçbir şey yok. Bilmedikleri bir şey var oysa, birçok insanın bildiği: bu tür dillerin sahiplerinin belkemiksizliği! Ve giderek daha çok insan bilmeye başlıyor:

Belkemiğinden yoksun kafaların kemiksiz dillerini, en acil şekilde susturmaya ihtiyaç var bu ülkede!

Böylesi dillere alıştığımı yazdım yukarıda. Ama hâlâ alışamadığım bir şey var: Bu tür dillerin soldan gelmesi. Solu hayâlimde süslediğim için değil. Bunların gerçek sol olan ve olabilecek her şeye verdikleri zarara hayıflandığım için. İşte buna alışmadım, alışamıyorum ve asla alışmayacağım.

Boynuna sol yaftası asıp, başkalarına değil, gerçek sol olana karşı bir kelâm etmek için dillerini söyletenler de çoğaldı son sıralarda. Her fikir karşısında, yeni bir şey söylüyormuş havasında, ağzına sakız ettikleriyle ortalığı mugalâtaya boğmak için dökülen akıllarının yetmediği, kurnazlıklarının uzanamadığı yerde de, hakarete, izi kalır umuduyla çamur atmaya dönüşen diller.

Geçenlerde birkaç yazı okudum yine, birkaç da lakırdı geldi kulağıma: Halkın acil ihtiyaç duyduğu şey/şeyler varmış. Örneğin Kürt halkının mücadelesi bu ülkenin en, en acil sorunuymuş. Başka ihtiyaçlara, örneğin demokrasiye falan da buradan gidilecekmiş. Ağız birliği etmişler, “işte tam da bu nedenle, bu ülkede halkın sol cepheye ihtiyacı yok” diye dil döküyorlar.

Bu arada işçi sınıfından, kent ve kır yoksullarından, emekçi yığınlardan, sermayenin sömürü düzeninden bahisle söylenmiş tek bir sözcük yok ortada. Şimdi bu insanlar, giderek daha çok sormayacaklar mı, neden kendilerinden hiç bahsedilmediğini. Ve her gün daha çok insan anlamayacak mı neye ihtiyacı olup, neye olmadığını.

Anlayacak kendisinden hiç bahsedilmeyen, sömürü çarkları altında öğütülmekte olan yığınlar asıl bu dillere değil, gerçek bir sola ihtiyaçları olduğunu.

Daha başkaları da var. Cemaatlere karşı AKP’yi desteklemeye kalkanlar. AKP’ ve Eroğan gitsin diye takkeli Gülen efendinin cemaatiyle CHP’yi koalisyon ortağı yapmaya kalkarken, buna bir de sinsice köşede bekleyen Gül’ü katmaya kalkanlar. Salt şu ya da bu çıkar umuduyla bunların yanına sığışanlar. Denge hesapları yapanlar. Bütün bunlar da, asıl düşmanı oldukları gerçek sola karşı “düşmanımın düşmanı dostumdur” ilkesiyle, herkesle birleşmeye hazır olanların dilleri. Dillerinin kemiği yok ya, hep bir ağızdan konuşuyorlar. Yeter ki...

Yeter ki, gerçek bir sol, bütün bunlara temelden son verecek bir seçenek olarak güçlenip, çıkmasın ortaya. Maskeler değişsin, ortalık biraz rahatlasın, ama her şey olduğu gibi kalsın. Bu sömürü, bu talan sürsün. Bu arada yeterince vurgun vuranlar çekilsin, biraz da başkaları semirsin. Yeter ki... yeter ki, burjuvazinin iktidarı süre gitsin, ebediyete uzansın... yeter ki, sosyalizm gelmesin bu ülkeye... asla gelmesin! Giderek daha çok işçi, emekçi ve emekten yana, aydın kafalı insan anlamayacak mı fakat...

Anlayacaklar, çoktandır bunların hiç, ama hiçbirine ihtiyaç kalmamıştır bu ülkede!

Peki, neye ihtiyaç var? Diktatör Erdoğan ve AKP’den, tarikatların, cemaatlerin tahakkümünden, çalıp çırpmaktan, vurup kaçmaktan, el koyup yağmalamaktan ve buna benzer birçok kötülükten kurtulmaya mı ihtiyaç var? Demek ki...

Demek ki, tüm bu kötülüklerin kaynağı olan kapitalist sömürü düzeninden kurtulmaya ihtiyaç var asıl bu ülkede.

Yani anlayacağınız, bütün bunlara son vermeye yol döşeyecek gerçek bir sola ihtiyacı var bu ülkenin. Şimdi asıl ve en acil ihtiyaç, tüm sola açık, aydınlanmadan yana insanlara asıl seçenekleri gösterebilmek, onları seçimler öncesindeki her türden tuzağa karşı örgütlü mücadeleye kazandırmak şurada burada değil, solda birleştirmektir. Bu da zaten var olmayan bir şey değil. Öyleyse...

Öyleyse, Sol Cephe’yi yaygınlaştırmak, güçlendirmek, daha örgütlü hale getirmektir en acil ihtiyaç.