Fare geçince

"Farenin geçtiğine yanmam, yol yapar" herkesin bildiği bir atasözü bu. Çoğunluk biliyor da, günlük yaşamdaki karşılıklarını düşünmüyor. Cahilleri bir yana bırakalım. Okuryazarların çoğu da böyle. Eğitim sistemimizin yarattığı bir boşluk da budur. Her bilgi tek başına ezberlenip, bellekte  bir çekmeceye kapatılır. Terrabayt'lar dolusu bilginin birbiriyle bağı kurulmaz. Böyle olunca, bunların günlük yaşamdaki karşılığı da kimsenin aklına gelmez.

Dönelim fareye... Ankara'da OHAL ilan edilmiş. Polis vazifesini yapacak, yapmak için selahiyetini kullanacak ve önüne gelen yurttaşın üstünü arayacakmış. Vazifeye bak! Selahiyete gel! Durup dururken niye öpüldük? Ankara'da gerçekten halkın bilinmediği, duymadığı, olağanın dışında bir durum mu var? Yoksa, hükmedenlerden bir hakim "kendinden menkul" bir nedenle durup dururken neden böyle bir karar versin? Beynimin şüpheci köşesi dürtüyor: Sakın asıl neden kendinden değil, bir "başka merciden menkul" olmasın?

Bu fareler, sıçanlar hep böyle yaptılar. Önce birini saldılar. O beklenmedik bir anda, tüm ahı ve şanıyla geçti. Birileri "yahu bu ne geçiş" dedi, geçen farenin geçmesi bir yana, yaptığı, söylediği ya da yazdığı öylesine akla mantığa sığmayacak kadar amorf idi ki, herkes şaşırıp kaldı. Birileri ayağa fırladı: "Aman kovun şu fareyi! Geçtiğine yanmayız, yol yapar!" Beyni sulanmış bir başkaları ise hemen avaza kalktı: "Yahu faredir, dokunmayın, o da geçsin!" Çoğunluk ise aval aval baktı, hâttâ ne gördü, ne duydu, ne de üstünde konuştu.

O farenin arkasından biri daha sökün etti. Bir daha, bir daha. Fare ordusu yol yaptı. Farelerin geçişine herkes alıştı. Farelerle, sıçanlarla, onların davet ettiği yılanlar, çıyanlar, akrepler, bitler, keneler, sülükler. hamam böcekleri, karafatmalarla  birarada yaşamaya başladık, yaşıyoruz!

Duyduk duymadık demeyin! Farelerin hesabı şudur: Hükmedenlerden bir hakim "falan tarih saatten filan tarih ve saate kadar" karar verecek. Çoğunluk bunu şiddetle lanetlemeye, karşı çıkmaya girişmeyecek. Sonrası... Ertesi gün bir kez daha.. Ve bir kez daha... Öyle ki, olaganüstü hal, sıklıkla tekrarlanıp, sonunda zaman sınırı olmaksızın uzatılacak. Ve "o-hal"in açılımı "olağan hal" haline gelecek. (Tarihte örnekleri var) Böylece yol yapan farelerin açık diktatörlüğü bütün ülkenin üstüne çökecek! Hesap budur.

İşin arkasında başka bir hesap da olabilir. OHAL ilan edenlerin kendileri olağanüstü hal yaratmak için önlem almaktadırlar. (Çünkü olağan hal içinde ömürlerinin sonuna gelme olasılığı büyümektedir) Burada da şu hesap devreye girer: Geçen bu fare yüzünden birileri öylesine şiddetli tepki gösterecek ki, polisin gazı, copu, plastiği bir yana bırakılacak. Hakiki silahlar kullanılacak. Onbinlerce insan demir parmaklıkların arkasına tıkılacak. Bir süredir gözden uzak kalan Engizisyon odalarının kapıları açılacak. Böylece farelerin ve sıçanların açık diktatörlüğü gerçekleşecek. (Bunun da tarihte örnekleri var)

Hesapları ne olursa olsun, farenin geçip, yol yapmasına izin verilmemelidir. Vakit geç değil. Çünkü ülkemizde kimilerin iddia ettiği gibi, aydınlanmadan, özgürlükten, eşitlikten ve laiklikten yana insanlar sadece küçük bir azınlık oluşturmuyorlar. Aksine, ortalıkta gezen din simsarlarına, onların goygoycularına ve dilencilerine göre çok daha büyük, dahası ezici bir çoğunluk oluşturduklarını iddia ediyorum. Ama... Sayılar hiçbir şey ifade etmez.

Örgütsüz oldukları sürece, en büyük sayılar bile kendilerinden kat kat küçükler karşısında azınlık olarak kalmaya mahkumdurlar.

Gerçek çoğunluğun, çoğunluk olduğunun bilinciyle ülkeyi farelerden başlayarak her türlü haşereden temizlemek için bir an önce örgütlenmesi gerekiyor. Yoksa...