Evet, ama yetmez!

Haziran ayaklanmasının ilk günlerinde, ülkedeki siyasal gelişmeler üzerine en temel saptamalardan bir yazıldı duvarlara: “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!” AKP karanlığından kurtulmak isteyen milyonlara umut ve biraz da “garanti” veren bir saptama değil miydi bu?

Evet, ama yetmez! Hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylerken, ne olacağına dair en ufak bir işaret vermezsen yetmez. AKP gericiliğinin, ülkeyi İslam faşizminin iktidarı altında ABD emperyalizminin uydusu haline getirmekte olduğunun farkına varmaya başlayan milyonlara, bundan sonul kurtuluş hedefini, ona varacak yolları göstermezsen yetmez!

Türkiye şimdi olağanüstü bir politikleşme sürecine girdi, giriyor. Giderek daha geniş çevreler politika tartışır oldu. Gözler açılıyor, kulakların pası gidiyor, diller çözülüyor. Sohbetlerin merkez konusu daha çok siyasal alana kayıyor. Böylece giderek daha çok insan AKP diktatörlüğüne son verilmesi gerektiğini anlamıyor mu?

Evet, ama yetmez! Bir iktidara son vermek gerektiğini anlamak önemlidir, ama yerine ne koyacağını bilmezsen bunun hiçbir anlamı olmaz. “AKP değil de şu parti olsun” demek çözüm olamaz. Hele bunun için meclis koltuklarını ısıtan sözde muhalefet partilerinin adını anmak, AKP karanlığına son vermek değil, onu başka bir maskeyle dolaşanlarla değiştirme yanılgısına düşmektir.

MHP’den bahsetmenin hiçbir anlamı yok. Hemen atlayalım. Milyonlarca insanın muhalefet yapmaya zorlamak için çabalamakta inat ettiği amalgama bakalım. CHP’nin durumu giderek açığa çıktı, daha da çıkacak. “Muhatap bulamadığı için” ABD seyahatini ertelemek zorunda kalan, en sonunda Gülen ağabeyinin icazetiyle, emperyalizmin bir başka hizmetkârı Kemal Derviş’in desteğiyle birilerini bulup gitmeyi başaran, seçim çalışmasını ABD’de yürüten, bu arada cemaatlere “bakın Erdoğan sizi bıraktı, ama ben varım” diyen bir başkan... Cemaatlerle iyi ilişkisini aklı sıra propaganda malzemesi yapan bir İstanbul belediye başkan adayı... ırkçısından, milliyetçisine ve her türden çıkar avcısına dek çok çeşitli amaçların yönetim kadrolarına yanyana tıkıştığı bir çuval... bunlar arasına sıkışmış ve ne yazık ki, bu amalgamın “sol” imaj sahibi olmasına katkıda bulunan az sayıda dürüst, iyi niyetli politikacı... ve yine çok, ama çok yazık ki, AKP’yi iktidardan alaşağı etmek için bu çuvaldan medet ummakta inat eden milyonlar. Bu insanlara, ortalıkta muhalefet yapıyormuş gibi dolaşan bu partiyle çözüme ulaşılamayacağı anlatılamazsa yetmez!

Ya Kürt ulusalcıları? Onlar da ne yazık ki, kendileri için statüko arayışını, “her ne bahasına olursa olsun her kimle ortaklık olursa olsun” anlayışına dek genişlettikleri için, AKP diktatörlüğüne karşı güvenilir bir siyasal güç olmaktan çoktan çıkmış bulunuyorlar. Kürt ulusalcıları, kendi dar ulusal çıkarları için AKP’den yıllar boyu ABD emperyalizminin koltuk altına barınmış olan Barzani’ye dek uzanan bir koalisyonun ortağı olduklarını ilan ettiler. Üstelik, tüm dünyada yüz milyonlarca insanın gericiliğin karanlık örtüsü altında kalmasına neden olan Sünni İslam’ı da bölge halklarının çimentosu olarak kabul edeceklerini liderleri Öcalan’ın ağzından duyduk. BDP, artık Kürtlerin hak ve özgürlükler mücadelesinin çözümünü AKP’nin gerçekleştireceği beklentisine saplanmış, bu nedenle AKP gericiliğinin amaçladığı çoğu başlıkta ona destek olma anlaşmasına varmış bir “gayrı muhalif” parti konumuna düşmüştür.

Bunca yıldır hak ve özgürlükleri için mücadele eden, kanlarını akıtan, saflarından binlerce yoldaşını, akrabasını yitirmiş Kürt militanları bu politik kıvrımlarda saklı olan tuzakları fark etmiyor mu? Bu mücadelenin giderek emperyalizmin bölgedeki planlarına eklemlendiğini, dahası ona düğümlendiğini anlamaya başlamıyor mu? Bu saflarda içten içe bir huzursuzluk başlamadı mı?

Evet, ama yetmez! Kürt hareketi içinde “kol kırılır, yen içinde kalır” çerçevesinde tutulan tartışma, Kürt burjuvazisinin ve onunla birlikte gelen emperyalist etkileri kırmadıkça hiçbir işe yaramaz. PKK, sloganlarına “Halkların kardeşliği”nin en başta proletarya enternasyonalizmi temelinde gerçekleşecek “işçilerin kardeşliği”ni gösteren semboller katmadıkça “özgürlük” ve “demokrasi” istemlerinin en başta hangi sınıf ve katmanlar için istendiğini açıkça ortaya koymadıkça, bu mücadelenin kent ve kırdaki Kürt emekçileri için hiçbir getirisi olmayacaktır. Bir zamanlar Kürtlerin özgürlük mücadelesine önderlik etmiş Marksist devrimci damar tekrar canlanmadıkça, Kürt Marksistleri bu mücadeleyi en başta Kürt işçi ve emekçilerini gerçek kurtuluşa götürecek yöne çevirmedikçe yetmez!

Ya iktidar cephesi? Sokağa çıkan milyonların adımlarından doğan büyük sarsıntı, iktidar güçleri arasında paniğe neden oldu, çatlaklar oluşturdu. Emperyalizmin hizmetindeki koalisyon ortakları, birbirine düştü. Taşeron “eşbaşkan” Tayyip taraftarlarıyla, patronlarına “hizmet”te ondan aşağı kalmayan takkeli Gülen taraftarları itişmeye başladılar. Bu çatışkı iktidardakilerin oyunlarını, dolaplarını ve böylece zaaflarını ortaya çıkarmıyor mu? Böylece AKP iktidarını zayıflatmıyor mu?

Evet, ama yetmez! Bunların aralarındaki anlaşmazlık uzlaşmaz bir çelişki gibi algılanamaz. AKP iktidarının bu yüzden çökeceği de beklenemez. Bu hizmetkârların önünde sonunda, herhangi bir şekilde anlaşmak zorundadırlar. Olmadı, ABD’li patronları bunlara “artık yeter, kesin kavgayı” da diyebilir. Bunlardan şu ya da bu tarafın daha “ılımlı”, daha “tercih edilebilir” olduğunu düşünmek bile abesle iştigaldir. Bu odakların iktidarına son verilmediği ve kökleri temelden kazınmadığı ve ülkemizde emperyalizmin etki odakları tamamen ortadan kaldırılmadıkça yetmez!

Ya halk arasında yükselmekte olan anti-emperyalist tepkileri “askere almaya” çalışanlar? Bunlar da AKP’yi devirmek için CHP ve MHP’ye “cephe” kurma çağrısı yapmıyor mu? Bunlar da AKP’yi geriletmek için mücadele etmiyor mu?

“Hayır, artık yeter!” Bunlara söylenecek tek şey bu olabilir. Bu hareketin Kürt düşmanlığını körüklemesi, Türk milliyetçiliğini propaganda etmesi, üstelik bunu “sol” olarak pazarlaması sola yapılan en büyük ihanettir. Bir halkı/ulusu diğerine düşman edecek söylemlerin hiçbir koşulda solda yeri olamaz. Örneğin, ABD emperyalizmine karşı mücadele ederken Amerikalı düşmanlığına, İsrail’in Siyonist politikasına karşı çıkarken Yahudi düşmanlığına asla yer verilemez. Kaldı ki, burada söz konusu olanlar, aynı ülkede yaşayan, işçi ve emekçi yığınları özellikle kentlerde birbirine karışmış, kaderleri birleşmiş milyonlarca insandır. Milliyetçilik propagandası yaparak, tarihsel rolünü tamamlamış burjuva devrimi sonunda kurulan Cumhuriyet’i aynen yeni baştan kurarak bu toplum bir adım bile ileri götürülemez!

Taşlar yerinden oynadı. Yapı sarsılıyor. Yer yer kıpırdanan, alışılmış süreci tersine çevirerek sendikalara öncülük etmeye başlayan işçiler onurla başını kaldıran kadınlar inanç özgürlüğünün sadece Sünni İslam için geçerli olmasına karşı çıkan Aleviler gericiliğin bilime saldırılarına karşı sesini yükselten öğrenciler, akademisyenler, bilim insanları, yaşam alanlarını savunmak için direnişe geçen köylüler... Bunlar da AKP gericiliğinin iktidarına son verecek güçler değil mi?

Evet, ama yetmez! İster sendikal hareket, isterse diğer hareketler olsun, bunlar örgütlü siyasal mücadelede yer almadığı sürece, görece sınırlı çıkarlar ve istemlerin dar alanlarında sıkışıp kalmaya mahkumdur. Siyasal mücadelede yer almak da yetmez.

Tüm bu çevreler, temel kurtuluşun bir burjuva partisinin iktidarına son verip, diğerini hükümete taşımakta değil, emperyalizmin hizmetindeki gerici güçlerin kurduğu II. Cumhuriyeti yıkmak, onun yerine -başka bir şey değil- Sosyalist Cumhuriyet’i kurmakta yattığı kavramadığı sürece yetmez, yetmeyecek!