Az zaman kaldı

Ekim Devrimi'nin 97. yıldönümüne az bir zaman kaldı. Proletaryanın o şanlı devrimini, çoğu ülkelerde işçi sınıfının, şu sıralarda içinde bulunduğu durumdan. verdiği mücadeleden onur duymakta zorlanacağı bir dönemde kutluyoruz. Dünya Sosyalist Sistemi'nin yıkılışıyla birlikte solun bir kısmı onun yıkıntıları altında kaldı, kaybolup gitti. Bir kısmı da o travmayı halen üstünden atamadı. Kendi ayakları üstüne kalkmaya çalışacak yerde, var oluşunu işçi sınıfının dışındaki kimi güç odaklarında aramaktan kurtulamadı. Kimi komünist partiler likide oldu, kimileri...

Hepsi bundan ibaret olabilir mi? Tabii hayır!

İnsanlık tarihinin iniş ve çıkışlarla, ilerlemeler ve gerilemelerle dolu olduğunu bilenler bambaşka bir manzaraya bakıyorlar: Belirleyici olan, tüm inişlere rağmen yükseliştir, tüm gerilemelere karşın ilerlemedir. Aksi taktirde insanlık mağara devrinde, kölelik düzeninde, orta çağın karanlıklarında takılıp, kalırdı.

Az zaman kaldı, kutlayacağız.

İnsanlık tarihinin en modern sınıfının, Paris Komünü'nden sonra ikinci kez, fakat bu sefer Bolşeviklerin önderliğinde, daha deneyimli ve örgütlü olarak, toplumsal ilerlemenin önündeki engellere, burjuvazinin iktidarına, onun sömürüsüne dayanan üretim ilişkilerine son verişini kutlayacağız.

Bu en modern sınıfın, insanlığın en modern sistemini hayata geçirmek için kararlı bir adım atışını, böylece insanlığın sosyalist devrimler çağına geçişini kutlayacağız.

Eğer bugün birileri "modernite"den bahis açıyorsa, asıl modern olan, insanlığın varabildiği ve artık geri dönüşü olmaksızın belirleyici olan, başka hiçbir şey değil, tam da budur.

Ekim devrimiyle birlikte, işçi sınıfı sömürücü sınıflara gereksinim duymaksızın kendi iktidarını kurabileceğini, içten karşı-devrim güçlerinin, dıştan da tüm emperyalist ülkelerin el birliğiyle saldırısına karşın bu iktidarı savunabileceğini ispatladı. İnsanların ırkından, renginden, ulusal, etnik kimliğinden bağımsız olarak bir ülkenin sınırları içinde eşit yurttaşlar olarak yaşayabileceğini, eşit haklara sahip olabileceklerini gösterdi. Yatırımcı, işveren vb adlar altında yığınları sömüren sermaye sahipleri olmaksızın, ekonomide, sanayide, teknolojide dev adımlarla ilerlenebileceğini, sefalet içindeki milyonlara, yarattıkları değerleri paylaşarak insanca bir yaşam düzeyine kavuşabileceklerini kanıtladı.

Ekim devrimi, ışıklarıyla aydınlanan dünyada, emperyalizmin sömürü ve talanına karşı başkaldıran halklara da esin kaynağı, aynı zamanda somut destek oldu. Onunla birlikte ulusal bağımsızlık hareketleri de yükseldi, çoğu başarıya ulaştı. (Üzerinde yaşadığımız toprakların da Ekim devriminin utkan proletaryasına, onu devrime götüren komünist partisine, Bolşeviklere minnet borcu vardır!)

Belirleyici olan işte bütün bu örneklerdir. Kimi beyin felcine uğramış, solcu geçinen, aslında burjuvazinin hizmetinde olanların aydın geçinen, fakat aslında karanlığın puslarında yolunu şaşırmışların iddiaları, "tarihin sonunun geldiği", "sosyalizmin tarihsel olarak aşıldığı", "kapitalizmin insanlığın vardığı sonul sistem olduğu" ve bunlar gibi bir sürü inkâra dayalı safsatayla bu gerçek örtülemez.

Kapitalizmin tüm olanaklarıyla yaratmaya çabaladığı yenilmezlik görüntüsü, emperyalizmin dünya çapındaki güç gösterileri, bu dönemsel azgınlık kimseyi yanıltmasın.

Bu sistem, her zaman patlayabilecek, tüm sistemi yerle bir edecek bir unsuru, can düşmanını da içinde taşıyor. Onsuz edemez! Varlığını sürdürmek için onu sömürmeye, sömürebilmek için onu ezmeye gereksinimi var. İşte sömürülen, ezilen bu unsur, bu can düşmanı, işçi sınıfı onun sonunu getirecek.

Er ya da geç...

Bir örnek olsun: Diyelim ki, 25 Mayıs 2013 tarihinde, akşamın en kalabalık bir saatinde, İstanbul'da, Taksim meydanına çıksaydım, „Hey ahali! Duyduk, duymadık demeyin! Bir hafta sonra burada yüz binler, ondan bir hafta sonra da Türkiye'nin her tarafında milyonlar sokağa dökülecek!“ diye bağırsaydım, ne olurdu? Kimi güler, geçer, belki de nanik yapardı kimi de deli gömleği giydirmeye kalkardı. (Keşke yapsaydım da gülüp geçenler, nanik yapanlar utansaydı.)

Şimdi aynı şeyi, "devrim olmaz, olsa da biz görmeyiz" diyenlere söylüyorum: İster istemez, er ya da geç... İnanın ki, az zaman kaldı... Ama bir, beş, on beş, ya da elli yıl sonra. (Bu süreler insanlık tarihinde bir saniye bile değil.)

Ama durun! Hiç belli olmaz. Belki hep birlikte ufuktan devrim konvoylarında, elimizde kızıl bayrakla yürürüz.

Çünkü artık belirleyici olan, insanlığın vardığı en ileri nokta, Ekim devriminin açtığı yol, sosyalizm!