Ayağını denk almak

Bir koşuşturma, bir telaştır gidiyor ülkede. Yolsuzluk, rüşvet, kara para, uyuşturucudan altına her türden kaçakçılık, devlet mallarının yağması için kurulmuş suç örgütleri... Bunlardan pay almış çıkar çevreleri, aile fertleri, yakın ve uzak akrabalar, tanıdıklar, devlet memurları, ayakçılar...

Milyonlarca insanın emeğinden, yeraltı ve yerüstü zenginliklerine dek ülkenin tümünü talan etmek için devleti de ele geçirmek için hacılar, hocalar, imamlar, faşist artıkları, subaylar, polisler, hakimler, savcılar, rektörler, dekanlarla ve türlü döküntüyle kurulmuş karanlık çeteler... Ve bu yolların çoğunun uzandığı birileri, ikisi, biri!

Şimdi birileri birileriyle çatışıyor. Başka birileri suç delillerini ortadan kaldırmak için koşuşturuyor. Birileri, biri de bu karmaşanın içinden sıyrılabilmek için yakında sayısı binlere ulaşacak memuru oradan oraya sürdürüyor, görevden el çektiriyor. Etrafa tehditler yağdırıyor.

Bu koşuşturma içinde birileri de birilerine sürekli olarak “ayağını denk al” diyor.

Halkın başına bela kesilmiş, ülkeyi haraç mezat satışa çıkarmış, geri kalanını da kendisi yağmalamakta olan bu alçaklık ve ihanet çetelerinin, birilerinin,ikisinin, birinin yaşamın tüm alanlarındaki her türden iktidarlarına artık son verilmezse...

Birinin “yüzde elli” iddiası, sözde muhalefet de içinde olmak üzere sermaye sözcülerinin birlikte yarattığı sonuçtur. Ve o birinin demagojisidir. Aslında, bu ülkede karanlığa karşı aydınlıktan, tutsaklığa karşı özgürlükten, tebaalığa karşı yurttaşlıktan, namussuzluğa karşı dürüstlükten yana olan insanların sayısı, yobazlığın, gericiliğin tuzağına düşmüş ve bu çetelere boyun eğmiş olanlardan çok daha fazladır.

Bu çoğunluk bir süre için sustu. Birilerinin, ikisinin, birinin yarattığı ağır korku havasından... Gericileri, yobazları, din tacirlerini cesaretlendirip azdırarak yedeğine alarak emperyalizmin uşaklığına soyunmuş olanların pervasızca güç gösterilerinden... Mahalle baskısı, işten atılma, dinlenme, fişlenme, uydurulmuş davalarla ilişkilendirilme korkusundan. Bu abluka altındaki milyonlarca sıradan yurttaş ayağını denk almak zorunda bırakıldı.

Haziran’da bu korku havası dağıldı. Ablukanın duvarları yıkıldı.

Ve tehlike çok daha büyüdü!

Her başarısız halk ayaklanmasının, yarım kalmış her devrimin, sonuca ulaşmakta çekingen davranan her ilerici hareketin kaderi tekdir: karşı devrimin elini kana bulamaktan da çekinmeyen baskıcı rejimi.

Recep Tayyip de şimdi aynı yolda yürüyor. Karanlık ve dolambaçlı işlere döşenmiş yolların izini süreceklerin, önünde sonunda kendisini bulmalarından kurtulmak için başka yolu yok. Bu kaçınılmaz sonu engellemek için devlet krizini aşarak hükümetini ayakta tutmaktan başka çaresi kalmadı.

Onun için, devletin çeşitli kademelerinde adım adım gerçekleştireceği “mini” darbelerle ülkeyi tüm giysilerinden soyunmuş, maskelerini atmış bir faşist diktatörlüğe doğru sürüklemeye çabalıyor.

Herkesin gözü önünde apaçık sahneye koymaya çalışılan senaryo karşısında Tayyip ve şeriklerinin demagojilerine kanmayı gerektiren, saflık ve iyi niyet ardına gizlenecek hiçbir neden bulunamaz. “Yetmez ama evet”çileri tarih mahkum etti, ama ağır sonuçlarına tüm halkımız katlanmak zorunda kaldı. Artık o dönem de geçmiş bulunuyor. Bugün önümüzde duran tehlike çok daha büyüktür.

Artık hiçbir meşruiyeti kalmamış olan Tayyip ve hükümetinin varlığına hâlâ göz yummaya devam eden herkes, bunların gelecekte ülkemizi gömecekleri ağır diktatörlüğün suç ortağı olacaktır!

Hangi nedenle olursa olsun, AKP’yi hâlâ meşru hükümet olarak görmeyi sürdürenler şu ya da bu beklentiyle onun gitmesini istemeyenler, bu şeriklerin bugüne dek işledikleri ve diktatörlüklerini pekiştirdikten sonra kuşkusuz çok daha ağırlarını işleyecekleri tüm insanlık suçlarına da bilerek katılmış olacaklar!

Artık “ayağını denk almak”tan vazgeçme vakti geldi. Şimdi “ayağımızı denk atmak” zamanıdır! Adım atmak zorundayız. Adımlarımızı denk atacağız. Çözüme doğru birlikte ilerleyerek bu yobaz, gerici, Müslüman (olmayan) Kardeşler’in, İslamî (olmayan) terör odaklarının, ılımlı (olmayan) İslam taraftarlarının uzantılarının iktidarına son vermek zorundayız.

Böylesi bir tarihsel sorumlulukla karşı karşıya bulunduğumuz şu günlerde “alternatif yok ki” saçmalığı da yığınlara çözümsüzlüğü işaret etmek, onları çaresizliğe sürüklemekten başka hiçbir şeye hizmet etmeyen bir tuzaktır. Bundan başka hiçbir şey değildir!

Türkiye tarihi, bugüne dek Tayyip ve çevresine topladığı şerîkleri kadar emperyalizm taşeronu, hegemonyacı ve yağmacı olan ne bir parti ne de bir hükümet gördü. Ne var ki, çözüm en kötüye karşı kötüyü seçmek olmamalı. Sermayenin sözcüsü bir partiyi, daha ılımlı görünen bir diğeriyle değiştirmekle, milyonlarca insanın sorunları aydınlıktan ve emekten yana çözümlenemez. Çözüm, kötülerin tümünü ortadan kaldırmaya adım atmakta yatmaktadır. Bunun olanaksızlığını iddia edenler de çözümsüzlük tuzağının parçalarıdır.

Adımlarımızı denk atalım! Bize umutsuzluğu, çözümsüzlüğü, kendimize güvensizliği önerenleri bir kenara itelim. Sermayenin iktidarlarının her türden çeşitlemesini yaşadık, biliyoruz. Yaşam şimdi, sol’un sunduğu çıkış yollarını karşımıza getiriyor.

İşte tam orada, hep birlikte ayağımızı denk atalım.

Aksi taktirde, bu duraksamanın sonuçlarına ister istemez hep birlikte katlanacağız...

Ama bazıları tarih karşısında hesabını asla veremeyecek.