YÖK, Kriter, Puanlama vs…

Bundan bir ay evvel Üniversite Konseyleri Derneği e-posta grubunda akademik verimliliklerin nasıl belirlenebileceği ile ilgili bir tartışma vardı. Bu yazışmaların asıl amacı üniversitelerdeki istihdamla ilgili YÖK'ün aldığı son kararları tartışmaktı. Bazı arkadaşlarımızın akademik verimliliklerin salt öğretim üyesinin yaptığı bilimsel araştırmayla ölçüleceği tezi çözüm bekleyen birkaç sorunu içinde barındırıyordu: onlar da araştırmaların nasıl değerlendirileceği sorunu ile değerlendirme sonrası sonuçları konusu.

İlk olarak değerlendirme sorunu ile başlayalım. Özellikle son zamanlarda akademik çalışmaların değerlendirilmesinde kullanılan çeşitli kriterler oluşturuldu. Bunlardan bir tanesi endeksli dergilerde yayın yapmak ve derginin yer aldığı endekse göre de puan almak. Bilimsel çalışmaların yeterliliğini ölçmekte kullanılan bu ölçütler aslında araştırma piyasasının değerlendirme yöntemleri olarak karşımıza çıkıyor. Neden araştırma piyasası? Bunun iki nedeni var. İlki bilimsel çalışmayı puanlama yöntemi dergide basılmış olan makalenin puan olarak var olmasını ve içeriğinden böylece soyutlanmış olmasına neden oluyor. Endeksli bir dergide yayınlanan ve yazarına yüksek puan kazandıran çalışma, hiç okunmadan akademik camia tarafından başarılı bir çalışma bulunuyor. Bu kanı, makalenin basıldığı endeksli ve prestijli dergiden kaynaklanıyor. Bu durum bizi bir akademik üretim pazarıyla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor ve akademik çalışma değerini sadece basılan derginin endeksinden ve eşdeğeri olan puanından alıyor. Öğretim elemanının mesleğinde yükselmesi için şart koşulan puanlara erişebilmesi, onun daha fazla endeksli dergilere çalışma göndermesine neden oluyor. O zaman bilimsel araştırmalar çoğunlukla bir amaç olmaktan çıkıp bir araç haline dönüşüyor. Böylece akademik çalışma ticari bir meta haline dönüşmüş oluyor. O zaman öğretim elemanının emeğini hesaba katmadan derginin endeksine göre o makaleye araştırma piyasasında bir değer biçiliyor. Bu değer böylece arz edilip satın alındığında fiyatı oluşuyor ve ilgili akademisyene puan kazandırıyor. Makalenin oluşan piyasa değeri, herkesi dergi endeksinin muhteşem parıltısına yoğunlaşmasına ve böylece çalışmanın içeriğinden uzaklaşılmasına yol açıyor.

Akademisyen çok puan toplamak için hızlı ve çok makale yazması gerekir. O zaman çalışmanın sürecine araştırmacı hâkim değildir. Araştırmacı edilgen konumdadır ve bu bağlamda onun üzerinde hâkimiyet kurmuş olan ve yönlendiren birisi veya birileri vardır. O da araştırma piyasasının kuralları ve onu uygulayanlardır. Örneğin bu zamana karşı yarış akademisyeni çok yazarlı çalışma üretmeye zorlamaktadır böylece aynı anda birçok çalışma yapabilecektir. O zaman akademisyen ve çalışması arasına çok yazarlı çalışma baskısı, hızlı üretim, endeks, puanlar gibi başka faktörlerde girmiş olacaktır. Bu bağlamda çalışmanın kendisi ve çıkarılan sonucun ötesinde endeksli dergide basılması temel "amaç" olup, yazılan makale bu yolda sadece "araç" olacaktır. Dolayısıyla öğretim emekçisinin bilgi üretiminin biçimi ve değerini araştırma piyasasını eline geçirmiş olan endeks ve puan sahibi akademisyenlerin kendi değerlendirmeleri belirleyecektir. Bu bağlamda bazı durumlarda "endeks" ve "puan" çalışmanın üretim değerini gerçek değerinden yüksek gösterebilir. Böyle durumlarda hem öğretim elemanı hem de derginin editörleri, hakemleri bundan fazladan bir menfaat sağlayacaktır. Tersi durumlarda yani endeksi ve puanı olmayan çalışmanın üretim değeri gerçek değerinin altında gözükebilir. O zaman çalışmanın içeriği dışında başka faktörlerde akademik çalışmanın niteliği ile ilgili söz sahibi olmaktadır.

Bu işin bir yönü. Öteki yönü ise endeks ve puan siteminden sınıfta kalmış öğretim elemanının yerini dışarıdan sınavla gelmiş olan ve ötekine nazaran çok daha fazla endeksli çalışması bulunan kişiye mi bırakması gerekir? Hayır, bana göre biri çıkmadan öteki de girebilmeli. Bilimsel rekabetin dayandığı puan sistemi, bilimi sayıya, skora ve yarışa indirgemektedir. Bu süreçler kamu üniversitelerinde piyasalaşmasını da iyice pekiştirmektedir. Öğretim elemanları arasında yıkıcı rekabetin gelişmesine sebep olmaktadır. En önemlisi öğretim elemanından bilimsel verimlilik aranmamakta, ona nasıl olması gerektiği dayatılmaktadır. Bilimsel çalışmanın yöntemi, sorunsalı da beraberinde dayatılmaktadır. Bu durum aynı zamanda kamunun hizmet anlayışına vurulan darbedir. Çünkü üniversitelerdeki kamusal hizmet anlayışı sadece araştırma yapmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda derslerin iyi işlenmesi de her yıl yenilenmesi de, bilimsel çalışma kadar önemlidir. Okulda geçirilen zaman, öğretim elemanlarının akademi dışı toplumsal konulara da el ataması, endeks, puan sisteminde para etmeyen faaliyetlerdir. Akademik faaliyetlerin değerini ölçen araştırma piyasası ne derse odur.

Sonuç olarak araştırma piyasası hem çalışmayı ticari bir meta haline sokmakta, hem de öğretim elemanının puanlama ile boğuşmasına, onun daha fazla toplumdan soyutlanmasına neden olmaktadır. Bir de Türkiye'de işin İslamcı kadrolara üniversitelerde yer açılması meselesi de vardır. Merkezi bir yapıyla üniversitelerde her şeyi kontrol etmeye soyunan YÖK, Darwin düşmanlarına akademide yer açmak istemektedir. İşin bir de bu yönü vardır ve unutmamak gerekir.