Naziler'in kadınları, çocukları, ihtiyarları ve orta sınıfları

Tarihte dinsel uygulamalar, gelenekler vs… üzerine inşa edilen faşizmin güç aldığı temel sosyal sınıflar işçilerden ve sermayeden daha fazla orta sınıflar olmuştur. O dönemde faşistler bu lümpen kesimleri, yükselen Bolşevizm’in kendilerine düşman olduğunu inandırabilmiştir. Naziler ve Faşistler, 30’lu yıllarda yeni kurulmuş olan SSCB’yi İtalyan, Alman halkına baskıcı otoriter bir rejim olarak anlatırken, onları komünizmden ancak kendilerinin koruyacağına ikna edebilmiştir. Faşistler o dönem toplumun gözünde meşruiyetlerini büyük ölçüde anti-komünist söylemleriyle sağlamıştır. Bunu da çok büyük ölçüde kendi görüşlerini yaymaları için, çok sesli basını iktidar odaklı tek sesli hale çevirdikten sonra yaptıkları propagandalarla sağlamışlardır. Faşizmin daha payen bir türevi olan Nasyonal Sosyalizmde Goebbels, 20 Haziran 1933’de Stuttgard’da yaptığı konuşmada radyonun sadece nesnel fikirlerin halka ulaşmada basit bir araç olmaktan öte, siyasal süreçleri öznel bir yorumla halka yansıtan bir araç olduğunu söylüyordu. Kısacası Alman Propaganda bakanına göre ekonomi, kültür siyasi süreçlerden bağımsız olamaz, onun içindir ki radyo halkı iktidarın siyasal ideolojisi doğrultusunda yönlendirecektir. Tabii bu süreçte siyasal erk’in yanında taraf tutmuş gazeteciler, akademisyenler, yazarlar-çizerler, mesela Alfred Rosenberg, Martin Heidegger vs… gibi 30’lu yıllarda Goebbels’in çizdiği yolda anti-komünizm propagandası yaparak Nasyonal-Sosyalizmin ne kadar iyi bir yönetim biçimi olduğunu halka anlatmakla meşgul olmuşlardır. O dönemde Nazi’lere en fazla kuşku ile bakanlar, yükselen faşizmi geçmiş iktidarlarla kıyaslayabilecek bilgiye sahip yaşça büyük olanlar, yani ihtiyarlardır. Onun içindir ki faşistler ihtiyarlara değil gençliğe yönelmişlerdir. Onların gözünde ihtiyarlık bir tür zaaftır, zamanını doldurmuş, emeklilerdir. Bunun içindir ki özellikle Hitler, nüfusun yaşlanmasını önlemek için Alman halkına çok çocuk yapılmasını ve böylece arî nüfusun artmasını emretmiştir. Kuşkucu ihtiyarlar bir biçimde faşizmi rahatsız etmişlerdir ve zamanla tasfiye edilmeleri gerekmektedir. Bu nedenledir ki faşizmin geleceği okullarda faşist eğitim ile formatlanacak gençlerden geçmektedir. İtalyan ve Portekiz faşizminin orta öğreniminde Katoliklik eğitimine payen Nazi Almanya’sına göre daha fazla önem verilmektedir. Fakat her halükarda üç ülkede de, arî ırkının Yahudilik ve diğer ırklara üstünlüğüne dayalı ırkçı, şovenist eğitim konusunda ortaklaştılar. 15 Şubat 1939 yılında İtalyan faşisti Milli Eğitim Bakanı Bottai’nin çabalarıyla kabul edilen yeni Okul yönetmeliğinde, çocukların iyi birer faşist olarak yetişmelerini öngörüldü. Çocuklar tıpkı orta sınıflar gibi Musolini ve Hitler’in coşkulu konuşmalarına heyecan duydular. Gençlerin siyasal iktidarın uygulamalarına karşı kuşku duymak yerine tam inanmaları diğer yaştakilere göre daha çabuk sağlandı. Çocuklar ve gençler yetişkinlerden daha kolay söz dinleyebildikleri için, emirleri hemen yerine getirebildikleri için otoriter rejimlerin ilgi odağı olmuşlardır. Üstelik ergen olmaları onları üstlerine karşı kendilerini göstermelerini ve onların ilgilerini, güvenini çekmek için birbirleriyle yarışmalarını sağlamaktadır. Gençlerin bu zaafları, tabii ki faşist ve Nazilerin kendi çıkarlarına kullandıkları bir durum olmuştur.
Her türlü yaştan oluşmuş orta sınıfın Führer ve Duce’nin her söylediğine inanmasının nedeni yaşanan ekonomik bunalımdan en fazla etkilenen kesim olmasından kaynaklanmıştır. Onun için kargaşadan bıkmış bu orta sınıf, daha çok düzenden yana olup otoriter rejimleri desteklemişlerdir. Belki kara propagandalara gerçekten inanmamışlardır ama en azından kendilerine bir çıkış yolu sunan otoriter ideologlara inanmak istemişlerdir. Siyasetçilerin basın yoluyla yaptıkları tek yönlü propaganda kitleleri etkilemiştir. Mesela Hitlerin en sadık polis ve ekonomi bakanlığı yapmış siyasetçisi Göring’in 24 Haziran 1935 tarihli konuşmasında dediği gibi Hitler onun için kelimelerle anlatılacak bir insan değildir. O her şeydir, o tüm Almanyadır, o tüm gelecekleridir.
Kadınlara gelince, belki üç çocuk değil ama onlara bolca çocuk yapma görevini vermişti zaten Führer. Böylece diktatörün emriyle kadınların gelecekleri de çizilmiş oldu. Onlar çocuklarına iyi birer faşist, nasyonal-sosyalist anne olacaklardır. Bunun için kadınların siyasal bilinçlenmelerini sağlamak amacıyla devlet eliyle kurulan faşist kadın örgütleri içerisinde çalışacaklardır. O derneklerde aldıkları eğitimle çocuklar yetiştirecek ve ailenin temel sarsılmaz çekirdeğini oluşturacaklardır. Bu bağlamda evin erkeklerine yardım edecek, onların ırkçı ve şoven fikirlerle yoğrulmuş bir tür Katolik eğitimlerinden sorumlu olacaklardır.
Tüm bu hikâyeden sonra günümüz Türkiye’sine dönüp o zaman sorabiliriz: “sizde mi nasyonal sosyalistsiniz be mübarekler!”