Güzel sol

Eski CİA istasyon şefi Fuller’in basında çıkan bir röportajında Türkiye’nin İslamlaşmasının kötü bir şey olmadığını ama Türkiye’nin bir sola ihtiyacı olduğunu” buyurdular. Türkiye’de çeşitli adla bir sürü sol parti vardır peki Fuller sol parti demekle neyi kastediyor? İlk olarak Fuller sadece sol parti değil etkili sol parti diyor. Dolayısıyla güçlü muhalefet olacak, iktidara alternatif olacak bir sol parti bu. Bütün bu tespitlerin yanında Türkiye’nin İslamlaşmasını da olumlu buluyor. Fuller’in bu söyledikleri aslında yeni bir şey değil. Üstelik bu tespitleri Tükiye’de sadece Fuller’de yapmıyor. Ama tabii tuhaf olanı solu darmadağın eden 12 Eylül darbesine arka çıkan ABD’nin şimdi dolaylı yollardan Türkiye’de sol istemesi. Var olan İslami düzenle barışık, uzlaşan, neoliberal politikaları sorgulamayan, küreselleşme dinamiklerini kendine mesele etmeyen bir sol isteniyor. Bu “güzel sol” Türkiye’de bozulan gelir dağılımı sorunlarına palyatif önlemler sağlama dışında bir vasfı olmayan ama AKP’nin sivil darbesini “yeni” cumhuriyeti ve ABD emperyalizmini sorgulamayan bir parti olacaktır. Olur, da bir gün kazara iktidara gelirse bile kurulmuş olan düzeni bozmayacaktır. Bu görüşü Türkiye’de çok kişi dillendirdi ve dillendirmeye devam ediyor. Fuller yeni bir şey söylemedi. Mesela Ergenekon davası yüzünden içeri atılan siyasiler, gazeteciler vs.. ortak özellikleri AKP karşıtı, ABD düşmanı olmalarıdır. Yeni düzen ile hiçbir şekilde uyumlaşmayan bu siyasi akımların zorla ve yumuşakça sistem dışına itilmesini Türkiye’de sadece Fuller desteklemedi. Bu yaklaşımların amacı yukarıda söylediğimiz siyasal fikirlere kapalı yeni bir siyasal alan açmaktır. Daha önceki yazılarımızdan da vurguladığımız gibi, bu yeni demokrasi meydanında iktidarla ortak fikirlere sahip sola ihtiyaç vardır. CHP bunu kısmen uygulamaktadır ama tam olarak değil. Çünkü yasaklı siyasetçileri vardır. Fuller’in ve Türkiye’de birçok sağ ve sol aydınlarında ona katıldığı kurulması istenen yeni solun AKP’nin yeni Anayasa taslağının hazırlanmasına destek vermesi gerekecektir. Hatta bu yeni parti 12 Eylül darbenin üstünden 31 yıldan fazla zaman geçtikten sonra, AKP iktidarının 10’ncu yılında Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya’nın yargılanmasına başlanılması komedisine ortak olması gerekecektir.
Tüm bu yaklaşımların masum bir nedeni de vardır tabii ki. Aslında AKP toplumun birçok kesimini uzlaşı yoluyla bira araya getirmek istemektedirler. Dolayısıyla 12 Eylül yargı komedisi AKP’nin yeni anayasa hazırlığı ile bire bir bağlıdır. Onun için bugünlerde bu yargılama işinin ortaya çıkması hiç tesadüfî değildir. Topluma verilen mesaj şudur: “gelin canlar bir olalım”. Nasıl olalım canım? Bir taraftan “can”larımızı yakmış olan Sivas katliamcılarını serbest bırakarak, öte taraftan birçok akademisyeni “terörist” diye hapislerde tutarak, beri taraftan öğrencilerimizi, çocuklarımızı sebepsiz yere hapse atarak mı? İşin eleştiri boyutu belki ama hâlihazırda hükümet ve ona destek veren zevat toplumu bütünleştirme misyonu içinde acar hafiyeler gibi çalışıyorlar. Neyse.

AKP’nin ve onun destekçilerinin şu anda yapmak istediği toplumsal dinamikleri hapsetmektir. Bunu kısmen de olsa Ergenekon davası ile kısmen başarmıştır. Hapislerde bir sürü aydın tecrit yaşamı sürdürmektedir. AKP’nin en beğendiği muhalefet tipi “güçsüz” muhalefet tipidir. Ancak onun ve onun gibilerinin yaşamasına göz yumacaktır. Ama ne zaman güçlenmeye başladığında, önce elebaşlarının başına demir yumrukla vuracak sonra geri kalanlarına da “açılım” ve “uzlaşı” tavsiye edecektir. Bugünkü 12 Eylül yargılaması da aynı bu şekildedir. 12 Eylül’ün komünistleri işkenceden geçirip hapislere atmasından mağdur olmuş İslamcı var mıdır? Tersine cemaatlerin kontrolündeki Komünizme karşı mücadele dernekleri vasıtasıyla bu işten memnun olmuşlardır. 12 Eylül İslam ve İslam ideolojisine bir darbe indirmiş midir? Tersine onun hem nicelik olarak hem de nitelik olarak gelişmesinin önünü açmıştır. Mesela bizzat cuntacıların desteğini kazanmış Türk-İslam sentezi yapılanması bugünkü AKP’nin tohumlarını atmıştır. 12 Eylül’de işkence hanelerde ölenler bugün yaşasalardı ve siyaset yapsalardı AKP’nin sivil darbesine geçit verirler miydi? Dolayısıyla, tıpkı Ergenekon’da olduğu gibi, hükümet önce toplumda güçlenen AKP karşıtı siyasetçileri hücrelere atılmasına göz yumarken, sonrasında dışarıda kalanlara itidal ve uzlaşı çağrısı yapmaktadır. Tıpkı ağabeylerinin 12 Eylül’de toplumda güç kazanmış muhalefetin başına indirdiği balyoz gibi. Şimdi tam da yeni Anayasa sürecinde bu eski mağdurlarla helalleşme sürecini başlatmak gerekir, “Kenan ile Tahsin’i yargılıyoruz diye” onları yeniden topluma kazandırmak, İslamcı muhafazakâr toplum ile barıştırmak gerekir. Misyon budur. Bu nasıl barıştır? Ne barışıdır? Fuller barışı olduğu kesin. Peki başka?