Güvenlik ve sınıflandırılamayanlar (bir de değişip duran yeni tanımlar)

Güvenlik denince Bourdieu, burjuva devletinin sağ ve sol eli der. Sağ eli polisiye, askeri önlemleri içinde barındıran sivil güvenliktir (securité civile), sol eli ise sosyal güvenliktir. Buradan hareketle Robert Castel 2003 yılında yazdığı L’insécurité sociale adlı kitabında eski zamandan bu yana insanın en temel talebinin güvenlik olduğunu söyler. Yani kısacası insanlar geleceklerini bilmek isterler. Belirsizlik, geleceğe yönelik bilinmezlik insanlar üzerinde fazladan bir yük olacaktır. İnsanlar şunu merak ederler. Çocuğum ileride okuyacak mı? İş bulacak mı? Hastalandığımızda kamu hizmetlerinden yararlanacak mıyım? Emekli ne zaman olacağım? Fakat sadece sosyal güvenliklerini düşünmezler. Aynı zamanda kendi sivil güvenliklerini düşünürler. O da savaş çıkacak mı? Yabancılar benim işimi alacak mı? Müslümanlar bana tehlike mi? Hıristiyanlık bir misyonerlik mi? Hırsızlık artıyor mu? … Tüm bu sorular aslında geleceği belirlemek üzerine sorulan sorulardır. Yani kısacası insanlar anlık yaşamazlar. Bugünü düşünüp yarını düşünmezlik etmezler. Yarın onun için ne kadar belirgin ise insan o kadar güvendedir. Castel’e göre sivil ve sosyal güvenliğin bir bedeli vardır. O da ÖZGÜRLÜK. Her iki güvenliğin sağlanması için merkezi bir otorite gerekir. Bu devlettir, kamudur. Dolayısıyla bazı kuralları ve kısıtlamaları vardır. Sivil güvenliğin temini için iç ve dış düşmanlara karşı vatandaşların çok dikkatli olmaları gerekir. Düşmanla savaşan merkezi otoritenin istediği biçimde vatandaşların konuşması, yaşaması lazım gelir. Sokaklarda kamu düzenini bozabilecek gösteriler yasaktır. İnsanları güvenliğini bozucu faaliyetler güçle bastırılacaktır. Ama buna mukabil bu nahoş olaylar birçok insanın özgürlüğünü kısıtlasa da toplumsal güvenliği sağladığından çoğunluk tarafından hoş görülecektir. Fakat güvenlik sadece bu değildir. Aynı zamanda insanlar sosyal anlamda güvenlikte olmak isterler. Bunlar genellikle gelir eşitsizliğinden doğan kaygıları kapsar. İnsanların farklı gelir gruplarına dâhil olmaları eşitsiz mülk sahibi olmalarına da sebep olur. O zaman temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanlar geleceklerinden emin değillerdir. Bunun için sosyal devlet, hastalara, ihtiyarlara, fakirlere, muhtaçlara, işsizlere gelir yardımı ve sosyal hizmet götürür. Bunun karşılığında zenginden yani sermayeden daha fazla vergi toplayacaktır. Bu yaklaşımı liberal yazarlar özgürlük gaspı, mülkiyet gaspı diye nitelendirirler. Castel’e göre sosyal güvenlik toplumun bir kesimi için özgürlük gaspıdır, tıpkı sivil güvenliğin de özgürlük gaspı olduğu gibi. Fakat Castel’e göre şu da bir gerçektir ki, sosyal güvenliğin azaldığı ülkelerde sivil güvenlik sorunları daha fazla çıkmaktadır. Kısacası gelecekleri belirsiz insanların sayılarının artması toplumsal güvenliği bozucu faaliyetlerinde artmasına neden olmaktadır bu daha fazla polisiye ve askeri önlemlerin alınmasına vesile olacaktır. Dolaysıyla Castel, sosyal güvenlik ve sivil güvenlik arasında negatif bir korelasyondan söze eder. Bir artarsa ötekisi azalacaktır veya tam tersi.

Bugünkü yazımızın konusu aslında Castel’in savunduğu bu hipotezi Türkiye ekonomisinin son 6 yılına bakarak bir değerlendirmede bulunmaktır. Bunun için 2006-12 yılları arası Fonksiyonel Merkezi Yönetim Bütçesinin harcamalar kalemine bakarak bir sonuca varmak istedik. Aslında bir sonuca ulaşmak bu kısa yazıda hiç mümkün değildir. Sadece belki bir fikir vermesi açısından ve daha sonra başka yazılara ilham vermesi açısından değerlendirilebilir. Bütçe kaleminde Savunma hizmetleri ile Kamu düzeni ve Güvenlik hizmetlerini Castel’in Sivil Güvenlik tanımına uygun olduğunu düşündük. Sosyal güvenliği de, fonksiyonel bütçenin 10’cu kalemi olarak olduğu gibi aldık. Ortaya çeşitli sonuçlar bir de anlamsızlık çıktı.

İlk sonuç 2006-2012 yılları arası toplam harcamalar içerisinde sosyal güvenliğin payının %14’den %22’ye çıkarken sivil güenlik payının % 12,7’den %12’ye düştüğünü gördük. Buna göre Türkiye şu son 6 yılda sosyal güvenlik harcamalarını arttıran ama buna mukabil sivil güvenlik harcamalarını azaltan son derece demokratik bir toplum yapısını çiziyor. Bunun üzerine sosyal güvenliğin alt kalemlerine bakalım dedik. Acaba hangi kalem daha fazla artmış? Hangi kalemin sosyal güvenlik harcamaları içinde payı yüksek diye. Bir kalem bulduk. 2006’da sosyal güvenlik harcamaların %95’ini oluşturan 2012’de de %92’sini oluşturan. Adı sınıflandırmaya girmeyen sosyal güvenlik ve sosyal yardım hizmetleri. Hatırlatalım asıl sosyal güvenlik hizmetleri nelermiş? Hastalık ve malullük yardım hizmetleri, yaşlılık yardım hizmetleri, aile ve çocuk yardım hizmetleri, işsizlik yardım hizmetleri, sosyal güvenliği bulunmayanlara sağlanan hizmetler. Tüm bu alt kalemlerin dışında kalan sınıflandırmaya girmeyen sosyal güvenlik hizmetleri 2012 yılı için sosyal güvenlik harcamalarının %92’sini teşkil ediyor. Yani başka bir değişle insanların sosyal geleceğini teminat altına almak için yapılan harcamaların %90’dan fazlası belirsiz. İnsanların geleceğini belirlemek için yapılan harcamaların %90’ı belirsiz. Fonksiyonel tablonun 2’li ayrımından 3’lü ayrımına bakalım dedik, bu sınıflandırılamayan hizmetler nelerdir diye, bir şey bulamadık. 4’lü ayrım BÜMKO’da yoktu. Bir arkadaştan yardım istedim onun bana yolladığına göre bu sınıflandırılamayan sosyal güvenlik hizmetleri, çok emin olmamakla beraber, şunlarmış: Devlet sosyal güvenlik katkısı, faturalı ödemeler, ek karşılıklar, emeklilere ek ödeme, işveren sigorta pirimi 5 puan indirimi, sosyal güvenlik açık finansmanı, sosyal güvenliği olmayanların sağlık pirimi. Bu kalemler arasında en yüksek payı da Devlet sosyal güvenlik katkısı ile açık finansman alıyor. İlk anladığımız kadarıyla sosyal güvenlik hizmetlerinin büyük kısmı, hizmetin kendisi yerine nereden ve nasıl finanse edildiğini içeriyor. Fakat bunların daha sonra nasıl kullanıldığını en azından bu tablodan anlaşılmıyor. Onun içinde sınıflandırılamayanlar kalemine atılıyor. Ama daha detaylı incelemek gerekiyor. Benimkisi üstün körü bir bakış. Peki diğer bütçe harcama kalemlerinde sınıflandırılamayanların oranı nedir diye baktığımızda şunları bulduk.

Tablo 1: Sınıflandırmaya girmeyen harcamaların harcama kalemlerindeki payları (% olarak)

Yukarıdaki tablodan da görüldüğü üzere sosyal güvenlikte her 10 harcamadan 9’u sınıflandıramayan harcama olurken diğer kalemlerde her 10 harcamadan sadece 0,1’i, 0,3’ü en fazla 1’i sınıflandıramayan harcamaları teşkil etmektedir. Buna göre yeniden sivil güvenlik ile sosyal güvenlik harcamalarını kıyasladığımızda ortaya şöyle bir tablo çıkmaktadır.

Tablo 2: Sivil güvenlik ve sosyal güvenlik harcamalarının toplam harcamalar içindeki payı (%)

Buna göre sınıflandırmaya girmeyenleri çıkardığımızda sosyal güvenlik harcamaların toplam harcamalar içindeki payı %0,66’dan %1,76’ya çıktığını gösteriyor. Buna mukabil sivil güvenlik önlemlerinin payı %12’lik seviyesini korumuş.

Peki, sivil güvenliğimiz kime karşıymış? İç ve dış düşmanlardan hangisi bu son 6 yıllık siyasal iktidarı daha fazla güvenlik harcamasına itmiş?

Grafik 1: Savunma hizmetleri ile Kamu düzeni ve güvenlik hizmetlerinin toplam bütçe harcamaları içindeki payı (%)

Yukarıdaki grafikten anladığımız kadarıyla iç düşmanlara karşı yapılan güvenlik harcamaları toplam harcamalar içindeki payı artarken dış düşmanlara karşı yapılan savunma harcamaları payı düşmüş.

Fakat TCMB’nın verilerine baktığımızda Merkezi Bütçe harcamaları (yeni tanım) verileri gözümüze çarpmaktadır. Buna göre yukarıda söylenenleri yeniden değerlendirmekte fayda vardır. Ayrıca yukarıda bir arkadaşımın verdiği sınıflandırmayı da (büyük olasılıkla Merkez Bankasından alıntı) yeniden bakmalıyız. Bu kadar zırt pırt verilerle oynamanın ne anlama geldiğini, istatistikçi olmadığımdan bilmiyorum. Herhalde bir sebebi vardır. Biz yine bakınalım duralım. Ama BUMKO’nun adresine girip (bumko.gov.tr) istatistiklerden merkezi yönetim bütçesine tıkladığınızda size yukarıda anlattığımız hikâyenin verilerini araştırmacıya veriyor. Yeni maliye verilerine göre anlatım bir sonraki yazıya kaldı artık.