Çocuklar şeker de yiyebilsinler (2)

Geçen yazımızda Dünya’da ve Türkiye’de çocuk mağduriyetinin, çocuk sömürüsünün arttığından bahsetmiştik. Bugünkü yazımızda Türkiye’de ki çocuk mağduriyetinden bölgeler bakımından inceleyerek devam edeceğiz, hem de Dünya’da ve Türkiye’de artan genç işsizliğinden söz edeceğiz. Fakat hemen şunu ekleyelim ki Türkiye’de genç işsizliği dünya ortalamasının çok üzerinde. Türkiye, incelediğimiz son 5 yılda hem çocukları daha mağdur hem de gençleri daha da işsiz. Fakat aynı sorun Türkiye kadar olmasa bile Dünya’nın her yerinde var. Bu da bir kere daha bu sömürü ve sürekli devam eden işsizlik düzeninin değişmesi gerektiğini bizlere söylüyor. Alternatifi de sosyalizmdir. Bu son sözümün bir inanıştan kaynaklandığını söyleyenlere o zaman şöyle başka bir dille anlatalım. Dünya ekonomisi, özellikle 70’li yıllardan beri kendi düzeninin iki yakasını bir araya getiremiyor. Artan işsizlik oranları bunun en önemli verisidir. Ara sıra işsizlikle mücadele yöntemleri bulunmuş olsa da, uzun süreli işsizlik artıyor ve çalışma koşulları gittikçe daha da kötüleşiyor. A-tipik çalışma biçimleri, sosyal güvencesiz işçi çalıştıran taşeron şirketlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Üretim maliyetlerini azaltmak için utanmadan bu esnek emek kullanımı politikalarını savunanlar, ilk önce kendi çocuklarını harçlıklarını çıkartmaları için kısa süreli işlerde mesela taşeron firmalarda çalıştırmalarını diliyorum. Daha sonra da çocukları yüksek okul bitirdikten sonra da uzun staj süreleri sonrasında kıdem tazminatsız veya sosyal güvencesiz işlerde resmi çalışma sürelerinin çok üzerinde çalıştırmalarını bekliyorum. Eminim bu hareketleri bir sürü sermayedarın gözünü yaşartacaktır. Ülkenin rekabet gücüne bırakalım o iktisatçıların çocukları da katkıda bulunsun değil mi? Bu kadar safsata yeter. Bu kadar yalan, dolan, bu kadar ikircikli laflar yeter, dürüst olalım. Bu düzen böyle devam etmez. İş gücü piyasalarının neo-liberal politikalar çerçevesinde yeniden düzenlemeye yönelik adına bilimsel denilen çalışmalar tek kelimeyle mide bulandırıcıdır. Bahsettikleri iş gücü piyasası aslında bir insan pazarıdır. Biraz heyecanlı kaçan girişten sonra ve son söyleyeceğimizi her zaman olduğu gibi en baştan söyledikten sonra yukarıda konu başlıklarını belirttiğimiz kısa incelememize başlayalım.

İlk önce geçen yazıdan kalan çocuk mağduriyetinin son 5 yılda yaklaşık olarak 2,5-3 misli arttığını söylemiştik. Bu artış oranı özellikle genç kızlarda genç erkeklere nazaran daha fazla yükseldiğinden bahsetmiştik. Bir diğer bahsimiz ise Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuklar arasında geliş nedenine göre mağduriyet ilk sırayı aldığını söyledik. Hatta bu 11 yaş ve daha küçük çocuklarda %87, 11-17 yaş arasındaki kızlar için ise aşağı yukarı %65 ile mağduriyet yine birinci sebep olarak gözüküyor. Oğlan çocuklarında yine aynı yaş arası mağduriyet sebebi bir anda %15 civarına düşüyor, buna mukabil güvenlik birimlerine getirilme sebebi olarak çeşitli suç oranları artıyor. Bu özeti geçtikten sonra bölgelere bakalım ve hangi bölgelerde çocuk mağduriyetinin diğer şikâyetlere nazaran payının daha fazla olduğunu ve artış oranlarına bakalım. Tabii yine kız-erkek diye ayıralım. Bu sefer çocuklar 11 yaş, 11-14 ve 15-17 diye üçe ayrılmayacak, tek bir kategoride incelenecek. Bir de bölgeler İstanbul, batının 2 bölgesi ve doğu’nun 2 bölgesi şeklinde karşılaştırılacak. Bunda amaç Türkiye’nin iki ayrı ucunda çocuk mağduriyetlerini incelemek olacak.

Daha evvelki yazımızda da bahsettiğimiz üzere son 5 yıldır Türkiye’de çocuk mağduriyeti şikâyetleri patlamıştır. Çocuğa isnat edilen çeşitli suçlar arasında paylara bakıldığında suça sürüklenme ve mağduriyet ilk sıraları almaktadır (diğer isnat edilen suçlar için bkz: Çocuklar şeker de yiyebilsinler, HabersoL portal yazısı). Bir şehir (İstanbul) ve dört bölgeye (Batı Marmara, Ege, Ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu) baktığımızda son 5 yılda mağdur olduğunu iddia eden genç kızlarda artış oranı %418 ile !!! en fazla İstanbul’da gerçekleşmiştir. 2007’de 592 genç kız mağdur olduğu için Güvenlik Birimlerine başvurmuş, bu sayı 2012 yılında 3069’a çıkmıştır. İstanbul’u sırasıyla Ortadoğu Anadolu (%267), Güneydoğu Anadolu (%251), Batı Marmara (%212) ve en son sırada da %164 ile Ege bölgesi izlemektedir. Fakat buna mukabil en fazla mağdur olduğunu iddia eden genç kız sayısı 11 bin küsur ile Ege’dedir, onu 4 bin küsur ile Güneydoğu Anadolu izlemektedir. Erkek çocukların mağduriyetinde ki artışta da İstanbul birinciliği kimseye kaptırmamaktadır. Sayı olarak baktığımızda ise yine 11 bin küsur mağdur genç erkek ile Ege önde gelmektedir ve onu yine Güney doğu Anadolu bölgesi 6400 küsur ile izlemektedir. 2008-2012 yılları arası çeşitli suçlarla güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocuk sayısında %84’lük bir artış meydana gelmiştir. Sayı olarak söylersek 2008’de 132 bin küsur olan bahsedilen çocuk sayısı 2012 yılında 245 bin’e çıkmıştır. Bu sayı Türkiye’de toplam çocuk nüfusunun aşağı yukarı %1’ine tekabül etmektedir (2012 çocuk nüfusu 25 milyon civarıdır). Kısacası her 100 çocuktan biri çeşitli suçlarla güvenlik birimlerine getirilmektedir.

TUİK verilerine göre 2008-2012 yılları arası suça sürüklenme ve mağdur oldukları için güvenlik birimine gelen veya getirilen çocuklardaki bölgesel artış oranı (*100)

Çocuk ve gençlerde artan suç oranları ile çocuk ve genç işsizlik oranları arasında genellikle pozitif bir ilişki vardır. 19’ncu yüzyıl Avrupa sanayileşmesinde kullanılan çocuk istihdamı, suç oranlarını düşürmek içindir. Eğitimin mecburi olmaması gençleri sermayenin insafına terk etmiştir. Fakat Avrupa’da artan genç istihdamı da işçilerin sefaletini, perişanlığını bırakın önlemeyi daha fazla arttırmıştır.

İLO’nun “Tendances mondiales des jeunes 2012” adlı raporunda (2012 yılı dünya gençlerinin eğilimi) genç işsizlik oranının özellikle 2008 krizinden sonra iyice arttığını söylemektedir. Günümüzde hâlihazırda 75 milyon genç işsizdir ve bu %12,6 işsizliğe tekabül etmektedir. Örneğin Doğu Asya’da gençlerin işsizlik oranı yetişkinlerden 2,8 kat daha fazladır. Avrupa’da ise iş bulmada başarılı olamayan gençler, öğrenimlerini uzatma yoluna gitmektedir. Rapor gelecekte öğrenim sürelerini uzatan gençlerin iş gücü piyasalarına girdiklerinde işsizlik oranlarını daha da arttıracaklarına dair kaygı duymaktadır. 2012 yılı için Türkiye’de genç işsizlik oranı %17,5 ile dünya ortalamalarının çok üstündedir. Yine aynı yıl için Türkiye’de yaşları 15 ile 24 arasında değişen 775 bin genç işsizdir. Raporun verdiği rakama göre Türkiye’deki genç işsizler, Dünya’daki genç işsizlerin %1,03’ünü temsil etmektedir. İLO verilerine göre yine 2012 yılı için iş bulmaktan umudunu kesmiş olan çocukları da hesaba katıldığında geniş işsizlik oranı %13,6 ile dar işsizlik oranından 1 puan daha fazladır. Aynı yıl Türkiye için TUİK verilerinin iş gücü anketinden iş aramaktan umudunu kesmiş olan çocukları da işsizlerin içine dâhil ettiğimizde bulduğumuz işsizlik oranı %22,8 olmaktadır. Yani dar işsizlik oranından tam 5,3 puan yukarıdadır. Gençler arası geniş işsizlik oranları bakımından Türkiye dünya ortalamasının neredeyse 10 puan üzerine çıkmaktadır. Rakamsal olarak söylemek gerekirse 2012 yılı için 775 bin 15 ve 24 yaş arası çocuk ve genç işsizdir. Neden çocuk ve genç diyoruz? Çünkü geçen yazımızda belirttiğimiz üzere TUİK’in çocuk tanımına göre erken yaşta ergen olsa bile 18 yaşından küçük herkes çocuktur. Bu parantezi kapattıktan sonra yine 2012 yılı için çocuk ve gençler arası iş bulma ümidini kaybetmişlerin sayısı 235 bin’dir. Yani ikisi toplam 1 milyon küsur Türkiye genci işsiz çıkmaktadır. Peki gelecekte genç işsizliğin durumu ne olacak diye sorduğumuzda, TUİK’in iş aramayanların nedenleri arasında gösterdiği “iş aramayıp çalışmaya hazır olan” gençleri geleceğin iş gücüne dâhil olacak yetişkinleri olarak düşünebiliriz. Şimdilik iş gücü piyasasına dahil olmayanların ama çalışmaya hazır olan gençlerin 2012 yılı için sayısı da 348 bin’dir. Yani bu da iş gücü içindeki oranı %7,9’a tekabül etmektedir. Bunlarda geleceğin işsizleri olarak bir kenarda beklemektedir.

Yukarıda bahsettiğimiz rapora göre Dünya’da gençler gittikçe daha fazla geçici işlerde çalıştırılıyorlar. Bu işlerin ortak özellikleri gençleri tatmin etmiyor olması ve daha fazla geleceklerinden umutsuz ve karamsar olmalarını sağlamasıdır. Bu tür işler, AB ülkeleri ve gelişmiş ülke gençlerini de gittikçe daha fazla kapsamaktadır. Kısa süreli a-tipik işler, genç işsizlik sorununu çözmede olağan karşılanmaya başlanmıştır. Gelişmekte olan ülkelere bakıldığında, gençlerin büyük çoğunluğu gelişmiş ülkelere nazaran sosyal güvencesiz, enformel işlerde çalışmaktadır. Bu gençlerin gelecek durumları iyice belirsizdir.

Artık bu düzen dikiş tutmamaktadır. Daha fazla esnek iş gücünü, işsizliği azaltmak ve üretim verimliliğini arttırmak için düzenleyici bir politika olarak öneren iktisatçılara, başta da söylediğim gibi, ilk olarak kendi çocuklarını taşeron firmalarda çalıştırmalarını salık veriyorum. Sayın liberaller çocuklarınızın geleceklerini niye belirliyorsunuz? Onları bu şekilde tembelliğe itmiyor musunuz? Nasıl rekabet edecek ileride? Aslında bu sorularla bu beyefendileri sıkıştırdığımı zannetmeyin. Fransızların “pamphlet” dediği bir tür polemik yapıyorum. Çünkü aslında liberaller söylemişler söylediklerini. Sadece belki tekrar hatırlatmak da yarar var. Gustave de Molinari, 1863 yılında yazmış olduğu Cours d’économie politique adlı kitabında yazar, işçileri kol gücüyle çalışanlar ve entelektüel mesleklerde çalışanlar diye ikiye ayırır. Kol gücüyle çalışanlarda yaptıkları işler için zekâ gerektirmez. Bu kişiler sadece temel besinler tüketseler yeterli olacaktır. Yazar bu kişileri çocuklarla bir tutar ve onun için onları sürekli gözeten ve güden bir vasiye ihtiyaçları olduğunu düşünür. Kısacası yazara göre işçiler aptaldır, aptalca güdülmeleri ve yaşamaları normaldir. Dolayısıyla neo-liberal iktisatçıların çocukları akıllı olduğu için tabii ki taşeron firmalarında çalıştırmayacaktır. Liberalizm böyle bir şey. Hep anlatmaya devam edeceğiz.