Az Pilav Çok Döner

Bilirsiniz bazı esnaf lokantaların, büfelerin önünden geçerken “buy(u)run efem buy(u)run az pilav çok döner efem buy(u)run” diye bağrırlar. Verecekleri pilav üstü döner tabağında dönerin daha fazla olacağını gelen geçene duyururlar. Nedenine gelince lokantasına gelecek olan müşterinin pilav için değil döner için geleceğini bilirler. Genellikle de öyledir. Pilav üstü döner yemek istediğinizde pilav yemek için değil döner için gelmişsinizdir. Pilav dönerin yanında garnitürdür, bir çeşit ayran gibi ittiricidir. Dönerinizin tadını yumuşatır, ağzınızda kolay çiğnemenize neden olur. Ama az da olsa benim gibi bazıları daha çok pilav daha az döner yemeği tercih ederler. Pilavı çok severler ilk olarak, sonra döner mideye oturur, yağlıdır. Onun için pilavlarına tat vermesi için tabaklarına döner konulmasını isterler. Başka bir örnek nohut pilav. Nohut pilav yemeğinde nohudun bol pilavın az olmasını istemezsiniz. Örneğin “çok nohut az pilav” diye çığırtkanlık yapan bir lokanta'ya pek kimse gitmeyecektir. Bendeniz de gitmem çünkü pilavı severim baştan söylemiştim. Üstelik nohut ile pilav arasında eşitlik vardır. İkisinden birisini tercih etmekte insan zorlanabilir. Üstelik yemeğin kendisi bu eşitlik üzerine kuruludur.

Yukarıdaki pilav üstü döner ve nohut pilav yemekleri için söylediklerimiz ne kadar boş değil mi? Ama bir analiz üstelik yanlış da değil. Çünkü insan düşündüğü vakit söylenenleri makul bulabilecektir. Ama tabii o söylenenler üzerinden böyle bir yargıya varabileceğiz. Çünkü bize iki tercihli yemekten bahsedilmiştir ve ikisi arasındaki benzerlikler ve farklılıklar ortaya konulmuştur. Bir de bu bilgiler tamamen gözleme dayalıdır yani üç çarpı üç altı olasılıklıdır. Ya birini ya ötekisini daha fazla seveceksiniz ya da ikisini eşit seveceksiniz. İşin içine hangi yemeği nasıl tercih edersiniz? sorusu girdiğinde olasılıklar birden çığ gibi büyüyecektir. Bu yukarıda yemekler üzerinden yapılan sözüm ona bilimsel incelemeleri, günümüzde maalesef yazar, çizerler toplumsal olaylarla ilgili yapmaktadırlar. Bunlardan en iyisi karakter analizleri. Örneğin ulusalcı diye niteledikleri kişilerin karakter analizleri hep somurtkan, ceberut, aşırı sinirli ve saldırgan kimseler olarak yapılmakta. Büyük olasılıkla bu karakter tiplemelerini yapan kişinin kendisini ele vermekte ama tabii emin olamayız. Ama bunlar analiz falan değil ki. Bilimsel bir dille, tane, tane söylenen, kelimelere vurgu yapan kişinin retoriği güçlü de olsa olmuyor ki. Olursa da yukarıdaki az pilav çok döner ve nohut-pilav incelemesi gibi oluyor. Elmaya armuda bakarak onu tanımlarsın ama adamın görüşlerinden yola çıkarak ona nasıl bir karakter analizi yapabilirsin? Örneğin adam cemaatlerin memleketi ele geçirdiğini anlatıyor ve karşıda ki zatların buna tepki vermemesine hayret ediyor. Böyle bir konuşmayı yapan kişinin sakin ve tane tane cümleler kurarak konuşmasını bekleyebilirsiniz tabii. Ama eğer tersini yapıyor ve heyecanla anlatıyorsa o kişinin anlattıklarını değil de konuşma biçimi üzerinden karakter testi yapmak, magazin habercisinin “türkücü Mehmet dün akşam üzgün görünüyordu, ağlamıştı besbelli” tarzı bir yorumda bulunmakla aşağı yukarı aynı değeri paylaşıyor. Günümüzde bu tarz sözüm ona analizler siyasette sıkça yapılıyor.

Sadece karakter tahlili değil aynı zamanda bilimsel olarak da bir çok çalışma çıkıyor. STK'ların anketler yoluyla yaptırdığı toplumsal çalışmalar örneğin. Sonunda çıkan sonuçlar: toplum İslama kayıyor, kemalistler mutsuz çıkıyor, ulusalcılar pek kızgın vs.. gibi. Oysa o yaptığınız ankette verilecek cevapları sorduğunuz sorularla baştan belirliyorsunuz. İste Türkiye'deki toplumsal analizlerde, gerçek siyasette böyle. Yani mengeneye sıkışmış, çerçevesi çizilmiş, içinde insana kıpırdama alanı bırakılmamış. Önceden bazı konuların tabuluğu AKP ve yandaşları tarafından belirtilmiş. Mesela kamuculuk, veya ABD emperyalizmini eleştirmek, veya AB'yi eleştirmek. Bunlarla konuşmaya başladığınızda ekranda “biiip” sesi duyulacaktır Bu bağlamda ne kadar çok “bip” sesi öttürürseniz o kadar çok üzerinizde aşağılayıcı, küçümseyici karakter analizleri yapılacaktır. Sınırları çünkü zorlamaktasınızdır, AKP-liberal ortak gündemi çünkü takip etmemektesinizdir, anketlere önem vermemektesinizdir.

Oysa toplumsal analizler kişisel bakış, sadece arz ve talebe indirgenmiş anketler ve karakter analizlerinden çok öte sınıfsal bir inceleme gerektirir. Çünkü sınıfın tavrı aynıdır. Evet belki işçi sınıfı, toplumsal yozlaşmadan etkilenerek devrimci kimliliğini kısmen kaybetmiştir ama sermaye sınıfının yok olduğunu veya etkisinin azaldığını kim söyleyebilir ki? Peki sermaye sınıfında bir dönüşüm olmuş mudur? Daha mı insaflıdır? Artık sermaye birikimi ile bir derdi kalmamış mıdır? Emek sömürüsü yapmamakta mıdır? Emekçisine her türlü sosyal hak ve güvenceleri vermek için gayret mi göstermektedir? Bütün bu sorulara verilecek cevap koca bir hayırdır. O zaman sınıf analizlerinin bittiğini söylemek ideolojik bir tavır alıştır, her ne kadar tok sesle de söylense, karşı tarafı küçültücü sözlerle yüksek perdeden de söylense de sonuç değişmeyecektir. Söylenenlerin doğruluğu yanlışlığı tartışılabilir ama böyle bir tartışma ortamı zaten baştan mümkün değildir, çünkü anti-emperyalizm, emek sömürüsü, AB karşıtlığı Türkiye'de çizilen demokrasi çerçevesinin dışına itilmiştir. Cemaatler tarafından verilen fetva şöyle olduğunu varsayıyoruz: “Kim bu konulardan bahsederse Ergenekoncu olacaktır”. Onun içindir ki ABD önderliğinde AKP, liberal türevleri ve cemaatlerin çizdiği çizgide herkesi siyaset yapmaya mecbur etmektedirler. Bu çizgiye girersen başın ağrımaz, AKP'nin yamacında siyaset yaparsın ama tersi baş ağrıtacaktır. Başı ağrıyan adamda bağırıp çağıracaktır. O zaman bu saygısızlara AKP'nin liberal türevlerinin karakter analizleri hazırdır. AKP, cemaatler, liberaller ve AKP'nin soluyla el birliği içinde Türkiye'nin İslamlaşması saat gibi işlemektedir maşallah. Tik, tak, tik, tak, tik, tak... Tabii ki aç karnına olmaz bu işler. O sırada az pilav çok dönerimizi de yememiz gerekiyor.