Artan Harçlar ve Yükseköğretimden Faydalanamayanlar

Türkiye'de AKP üzerinden yapılan siyaset o kadar çirkinleşti ve çirkefleşti ki, artık söylenecek söz kalmadı. Çünkü boşuna kendimizi kandırmayalım bu yapılanlar tartışma falan değil, sadece KAVGA. Yaz sıcağında insan kavga falan istemiyor. Hele bu sıcakta insana pes dedirtecek yorumları okudukça insanın midesi bulanıyor. AKP solcuları devam ededursun sağa sola saldırıp AKP'ye alan açmayı, bu arada Türkiye’de YÖK boş durmayıp yeni bir karara daha imza atmaya hazırlanıyor. O da üniversite harçlarını arttırmak. Aslında uzun zamandan beri YÖK’ de sürdürülen yüksek ögrenimin piyasalaşması ve paralı olması sürecine giden yolda yapılmış olan bir başka hamleyi görmekteyiz. Oysa zaten Yüksek Ögretim toplumdan dışlanmış olan emekçilerin gittikçe daha az yararlandığı, hatta hiç yararlanamadığı bir hizmet türü. YÖK’ün yapmış olduğu bir araştırmaya göre (bkz: BSB, 2008 kavşağında Türkiye, Yordam Kitap, 2008 s: 212 veyahut: www.bagimsizsosyalbilimciler.org web sitesi) devlet üniversitelerinde düşük gelirli aileye mensup olan ögrencilerin oranı diğerlerine nazaran yüksek olduğu görülüyor. Buna mukabil dar gelirli ailelerin çocuklari, Fatih Üniversitesi haricinde, Vakıf üniversitelerinde ki okuma oranı da çok düşük çikiyor. Bu demek ki, sözüm ona her türlü burs’a, parasal yardım olanaklara rağmen, emekçilerin özel üniversitelerde okuma şansı devlete nazaran çok az oluyor. Böylece dar gelirli ailelerin çocuklari devlet üniversitelerinde okuyabilme olanaklarına daha fazla sahip olabiliyorlar. O zaman YÖK’ün harçları arttırma politikası ilk önce onları vuracak demektir.

Dar gelirli vatandaşların tanımını yapabilmek için bir çok yöntem vardır. Biz yukarıdaki söylediklerimizi desteklemek bağlamında iki dar gelirli vatandaş tanımını aldık. Bunlardan birincisi herkesin bildiği alt gelir grubuna dahil olan en fakir %20'lik hane halkları. Ötekisi ise hane'de 7 ve daha fazlası nüfus olan hane halkları. Bu iki tanımdan hareketle dar gelirli vatandaşların, emekçilerin 2002-2006 yılları arası yüksek ögretim harcamalarına bakabiliriz. İlk olarak toplumun en fakir %20'lik nüfusuna dahil olan emekçilerin 2002-2006 yılları arasındaki toplam yüksek ögretim'den aldığı ortalama pay’a baktığımızda %1,4 çıkıyor. Aynı şekilde hane nüfusunun 7 kişiden fazla olduğu ailelerin toplam nüfusa oranlarının %18 civarı olduğunu biliyoruz. Bu grubun yine aynı yıllar arası yüksek ögretimden aldığı ortalama pay ise %1,5 çıkıyor. Özellikle 2004 ve 2005 yıllarında bu oran sıfır'a yakın seyrediyor. Buradan gördüğümüz üzere gelir bağlamında toplumun en altında yer alan emekçilerin bir bölümü çocuklarini üniversitede okutma şansları oldukça düşük çıkıyor. O zaman YÖK'ün devlet üniversitelerinde harçları arttırma kararı, emekçilerin çocuklarini üniversiteden daha da fazla dışlamak dışında başka bir anlam ifade etmiyor.

O zaman bu alınan kararın arkasındaki amaç ne olabilir diye insan düşündüğünde, yeniden yapılanan yüksek öğretim daha fazla piyasaya açılırken parası olmayan, ezilmişliğinden dolayı toplumdan dışlanmış ve “sorunlu” kesimlerin çocuklarını yüksek ögretimden dışlamak gerekiyor. Bu parası olmayan “güruh” önce sermayenin ilgisini çekmiyor, sonra da çocuklarini paralı okullarda okutarak, onlara “steril” bir yaşam biçimi çizmek isteyen aileleri. Orta eğitimde yaşanan “alt” kesim, “üst” kesim ayrışması, yaratılan “site” okulların bir başka türevi şimdi üniversitelerde yapılanmaya çalısılıyor. Zengin aile çocuklarinin kendi aralarında, fakir aile çocuklarının da kendi aralarında okumasını teşvik edici uygulamalar, eğitimde “faşizan” bir yönetim biçimini körüklüyor.

Dışlanmışlık ölçütü, bazılarının belirttiği gibi üniversitelerde türban takamama değildir. Ne kadar türbanlı, dar gelirli ailelere mensup ögrencilerin yüksek ögretim görebiliyor olması asıl üzerinde durulması gereken meseledir. Dışlanmışlığı türbanı serbest bırakıp, üniversiteleri paralı hale getirmekle önlemenin imkanı yoktur. Toplumdan soyutlanmak asıl eğitim, ögretim hizmetini paralı olduğu için alamamaktan kaynaklanmaktadır. Hepimiz biliyoruz ki, İslami sermayenin çocuklari istedikleri okula gitmektedirler. Yine hane halklarının en alt %20'lik diliminin orta ögretimden alıkları payda gene 2002-06 yılları arası ortalama olarak %2,9 çıkmaktadir (bkz: www.tuik.gov.tr web sitesi). Nüfusun yüzde yirmisinin oluşturduğu en fakir, en dar gelirli ailelerin çocukları neredeyse hiç okumamaktadır. Üniversitelere türbanlı ögrencilerin girmesini bir özgürlük mücadelesi olarak görenlerin aslında dar gelirli vatandaşların gittikçe daha az yüksek ögretimden pay aldığını önemsemeleri lazım gelir. Bir gün gelip konjonktür iyice değişir ve üniversitelere türbanlı ögrenciler girebilir. Ama türbanlı alt gelir grubuna dahil olan ögrencilerin yüksek ögretimden aldıkları çok düşük pay yapısal bir sorun olduğundan devam edecektir. İşte asıl özgürlük emekçilerin, dar gelirlilerin din baskısı, mahalle baskısı, tarikat, cemaat baskısı olmadan istediği bölümde, üniversitede bedava okuyabilmesidir. Bu baskıları kaldırmanın tek yolu dinleri, inançları hatırlatacak her türlü nesneyi eğitim kurumlarından kaldırmak ve üniversiteleri bedava yaparak herkese açabilmektir. İşte asıl özgürlük budur. Ötekisi “yankee” özgürlüğüdür.

not: 15 gün evvel benden kaynaklanan sorunlar yüzünden yazımı yollayamadım. Okuyuculardan özür dilerim.