Neden Erdoğan’a bayrak açamıyorlar?

Tayyip Erdoğan gerçekten de eşine az rastlanır kıyıcılıkta bir lider.

AKP’nin MKYK’sına alınmayan ve/veya yeni hükümette bakan yapılmayan çok sayıda önemli isim var. Bu insanların sorunu sadakatsizlik etmeleri değil. Ruşen Çakır’ın ifadesiyle “Erdoğan, kendisine ne kadar bağlı olurlarsa olsunlar, Arınç’ın meşhur ettiği terimle, belli bir ‘özgül ağırlık’a sahip olan kişilerin parti yönetiminde yer almasını” istemedi.

Davutoğlu’nun gene iyi direndiğini düşünüyorum. Politikacı sıfatını şunun şurasında 2009’dan beri taşıyan biri (ondan önce Erdoğan’ın başdanışmanıydı).

Asıl ilginç olan A. Gül, B. Arınç, Hüseyin Çelik, Sadullah Ergin vb. siyasetin içinden, örgütten gelen isimlerin arada bir sızlanmanın ötesine geçip bir iktidar içi muhalefet hareketi örgütleyememeleri. Bunda şüphesiz genel olarak Türk sağının, özelde de Milli Görüş’ün lidere koşulsuz bağlılığı dayatan siyasi kültürünün payı var. Ancak mesele bundan ibaret değil sanki.

***

Deniz Yıldırım ve Evren Haspolat tarafından derlenen, Değişen Karadeniz’i Anlamak adındaki kitap kısa süre önce Phoenix Yayınevi tarafından yayımlandı. Bolu’yla ilgili bölümünü de benim yazdığım kitapta Yıldırım’ın kaleme aldığı “AKP’deki Karadeniz” bölümü “iktidar içi iktidar” yapısını anlayabilmemiz için bize malzeme sunuyor.

AKP, hakim kadroları itibariyle tam bir Doğu Karadeniz partisine dönüşmüş halde. Bilindiği gibi Erdoğan da Rizeli, yani Karadenizli. Burada kritik olan nokta ise AKP içindeki Karadenizli ağırlığının aslında İstanbul’dan kaynaklı olması.

İstanbul’da yaşayan her 100 kişiden 32’si Karadeniz nüfusuna kayıtlı. Bu oranın içinde özellikle Doğu Karadenizliler önemli yer tutuyor. İstanbul’da 2 milyondan fazla insan D.Karadeniz nüfusuna kayıtlı, bu da şehir nüfusunun yüzde 14’ünü oluşturuyor.

AKP’nin İstanbul milletvekillerininse yarıya yakını Karadenizli. Büyükşehir Belediye Başkanı D.Karadenizli. Şimdiki ve bir önceki AKP İl Başkanı D.Karadenizli. AKP’nin ilçe belediye başkanları, ilçe başkanları ve belediye meclis üyeleri arasındaki Karadenizlilerin oranı ise genel İstanbul nüfusundaki Karadenizli oranından (%32) hep daha yüksek. Özellikle Doğu Karadenizliler dikkate alındığında çok daha yüksek.

***

Peki AKP yönetici kadrolarındaki Karadenizli egemenliğinin, Erdoğan’ın kendine güvenilir ve yakın bir siyasal elit kümesi yaratmasının ötesindeki işlevi ne?

Burada odağı “Erdoğan ekonomisinin” belkemiğini, hatta her şeyini oluşturan inşaat, maden ve enerji sektörlerine çevirmek gerekiyor. Adı geçen sektörler Erdoğan’ın siyasi ve ekonomik nüfuzunun motoru niteliğinde. Bu yüzden Enerji Bakanlığına damadını atıyor, iktidara yakın işadamlarına devasa inşaat ihaleleri veren Ulaştırma Bakanlığında yıllarca tuttuğu Binali Yıldırım’ı da kabine koordinatörü olarak görevlendiriyor.

Adı geçen sektörlerde AKP eliyle palazlandırılan holdingler de kâh yoksullara dağıtılacak kömürü sağlıyor, kâh medyayı kontrol altına alarak sürekli iktidar propagandası yapıyor.

Deniz Yıldırım’ın da kitapta belirttiği gibi İstanbul’daki, büyük oranda müteahhitlerden oluşan Karadenizli sermaye sınıfının varlığı AKP öncesine dayanıyor. Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı döneminde, başında Erdoğan Bayraktar’ın bulunduğu KİPTAŞ’ta başlayan ve AKP iktidarında TOKİ’ye taşınan inşaat odaklı büyüme modeli iki önemli işlevi yerine getirdi:

Bir; kamusal kaynakların transferiyle inşaat sermayesi semirtildi. İki; ucuz ve taksitli konut satışı üzerinden yoksullar üzerinde hegemonya kuruldu. Ayrıca inşaatın istihdam yaratan bir sektör olması sayesinde, tarımsal nüfusun yoksullaşması sonucu kırdan kente göç eden vasıfsız işgücü de kısmen soğuruldu.

Sermayedarlarla yeni kent yoksullarını buluşturan, ilkinin ikincisi üzerinde sınıfsal denetim kurmasını sağlayan ise yine “Karadenizlilik” oldu. Yıldırım’ın ifadesiyle;

“Şehrin avantajlılarıyla sonradan göç edip en alt basamaklarda yer alanlar arasında “Karadenizlilik” kimliği üzerinden kurulan bu bağ; AKP’nin yoksullarla toplu konut arzı ya da hayırsever sosyal yardımlar üzerinden kurduğu (…) stratejiyle de uyumluydu”.

***

Bütün bunlardan nasıl bir sonuç çıkaracağız?

Erdoğan, 90’lı yıllardan beri kurduğu çıkar ağları ile çoğu D.Karadenizli olan bir sermayedar kliğini inşaat-enerji-maden sektörlerinde palazlandırdı. Yalnızca iktidar yanlısı sermayedarlar arasında değil, partinin üst düzey kadroları ve bürokraside de artık D.Karadeniz kökenliler ağır basıyor.

Günümüzde “Erdoğan’a muhalif” diye tanımlanan figürlerin hiçbirinin D.Karadenizli olmaması bir tesadüf olmasa gerek.

Gül, Davutoğlu, Arınç ve benzeri isimlerin en büyük handikabı ise Erdoğan’ın sahip olduğu ekonomik olanaklardan yoksun olmaları.

İnşaat-maden-enerji sektörleri bu kokuşmuş rejimi ayakta tutan motor niteliğindeler ve doğrudan Erdoğan’a bağlılar.

Davutoğlu’nun Konya’sı, Gül’ün Kayseri’si de önemli sanayi şehirleri. Ancak bu isimlerin Erdoğan’a alternatif bir siyasi seçeneğe hayat verecek ekonomik desteği harekete geçirme şansı yok.