İstihbarat zafiyeti mi, daha mı fazlası?

Çok kişi bu soruları soruyor: Terör katliamları neden engellenemiyor? Saldırganlar niye eyleme geçmeden önce yakalanmıyor? İstihbarat zafiyeti mi var?

Sorular anlamlı. Zira sokağa çıktığınızda hayatta kalmak için medyadaki “Amerikalılar terör riskinden ötürü filanca etkinliği iptal etti” ya da “Alman Başkonsolosluğu yurttaşlarına ortalıkta dolaşmayın mesajı gönderdi” gibi haberleri takip etmeniz, AKP yetkililerinin demeçlerine güvenmenizden daha işlevsel.

Peki nedir masum insanların IŞİD’den çektiği? İktidarın, adını bile söyleyemediği, DEAŞ gibi anlamsız kısaltmalar uydurduğu bu örgüt karşısında devletin istihbarat ve güvenlik güçleri çaresiz mi? Engel olmaya çalışıyorlar da olamıyorlar mı?

Sorunun yanıtını bulmak için biraz hafıza tazeleyelim.

--- IŞİD 1 Kasım seçimlerine kadar hep AKP’nin siyasi hasımlarına saldırdı. 2015 yılının Haziran ayında HDP’nin Diyarbakır mitingi; Temmuz’da Suruç’ta Kobane’ye kitap ve oyuncak götürmek üzere toplanan devrimci gençler; Ekim’de CHP’nin, HDP’nin, sosyalist solun, sendika ve kitle örgütlerinin Ankara’daki barış mitingi kana bulandı.

--- 10 Ekim Ankara katliamından sonra dönemin başbakanı Davutoğlu sırıtarak “saldırı sonrasında oylarımız artıyor” dedi (muhtemelen ağzından kaçırdı). Katliamdan 2 gün sonra da bir canlı yayında “elimizde intihar eylemi yapabilecek kişilerin listesi var ama eyleme geçmedikçe veya elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız” demişti.

--- Eyleme geçmiş intihar bombacısının en iyi ihtimalle bazı vücut parçalarına ulaşabileceğiniz için Davutoğlu’nun açıklamaları, sosyal medyada RTE/AKP tarafından efsunlanmamış yurttaşlar nezdinde alay konusu oldu. Bu sözler medya tarafından ise büyük oranda sansürlendi.

--- Peki Davutoğlu’nun sözlerinin gülünç olmayan kısmı, yani “elinizde o eylemin olabileceğine dair bir veri olmadıkça tutuklayamazsınız” kısmı inandırıcı mıydı? Değildi. Çünkü IŞİD’in yaklaşık bir yıldır yaptığı intihar saldırılarının azmettiricileri ve eylemcileri 2012 yılından beri Emniyet tarafından yakinen takip ediliyordu.

--- Suruç katliamından birkaç gün sonra bombacının Emniyet’te “terör şüphelisi” olarak kayıtlı olduğu ortaya çıktı. Bu kişinin Suriye’de eğitim aldığı ve Türkiye’ye yasadışı yollarla girdiği biliniyordu. Saldırganın babası, oğlundan bir süredir haber alamadığı için hem Emniyet’e hem de savcılığa başvurmuş, saldırganın bilgileri böylece UYAP ve GBT kayıtlarına girmişti. Güya “arandığı” süreçte de Kilis ve Antep’te kalmıştı.

--- İki gün önce Hürriyet’te yayımlanan haberde ise geçen yıldan beri gerçekleşen katliamların faillerinin 2012 ortasından 2014 başına kadar Emniyet tarafından takip edildiği ortaya çıktı. Bu adamlar yaklaşık 2 yıl boyunca sık sık bir araya gelip paintball oynamışlar, halı saha maçı yapmışlar, ormanlık alanda koşu ve egzersiz yapmışlar, Suriye’de ölen cihatçıların cenaze ve taziyelerine katılmışlardı. Bunların yanı sıra para toplamış, kurban derisi satmış, Güneydoğu illerine gidip örgütlenme çalışmalarında bulunmuşlardı.

--- Bu kişiler hakkında kanuni bir kovuşturma yapılmamış, polis de 2014 başında takibi bırakmıştı. 2 yıllık takipte elde edilen bilgi ve fotoğraflarla geçen Mart ayında terör örgütü üyeliğinden dava açıldı. Geçen Mart ayında. Yani iş işten geçtikten sonra.

--- Peki Hürriyet’in haberinde denildiği gibi 2014’te polisin takibi sona ermiş miydi? Bu bile başlı başına bir skandal ama öyle görünüyor ki bu bilgi de şüpheli. Çünkü Evrensel gazetesinden Tamer Arda Erşin’in biraz daha eski tarihli (12 Haziran) haberindeki bilgiler doğruysa, IŞİD’lilerin 2014 ve 2015’te aileleriyle iletişim kurmakta kullandıkları telefon hatları da Emniyet tarafından takip edilmişti. Fakat kendilerine yine dokunulmamıştı.

--- Polisin takibinin başladığı 2012’de bu şahıslar henüz IŞİD’li değil El Kaideliydi. O dönemde Suriye’deki rejimi devirmek için elinden gelen ne varsa yapan AKP’nin gözünde El Kaideciler cici çocuklardı. Aslında T.Erdoğan için El Kaide hâlâ cici. El Kaide Suriye’de El Nusra adıyla faaliyet gösteriyor ve Erdoğan 24 Şubat ve 21 Haziran’da yaptığı açıklamalarda Nusra’ya sahip çıktı: “El Nusra da DAEŞ’e karşı savaşıyor. Ona niye kötü diyorsunuz? (Batı’ya soruyor – y.n.) El Nusra kötü ama PYD ile YPG iyi (…) Eğer DAİŞ’e karşı olanlar terör örgütü değilse o zaman El Nusra’ya niye terör örgütü diyorsunuz? El Nusra da DAİŞ’e karşı çok ciddi mücadele veriyor”.

--- IŞİD 1 Kasım’dan sonra Türkiye’deki katliamlarının hedef kitlesini genişletti. Seçimden önce AKP’nin muhaliflerini katleden örgüt, 2016 başından beri Sultanahmet, Beyoğlu ve son olarak da Atatürk Havalimanı’nda yerli-yabancı masum insanları öldürdü. Bu saldırıları iktidar işine yarayacak eylemler olarak mı görüyor (10 Ekim sonrası Davutoğlu’nun yaklaşımındaki gibi) yoksa samimi bir rahatsızlık mı duyuyor bilemem. Rus Savunma Bakanlığı uçak düşürme vakasından sonra Erdoğan ve ailesinin IŞİD’le yapılan petrol ticaretiyle doğrudan bağlantılı olduğunu, IŞİD petrolünün 3 farklı rota üzerinden Türkiye’ye taşındığını, Kasım ayında bu iş için 16 binden fazla petrol tankerinin sınırı geçtiğini öne sürmüştü. Şurası açık ki Rusya ile yeniden düzeltilmeye başlanan ilişkiler, bu devletten gelecek basıncı da sona erdirecektir.

--- Erdoğan 18 Mart’ta Brüksel’de yetkililerin şehir merkezindeki PKK çadırına izin vermesini sert sözlerle eleştirmiş, “Brüksel’de veya AB’nin herhangi bir şehrinde bu bombaların patlamaması için hiçbir sebep yok” demişti. IŞİD 4 gün sonra Brüksel havalimanını kana buladı. Hayat tesadüflerle dolu.

Dönelim baştaki soruya. Ortada istihbarat zafiyeti mi var?

Zafiyet, AKP iktidarının IŞİD’e yaklaşımını tanımlamakta çok hafif kaçan bir kelime.

Sorunun kaynağı, çözümün parçası olamaz. Sokağa çıktığımızda acaba bugün intihar saldırısında ölür müyüz sorusunun zihnimizden çıkması için bu iktidarın defolup gitmesi, yeter-şart değilse de, gerek-şarttır.