Hatanın neresinden dönülse kârdır

CHP tarihi bir hatadan hâlâ dönebilir.

Anayasa’ya aykırı olduğu partinin en tepesindeki isimler tarafından kabul edilen, buna rağmen “hayır dersek hakkımızda ne derler” gibi bir gerekçeyle TBMM Anayasa Komisyonu’nda kabul oyu verilen dokunulmazlık tasarısına CHP meclis grubunun çoğunluğunun ret oyu vereceğine inanıyorum.

Komisyonun CHP’li üyesi Bülent Tezcan geçen haftaki toplantıda bir dizi doğru noktaya işaret etmişti:

Savcılar; bakanlar ve AKP milletvekilleri hakkında fezleke düzenlemekten çekiniyor… Bugün bir milletvekilinin iştiraki olan bir suça gelecekte başka bir vekilin de bulaştığı ortaya çıkarsa o diğer kişinin dokunulmazlığı sürecek… Bu düzenleme eşitlik ilkesine aykırı, sorunu kökten çözmüyor…

Tamam. Öyleyse?

“Efendim biz yine de evet diyeceğiz. CHP dokunulmazlıklar konusunda hayır oyu verdi dedirtmeyeceğiz.”

***

CHP’nin bu konudaki ilkesel yaklaşımı basit ve net: Bir seferlik, bakanları da dışarıda bırakarak eşitlik ilkesini ihlal eden bir kaldırma yerine Anayasa’nın 83’üncü maddesini temelli değiştirelim. Dokunulmazlığı kürsü dokunulmazlığıyla sınırlayalım.

Aslına bakarsanız ilkesel açıdan doğru olan, kuvvetler ayrımının iyi kötü işlediği, rejimi parti-devlet kimliği taşımayan bir ülkede gönül rahatlığıyla savunulacak bir pozisyon. Gelin görün ki 2016 yılının AKP Türkiye’sinde bu ilke bile anlamını yitiriyor.

Uydurma delillere dayalı siyasi davalarla yüzlerce insanı yıllarca zindanda yatırmış olan AKP rejimi, böylesi bir durumda da muhalefet milletvekillerini güya “kürsü dışı” suçlamalarla taciz edebilir. Hüküm giydirip de hapse tıkar mı bilinmez ama en azından duruşmadan duruşmaya sürükleyebilir.

Ancak, gelin görün ki CHP yönetimi bundan da geride ve çok tehlikeli bir düzenlemeye gönül indirmiş durumda. Çünkü HDP ile yan yana gösterilmekten korkuyor.

Bu konudaki olası bir suçlama karşısında özgüvenle ve rahatlıkla “Bizim HDP ile bir ilgimiz yok, ancak iktidarın PKK ile rabıtası Oslo ve İmralı tutanaklarında ortada, AKP’li bakanların ve üst düzey yöneticilerin 2013 ve 2014’te Öcalan’ı övüp durdukları gerçeği meydanda” demenin yetmeyeceği düşünülüyor sanırım.

***

Tasarı Anayasa Komisyonu’nda uygarlıktan çok uzak koşullarda “tartışıldı” ve kabul edildi. İktidar vekillerinin saldırganlığından kaynaklı bir kavga dövüş ortamında Anayasa tadil edilemez denilerek ‘evet’ten kaçınılamaz mıydı?

AKP vekillerinin provokasyonları, 60’lı yıllarda TİP Milletvekili Çetin Altan’ın Adalet Partililerce dövülmesi olayındaki gibi planlı, organize niteliktedir.

CHP, bu koşullarda biz yokuz diyebilmeliydi. Hiç olmazsa “dokunulmazlığın kaldırılması bakanları da kapsasın” önergesi verdiğinde ve bu önerge reddedildiğinde, öyleyse biz yokuz diyebilirdi. Bunlar deyim yerindeyse kaçırılmış fırsatlardır.

***

CHP, özrü kabahatinden büyük bir şekilde (“Anayasa’ya aykırı ama hayır dediler dedirtmeyiz”); Tayyip Erdoğan’ın talimatına dayanan, meclise darbe niteliği taşıyan ve belki de bir ara seçime yol açacak olan tasarıya komisyonda evet dedi.

Eğer tasarı 330 ile 367 arasında bir oyla kabul edilirse referanduma gidecek.

Hem AKP ve MHP’nin tutumundan dolayı, hem de Türkiye’deki zorunlu askerlik sisteminin sıradan Türk insanını 1984’ten beri adı konulmamış bu savaşın tarafı haline getirmiş olmasından ötürü referandumdan ezici bir evet oyu çıkacağı açık. Türkiye’de şehit cenazesi kaldırmamış ilçe yoktur. Türk halkının psikolojisi ortadadır.

Toplum bir süredir yoğun bir militarist/milliyetçi propagandaya maruz bırakılmakta, Türk ve Kürt halkları arasındaki duygusal kopuş artmaktadır. Çatışma bölgesinde iki taraf da 90’ların ortasını hatırlatan bir yoğunlukta kayıplar vermektedir. Bu koşullarda CHP’nin olası bir referandumda hayır oyu için kampanya yürütmesi hayatın olağan akışına aykırı.

Ancak sonucu zaten belli bu referandumda bir seçenek daha var: Boykot.

Özgüvenle topluma şu anlatılabilir: “Terörle mücadele adı altında Saray meclise darbe yapmak ve diktatörlük rejimini resmileştirmek istiyor. Anayasa’ya aykırı olan, bakanları koruma altına alan, CHP’nin kalıcı çözüm önerisinden kaçınma anlamına gelen böylesi bir değişiklik için sandığa gitmeyi reddediyoruz”.

Boykot cüretkâr bir hamle olacaktır. Düzen-dışı bir siyaset biçimi olacaktır. Demokratik kurum ve kuralların tamamen ortadan kalktığı, seçimlerin sonucu baştan belli oyunlara dönüştüğü koşullarda, CHP’nin oyunun parçası olmayı reddetmesi iktidarın da ezberini bozacaktır.

TBMM Genel Kurulu’ndan, Erdoğan’ın oyun planını da hiç olmazsa birkaç aylığına bozacak böylesi bir sonucu çıkartmak tamamıyla CHP milletvekillerinin kullanacağı oylara bağlı.

Hatta bir adım ileriye gideyim, AKP içi çatlağa oynayarak, MHP desteğine rağmen 330’un altında bir evet oyunu zorlamak bile olasılık dâhilinde. AKP’den kaç fire gelir bilemiyorum ama en azından Davutoğlu’nun oyunun rengini tahmin edebiliyorum.

Şu ana kadarki tutumun devam ettirilmesi halinde ise, CHP grubunun yarıdan fazlasının olası hayır oyunun parti yönetimine yönelik bir güvensizlik oyu anlamına geleceğinin umarım CHP kurmayları farkındadır.