Esma esma ya Aşur!

BEYRUT --

Kamuya ait arazi ve yapıların özel mülkiyete geçirilmesi, bu yapılırken yaratılan rantın da fırsatçı patronlar ve onların siyasi hamileri arasında bölüşülmesi Türkiye’ye has bir sorun değil. Lübnan da bu sorunu derinlemesine yaşayan bir ülke.

Başkentte deniz kenarındaki alanların kamudan alınıp piyasalaştırılması o kadar pervasız bir biçimde uygulanmış ki, şu anda Beyrut’un halka açık sahilden yoksun ilk ve tek Akdeniz kenti olma riski var.

Kamusal kent alanlarının piyasalaştırılması sürecinin kaymağını en çok yiyen isim şu anda Saad Hariri. 1990’da iç savaş bittikten sonra Suudilerin siyasi ve maddi desteğiyle Lübnan siyasetinin en önemli figürlerinden bir haline gelen eski başbakan Refik Hariri’nin oğlu. Haririler S.Arabistan’da zenginleşmiş ve gelip bunu Lübnan’da siyasi güce tahvil etmiş bir aile.

Baba Hariri 2005’te sansasyonel bir suikasta uğrayarak hayata veda etti. Suudi (ve dolayısıyla Amerikan) yanlısı bu siyasetçinin öldürülmesi üzerine gözler Suriye’ye çevrildi. Ancak Lübnan’da suikast sonrası oluşan anti-Suriye hava, 14 Mart Koalisyonu çatısı altında geniş bir anti-Suriye siyasi cephenin doğumuna yol açtı (elbette bunun bir de karşı cephesi oluştu; 8 Mart Koalisyonu).

Sonuçta Lübnan’da 30 bin civarında askeri bulunan Suriye bu ülkeden çekilmek zorunda kaldı. Buradan kuvvetlerini çekmek, Suriye’nin Lübnan üzerindeki siyasi nüfuzunu bitirmese de kısmen zayıflattı. Ayrıntıları halen aydınlanmamış bu suikastın ardında kimin olabileceğine dair akıl yürütmek artık size kalmış.

Refik Hariri’nin devasa ekonomik imparatorluğunun başına böylece oğlu Saad geçti. Lübnan’ın bilumum dini, mezhepsel ve aşiretsel topluluklarının, aynı zamanda siyasi lider de olan önderlerinin zamanı gelince oğullarının halef olması geleneğine uygun bir biçimde, Saad Hariri şu anda Sünni ağırlıklı Müstakbel Partisi’nin lideri. Uzun süren bir siyasal kriz ve zorlu pazarlıklar sonucu bir konsensüs adayı olarak kısa süre önce Cumhurbaşkanı seçilen Mişel Aun kendisini hükümeti kurmakla görevlendirdi. Yani siyasi kariyer olarak da babasının yolunda.

1990’ların başından beri hiç değişmeyen bir şey ise Haririlerin sermayedar kimlikleriyle kent rantını yeme ve siyasi kimlikleriyle bu rantı dağıtma hali.

Dün sohbet ettiğim güvenilir bir kaynak, sahil şeridinin yanından geçen otoyolun öbür yanındaki denize nazır, yeni yapılan rezidansların yarısının Hariri’ye ait olduğunu söyleyip ekledi: “Hariri için denizi doldurup sıfırdan bir marina yaptılar”.

Bahsettiği, Zeytuna Koyu. Artık buraya sadece zenginler gidebiliyor, zira lüks lokantalarla dolu bir yer haline geldi.

Bir diğer el konan alan da Dalieh bölgesi. Burası da tellerle çevrilmiş halde ve kısa süre içinde inşaatın başlaması bekleniyor.

Bu ve benzeri alanların büyük kısmı, ölen babasından dolayı Saad Hariri’ye ait. Tapuları var. Onu tanıyanlar, Refik Hariri’nin tapular kendisine sorulduğunda bunu reddettiğini, çok sıkıştığında ise “Ben buraları aldım ama halka hazırlayacağım” diyerek işin içinden çıktığını anlatıyorlar.

Tabii kaymağın büyük kısmını Hariri yese de bu düzenden beslenen başka siyasetçiler ve siyasi bağlantıları güçlü patronlar da var. Halen halka açık yegâne sahil şeridi olan Ramlet el Bayda’da da inşaatın başlamasını protesto etmek, elde kalan bu son mevziyi sermayenin açgözlülüğünden korumak için geçen Salı akşamı toplanan kalabalığın arasına karıştım. Eylemcilerle sohbet ettim ve ilginç iddialara vakıf oldum:

Sahil yağmasından nasiplenen isimlerden birinin de, “ılımlı” (yani İslamcı olmayan) Şiilerin partisi Emel’in lideri ve 24 yıldır meclis başkanlığı görevini sürdüren Nebih Berri ve eşi olduğu ileri sürülüyor. Berri’nin zengin bir eşi var ve bu çiftin de Beyrut’un “bereketli” sahil şeridinde hisseleri olduğu söyleniyor. Benzer nitelikteki bir başka iddia da, Dürzî toplumunun lideri Velid Cambulat’ın partisi İlerici Sosyalist Parti’den bir bakanın da bu işlere bulaştığı yönünde.

Ramlet el Bayda’daki gösteride atılan sloganların hedefinde ise Vissam Ali Aşur vardı. “Esma esma ya Aşur!”, yani “Dinle dinle ya Aşur!” diye haykıran yaklaşık 200 kişilik grup, sahil şeridinin halka ait olduğunu ve öyle kalması için de sonuna kadar mücadele edeceklerini ifade eden sloganlar attılar.

Achour (Aşur) Development, inşaat sayesinde hızla palazlanmış bir holding. Niteliği ve siyasi ilişkileri itibariyle bizdeki Limak, Kolin, Torunlar, Cengiz vb. sömürgenlere benziyor. Beyrut halkının sahildeki son mevzisi olan Ramlet el Bayda’ya “Eden Bay Resorts” adında bir gösteriş projesi yapmaya hazırlanıyor. Bu rizortta 110 müstakil ev ve 53 daire olacakmış. Hepsi de süper lüks.

İnşaatın başlaması üzerine geçen Pazartesi yapılan gösteride eylemcilerden birinin saldırıya uğrayıp yaralanması sonucu ertesi gün 10 kat fazla katılımlı bir eylem daha yapıldı.

Göstericiler denize akan lağımın üzerine kondurulmuş tahta “köprü”nün üzerinden yürüdü, inşaat alanına ulaştı ve birkaç işçinin saldırıp bir eylemciyi hafif yaralamasına rağmen geri adım atmadan (polis de neyse ki pek bir şey yapmadı) inşaattan denize uzanan atık su borularını güç kullanarak söktüler.

Çok da güzel yaptılar.