Darbe tutmadı, karşı-darbe tutar mı?

Türkiye’de devlet çöktü. Mevcut koşullarda bir devletin varlığından söz etmek mümkün değil.

Bu toptan dağılma halinin başını çeken “kurum” ise (bu sözcüğü artık tırnak içinde kullanmak gerekiyor) Türk Silahlı Kuvvetleri. Cuntalar, gruplaşmalar hiç tahmin edilemeyecek ölçüde almış başını gitmiş.

Murat Yetkin’in yazısından öğreniyoruz ki Genelkurmay Başkanı darbecilerin hareketliliğini öğrendikten sonra saat 18.30’da Türkiye’deki bütün birlik hareketlerini yasaklayıp hava sahasını da kapattığı halde, Hava Kuvvetleri Komutanı emrindeki generallerle birlikte düğüne gitmiş.

Genelkurmay ve MİT hareketlilikten haberdar olduktan sonra ne RTE’yi ne de Binali Yıldırım’ı haberdar etmişler. Darbe duyumu MİT tarafından alındıktan tam 5 saat sonra RTE’nin haberi olmuş. RTE’yi kurtaran kişi 1. Ordu Komutanı.   

Darbe teşebbüsünden sonra TSK’daki her üç general ve amiralden biri gözaltına alındı. Bu satırlar yazılırken 61 general ve amiral tutuklu.

***

RTE ve kliği hiddetle ve panikle bürokrasiyi hallaç pamuğu gibi atmaya başladı. Önceden hazırlanmış olduğu anlaşılan listelerle devasa bir açığa alma (bazen de gözaltına alma) hamlesine girişildi. Milli Eğitim’de 15 bin, İçişleri Bakanlığı’nda 9 bin, Emniyet’te 8 bin, Adalet Bakanlığı’nda 3 bin kişi… Liste böyle uzayıp gidiyor.

En acayip hamle ise YÖK’ün Türkiye’deki fakülte dekanlarının tamamına yakınının istifasını istemesi. Yani demeye getiriyorlar ki “Şu anda hanginiz Fethullahçı hanginiz değil onunla uğraşamayacağız, siz hele bir topluca istifa edin sonra görevlerinize dönersiniz”.

12 Mart’ta Erim hükümetinin kaçırılan İsrail konsolosu Elrom’a karşılık yurt genelinde bir seferde yüzlerce solcu aydını gözaltına almasına bin kez rahmet okutacak bir gözü kararmışlıkla karşı karşıyayız.

***

RTE kliği çıldırmış gibi sağa sola saldırıyor. Ancak RTE kimseye güvenebilecek durumda değil. Kamuda açığa aldığı 30 bin kişinin yerine koyacağı 30 bin AKP’li yok.

Aslına bakarsanız çevresinde güvenebileceği 30 kişi bile yok.

Şu anda çok güçlü görünüyor. Adını koymak gerekirse bir karşı-darbeyi yürürlüğe koydu. Ancak hâlihazırda dağılmış olan koca bir devleti iyice darmaduman ediyor. Parçalanmış vazonun üstünde tepiniyor.

Dolayısıyla RTE kliği sokaktaki adama kısa vadede kadiri mutlak gibi görünecek olsa da iktidarının zaten çürük olan temelini büsbütün zayıflatmaktadır.

***

AKP 14 yıldır iktidarda, özellikle 2011’den beri de bir parti-devlet bütünleşmesi söz konusu. Türkiye’de demokrasi kağıt üstünde, temel hak ve özgürlükler baskı altında, medya tek sesli, kuvvetler ayrılığı bitik durumda, siyasal partiler arası rekabet adil değil. Anayasa fiilen askıya alınmış halde ve bunu deklare etmekten de çekinmeyen bir Tek Adam var.

Doymak bilmeyen bir hırs ve dinmek bilmeyen bir cumhuriyet düşmanlığıyla siyaset, kamu yönetimi ve makro ekonomik tercihlere dair ne varsa kendine bağlayan bu adam, öte yandan, aslında hiç de göründüğü gibi güçlü biri değil.

Paradoksal gibi görünen bu durumun iki açıklaması bulunuyor.

Yıkmak yapmaktan daha kolaydır. RTE/AKP iktidarı 14 yılda cumhuriyet rejimini yıktı ama kendi rejimini bir türlü kuramadı.

İkinci sebep ise, özellikle de tek bir kişiye bağlı diktatörlük rejimlerinin aslında kırılgan olmasıdır.

İktidarı, kısmen muhalefeti (bkz. MHP’de olanlar), yasamayı, yargıyı, polisi, istihbaratı, Gülen örgütünün kumpasları sayesinde orduyu, havuç ve sopayla büyük sermayeyi kendinize bağlayabilirsiniz.

Ancak elde ettiğiniz güç bir yanılsamadan başka bir şey değildir. Düşmanlarınız en yakınınıza kadar sokulur, onları fark edemezsiniz. Siyasi kurmaylarınızdan birinin kardeşi, o yere batası sarayınızdaki yaveriniz size karşı düzenlenen tertibin içinden çıkıverirler.

***

RTE kliğinin vaziyete hâkim olamaması ve dinmeyen korkusunun bir sonucu olan karşı-darbe, bir yandan da Türkiye’yi 70 yıldır içinde olduğu Batı kampından kopma noktasına sürüklüyor. Bürokrasideki yığınsal tasfiyelerin, RTE/AKP diktatörlüğünün darbe öncesine göre daha da derinleşmesinin, idamın geri getirilmesinin Türkiye’nin NATO üyeliğine ve AB adaylığına son verebileceği uyarıları yapılıyor.

Darbe girişimi esnasında ve sonrasında ABD ve AB’den gelen mesajlara bakılırsa, şayet vaziyete tamamen hâkim olacak bir darbe gerçekleşseydi Batı’nın bu durumdan memnuniyet duyacağını öngörmek hiç de zor değil.

Türkiye’de veya herhangi başka bir ülkede demokrasi olup olmaması emperyalizmin umurunda değildir. Batı dünyası 2002-2012 arasında AKP’yi destekledi, Ergenekon gibi kumpaslarla muhalefet ezilirken, medyada kıyım yaşanırken olan biteni ya görmezden geldi ya da alkışladı.

AKP Batı tarafından kendisine verilen “ılımlı İslam”la Ortadoğu’da emperyalizmin hegemonyasını güçlendirme görevinden Arap Baharı ile beraber koptu. İslamcılığı ehlileştirmesi gerekirken kendisi radikalleşti. Batı’ya güvenlik üretmekle görevliyken bizzat güvenlik tehdidine dönüştü. İsrail’le ilişkiler ve 2013 itibariyle de Suriye savaşı konularında ABD politikalarından ayrı düştü.

Batı’nın Türkiye’de demokrasi olmamasını eleştirmesi ancak bu bağlamda anlam kazanır.

***

Peki ABD, AB ve NATO; Türkiye’nin, 70 yıldır parçası olduğu emperyalist sistemin dışına savrulma riskini göze alabilir mi? “Normalde” AKP’nin tabiatına aykırı olacak böylesi bir olasılık, can havli içindeki RTE’nin eski patronlarına yönelik meydan okuması formatında gündeme geliyor.

1952’den beri NATO’nun üyesi olan TSK, ittifak bünyesindeki 2. büyük ordu. Dahası İncirlik ABD için hayati önemde bir üs. İngiliz The Telegraph gazetesindeki bir yazı ilginç detaylar veriyor. Amerikan ordusunun İncirlik’te tam 50 adet B61 hidrojen bombası (nükleer silah) bulunuyor ve üssün elektriğinin kesilmesi, buradaki cephanelerin hassaslığı göz önüne alındığında korkunç bir güvenlik riski ortaya çıkarmış.

***

Türkiye kırk katır mı kırk satır mı noktasına gelmiş durumda.

Koşullar emir komuta zinciri içinde, daha derli toplu, ikinci bir darbeyi (yahut “asıl” darbeyi) olasılıklardan biri haline getiriyor. Yani bir NATO darbesini.

“Erdoğansız AKP” formülüne yönelik her türlü tertip ve girişim ise taban fanatizmi harekete geçirilerek, yeri geldi mi Suriye’yi kana bulayan cihatçılar da devreye sokularak, on milyonlarca yurttaş dinci faşizmin mengenesine sokularak püskürtülebilir. Zira başka bir püskürtme yolu görünmüyor.

Mursi yanlılarının bir meydanda, karşıtlarınınsa başka meydanda toplandığı 2013 Mısırı gibi bir manzarayı yaratmak istercesine, RTE Taksim’e inadına Topçu Kışlası yapmaktan söz ediyor.

Ya iktidara muhalif halk kitlelerini sokağa döküp ezerek siyasal İslamcı diktatörlük rejimini resmen ilan edebileceğini düşünüyor, ya da ne söylediğinin farkında olmayacak kadar sağlıklı düşünme becerisini yitirmiş.

Aniden karşısına çıkan bir virajı zorlukla döndükten sonra bir diğer viraja doğru gaza basmanın nasıl bir açıklaması olabilir? Bahar havasını sürdürmeye, kendisiyle anlaşıp uzlaşmaya böylesine meraklı bir muhalefet varken frene basmayı hiç düşünmüyor.

***

Türkiye’de devlet yok artık. Devletin sonuna geldik.

Türkiye’nin de sonuna gelmememiz için, bir iç savaşa yahut açık bir dinci diktatörlük rejiminin ilanına tanık olmamamız için, bu iktidar GİT-ME-Lİ-DİR.