AKP-FETÖ bağı, HDP-PKK bağından güçlü

Devletteki yasadışı Fethullahçı örgütlenmeye özellikle 15 Temmuz’dan beri FETÖ diyorlar, yani Fethullahçı Terör Örgütü.

Benim için bir sakıncası yok.

Lakin akla hemen bir soru geliyor. Biliyorsunuz devlet terörist dediği örgütlerin siyasi uzantı ve destekçilerini de terörist diye tanımlamakta cömerttir.

Mayıs ayında dokunulmazlıklar kaldırıldı malum. Eğer konjonktür değişmeseydi şu anda belki bazı HDP milletvekilleri Terörle Mücadele Kanunu (TMK) çerçevesindeki suçlamalarla tutuklanmış olacaklardı. TMK kapsamında olmasa da kimi CHP’liler de şu anda tutuklu olabilirdi, iktidarın faşizanlıkta hangi düzeye ulaşmayı uygun bulduğuna bağlı olarak.

Peki FETÖ’nün siyasi uzantısı kimler, hangi parti? Soru bu.

***

Bu yazının konusu değil ama geçerken belirteyim. 15 Temmuz’dan beri süregiden demokrasi şamatasına acı acı gülerek bakıyorum.

Bunu unutanlar var ama politik doğruculuğa bulaşmadan ısrarla hatırlatmak gerek: 15 Temmuz sabahı Türkiye’de demokrasi yoktu.

Bu tuzağa hiç olmazsa muhalefetin düşmemesi gerekiyor.

7 Haziran’da seçmenin ortaya koyduğu iradeye darbe yaparak Türkiye’yi MİT’in gözetiminde patlayan IŞİD bombaları ve adeta danışıklı dövüş niteliğindeki PKK ile yeniden başlayan muharebeler eşliğinde 1 Kasım’a götüren Saray’ı…

Ana muhalefet partisine hükümeti kurma görevinin verilmemesini, Türkiye’nin yönetim şeklinin fiilen değiştiğinin ilan edilmesini, kaymakamlara “kanunlara uymayabilirsiniz” denmesini, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’a darbe yapmasını…

Ezcümle Anayasa’nın fiilen askıda olduğunu unutmak mümkün mü.

Mümkün değil ama unutmuş gibi yapan çok insan var.

15 Temmuz’un ardından sandık, demokrasi, milli irade gibi kelimelerle süslü demagoji ortalığı kaplarken muhalefetin bir kısmının da buna ayak uydurması, sokakları bilumum gericiyle, faşistle dolduran AKP’yle ortak mitingler düzenleme tartışmaları, iktidarın hegemonyasının ne kadar yaygınlaşmış olduğunu bize gösteriyor.

***

Dönelim konumuza.

Sahi kim bu FETÖ’nün siyasi uzantısı, destekçisi, azmettiricisi?

“Ne istediler de vermedik?” gibi itirafları yahut “kandırıldık” gibi saçmalıkları geçiyorum. Bunlar bilinen şeyler.

Hafıza tazelemek açısından bazı somut olguları hatırlatmak gerekiyor.

Gülen’e yönelik terör suçlaması hiç yeni değil. Hatta AKP’nin kuruluşundan öncesine dayanıyor.

2000 yılında, dönemin Ankara DGM Cumhuriyet Başsavcısı Nuh Mete Yüksel, 1999’da Türkiye’yi terk etmiş bulunan Fethullah Gülen aleyhinde dava açıyor. Suçlama; laik devlet yapısını değiştirerek yerine dini kurallara dayalı bir devlet oluşturmak amacıyla yasadışı örgüt kurmak.

Savcı 10 yıl hapis cezası istiyor. Bunu da TMK’nın 7’nci maddesine dayandırıyor. Yani Gülen’e yönelik suçlama, terör suçlaması.

Peki Gülen, üzerindeki terör gölgesinden kim tarafından kurtarılıyor? AKP tarafından. AKP, TMK’da kimi değişiklikler yapıyor ve bunları dikkate alan mahkeme 5 Mayıs 2006’da Gülen’i beraat ettiriyor.

***

Peki aynı sırada, on küsur yıl sonra darbeye kalkışacak olan ordudaki Fethullahçı örgütlenmeye karşı kim ne yapmaya çalışıyor ve onlara kim engel oluyor?

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kısa süre önce tamamladığı Ana Gülen Yapılanması iddianamesine göre TSK’dan Fethullahçıların ihraç edilmesi 2003’te durmuş. Yani AKP iktidarının ilk yılı itibariyle. İddianamedeki ifadelerle;

“(2003’ten) sonra inisiyatif örgüte geçmiş ve TSK içinde bu örgütten olmayan veya muhalif olan herkesi tasfiye etmeye başlamıştır. Ergenekon ve diğer askeri davalar, sivil siyaset üzerindeki askeri vesayetin kaldırılması için değil, örgütün TSK üzerinde egemen olması için gerçekleştirilmiştir”.

İddianamenin savı, hayatın olağan akışıyla uyumlu. Zira AKP’nin ilk iktidar döneminde Başbakan RTE ve Milli Savunma Bakanı V.Gönül Yüksek Askeri Şura’nın aldığı ihraç kararlarına sürekli şerh koydu. 2007’den sonra da ordudan kimse irtica gerekçesiyle ihraç edilmez oldu zaten.

***

Peki Ankara Başsavcısı’na göre “örgütün TSK üzerinde egemen olması için gerçekleştirilen” Ergenekon davasında RTE’nin tavrı neydi?

Kendini davanın savcısı ilan etmesini herkes biliyor, daha az sayıda insanın bildiği bir şeyi hatırlatalım.

2010’da Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner, Fethullahçı bir savcı bozuntusu tarafından Ergenekon çuvalına dâhil edilerek makamında yaka paça gözaltına alınır.

Sonra bir şekilde serbest kalır Cihaner (bu arada olayı eleştirel biçimde haberleştiren NTV yöneticisi Mustafa Hoş hükümet baskısıyla işten atılır) ve 2011 seçimlerinde Denizli’den CHP Milletvekili Adayı olur.

Tarih 13 Mayıs 2011… RTE seçime 1 ay kala Denizli’de miting yapmaktadır. Alanda kocaman bir pankart asılıdır. Pankartta Cihaner kastedilerek şu yazmaktadır:

“Ergenekonculara Denizli’den oy moy yok!”

RTE keyifle pankartı işaret ederek bağırır: “İşte orada. Ergenekoncularla el ele kol kola. Bunların ne tür oyunlar oynadıklarını gördünüz değil mi? Hala ne tür fırıldaklar çeviriyorlar görüyorsunuz. Benim milletim demokrasi mücadelesinde bunlara en büyük tokadı 12 Haziran'da sandıklarda atacak.”

***

15 Temmuz gecesi darbeciler tarafından öldürülen yurttaşların aileleri bu iktidardan hesap sormak zorundadır.

Öyle bir niyetleri yok diyeceksiniz. Olmasın. Bizler, kandırılmayanlar, her halükarda tarihe notumuzu düşeriz.

Yeri geldi mi bizden nefret edenlerin bile hakkını hukukunu savunuruz.